Bir insanlık tradejisi olan savaş hangi nedenle yapılırsa yapılsın savaşın içinde ve yakınında olan herkes için kan, gözyaşı ve felaket demektir.
Bir insanlık tradejisi olan savaş hangi nedenle yapılırsa yapılsın savaşın içinde ve yakınında olan herkes için kan, gözyaşı ve felaket demektir. Teknolojideki gelişmeler, savaşın çeşitli isimlerle geçirdiği dönüşüm, asimetrik tehdit bu felaketi daha da arttırmaktadır. Ortaya çıkardığı sonuçlar itibari ile romanlara konu olan savaşın çeşidi ne olursa olsun tarihsel süreç içinde içeriğinde fazla bir değişiklik olmadığını görüyoruz.
Tolstoy, Savaş ve Barış adlı romanında Napolyon Savaşlarını ve onun getirdiği yıkımı büyük çöküntüyü eşsiz bir ustalıkla anlatmıştır. Bu eserdeki temel kahramanlar ve diğer kişiler insan ruhunun, insan karakterinin olumlu-olumsuz hemen bütün yönlerini simgelerler. Ernest Hemingway İspanya İç Savaşının insan ruhunu derinden yaralayan büyük dramını ortaya koymuştur. Ünlü Fransız düşünürü Ernest Renan da savaşın gerçek mağlupları sadece ölülerdir" der.
BUKALEMUN
“Savaş Üzerine” adlı eserin yazarı Prusyalı General Clausewitz savaşı bir bukalemuna benzetir. Bulunduğu ortama uyum sağlayan bukalemunun sadece dış görünüşü değişmekle birlikte doğasında bir değişim olmamakta, yani doğası sabit kalmakta ancak niteliği değişmektedir. Bukalemun örneğinde olduğu gibi savaşın da niteliği değişmekte ancak doğası sabit kalmaktadır.
Geçmişte ve günümüzde olduğu gibi gelecekte de konvansiyonel savaşların var olacağı her zaman ihtimal dâhilindedir. Rusya-Ukrayna Savaşı bunun bir örneğidir. Ünlü fizikçi Albert Einstein’in “3’üncü dünya savaşının hangi silahlarla yapılacağını bilmiyorum ama 4’üncü dünya savaşı taş ve sopalarla olacak” ifadesi bu olasılığı destekler görünmektedir. Dolayısıyla bundan sonraki dönemlerde hibrit savaş gibi yeni savaş türlerinin devletlerin tek savaş yöntemi olacağı yönündeki düşüncenin doğru olmayacağını söyleyebiliriz. Ancak eski savaşların doğasının sabit kalmakla birlikte niteliklerinin de değiştiğini kabul etmek durumundayız.
1’nci Dünya Savaşı'nın en uzun ve kanlı savaşlarından biri olarak tarihe geçen, adına filmler yapılan Fransa ile Almanya arasındaki 1916 yılında yapılan Verdun Muharebesi yaklaşık 300 gün sürmüştür. Savaşta 40 milyon top mermisi kullanılmış, 300 binden fazla kişi hayatını katbetmiştir. Verdun Muharebesinde kullanılan mühümmat yoğunluğuna atfen “Silah fetheder, asker işgal eder!" sözüdür.
“SAVAŞ BARIŞTIR”
“Soğuk Savaş” terimi ilk defa 1945’te ünlü İngiliz yazarı Georg Orwell tarafından kullanılmıştır. Orwell, Sovyet Birliği’nin ve ABD’nin dünya görüşleri, sosyal yapıları ve aralarında henüz ilan edilmemiş savaş halini göstermek için bu terimi kullanmıştır. Orwell, 1948 yılında yayınladığı 1984 adlı eserinde Büyük Ağabey (Big Brother) kurgu karakterinin ağzından “Savaş Barıştır” (War Is Peace) diyerek, aslında olacakların en iyi habercisi olmuştur.
Bu sözler savaşı dünya üzerinden silmenin asla mümkün olmadığını göstermektedir. Soğuk Savaş sonrası Avrupa’nın içinde gerçekleşmekte olan savaş, savaşı kategorilendirmek maksadıyla yapılan çalışmalarında anlamsızlığını bir kez daha ortaya koymuştur. Savaşı nesillere ayırmak, birleşik savaş, sınırsız savaş vb adlarla adlandırmak belki tarihe bir görüş olarak not düşmek açısından faydası olabilir. Ancak, bunun bir ülkenin savaşa hazırlanmasında ana faktör olmayacağının son savaş veya çatışmalar göstermektedir. Bu tür adlandırmaları ilgili ülkenin savaş doktrini olarak düşünmek daha uygun olabilir. Rusya Genelkurmay Başkanı Gerasimov’un ortaya attığı hibrit savaş konusunu yeni bir düşünce olarak ele alarak bu kavram üzerine fikir üretmek, bu kavramın içini doldurmaya çalışmanın bir anlamı yoktur.Adı konulmamış olsa bile hibrit savaş her zaman vardır ve var olacaktır.
AKIL ETKİN OLAN GÜÇ
Savaş ve savaş çeşitleri üzerine yapılan çalışmaların çok azı kadar barış odaklı çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmalardan biri de Alman Filozof Immanuel Kant tarafından kaleme alınan, “Ebedi Barış Üzerine Felsefi Bir Deneme” isimli eseridir. Kant’ın felsefesinde anahtar kelime akıldır. Uluslararası Politikada etkin olan güçtür. Kant gücün yerini aklın alacağını; insanın asıl aktör olarak uluslararası sistemde yer alacağını söylemiştir. Dünya sorunlarının anlaşılmasında aklı esas almaktadır.
Kant’a göre barış, tüm düşmanlıkların sona ermesidir. Burada sadece, saldırgan durumların ortadan kaldırılması değil, aynı zamanda düşünce ve yaklaşım olarak da barışı kabul etmek gerekmektedir. Kant, toplumsal düzenin sağlanması amaçlandığı takdirde her ne koşulda olursa olsun yalan söylenmemesi, her durumda doğrunun söylenmesi gerektiğini savunmaktadır. Yalan söylememe ile ebedi barışın birbirinden ayrılmaz parçalar olduğunu iddia etmektedir. Eğer, barış sağlanacaksa hiçbir şekilde yalan söylenilmemeli, gizli amaçlar güdülmemeli, örtülü planlar yapılmamalıdır. Kant, eserinde savaşı en büyük insanlık suçu olarak değerlendirmektedir.
Buna göre, başta ABD olmak üzere Batı’nın verdiği sözlerin birer yalan olduğunu barışa asla hizmet eden unsurlar taşımadığını, bugün Rusya’ya yaptırım uygulamaya başlayan ülkelerin ellerinde insanlık suçunun defalarca işlenmiş kanlarını taşıdıklarını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Rusya Lideri Putin’in yaptığını, ister savaş, ister savaş hali, ister harekat ne şekilde tanımlarsanız tanımlayın, uluslararası hukukta, harp hukukunda, Birleşmiş Milletler(BM) sözleşmesinde karşılığını savaş suçu vb. kavramlarla tanımlarsanız tanımlayın. Tarih gücü olan için bu kavramların hiçbir önemi olmadığını göstermektedir. Rusya bu savaşa BM sözleşmesinin 51’nci maddesi yani meşru müdafaa kapsamında girdiğini beyan etmektedir. Güvenlik Konseyinde Rusya veto ettiği için kınama kararı dahi çıkarılmamaktadır. Çıkarılsa ne olacak, o kadar çok kınama kararı çıkarılmıştır ki, hiçbiri asla hedefine ulaşmamıştır.
Barış güvercini konumunda ön plana çıkmaya çalışan ve bu savaşı ile dağılan hegemonyasını etmek için fırsat olarak gören ABD güvenlik konseyinde kınama kararının olumsuz çıkacağını bilmesine rağmen bu hamleyi yapmakta, üstelik bu tasarıyı kendisi değil konseyin geçici üyeleri olan Arnavutluk vb. ülkeleri piyon olarak kullanarak yaptırmaktadır. Bu suretle Rusya karşıtı ülke sayısını arttırmayı, Rusya’ya karşı dağılan safları sıklaştırmayı hedeflemektedir. Güvenlik Konseyinden sonra konuyu bağlayıcılığı değil siyasi ağırlığı olan BM Genel Kuruluna getirerek adeta dünyayı tekrar iki kutuplu bir hale getirmeye çalışmaktadır. Genel kurulda çıkacak Rusya’yı kınama kararı ile safların belirginleşmesini ummaktadır.
2017 yılında, ABD Başkanı Donald Trump'ın Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak kabul ettiğini açıklamasının ardından BM Genel Kurulu'nda kabul edilen “Kudüs'ün statüsünü, karakterini veya demografik yapısını değiştirme niyetindeki kararların yasal bir etkisi olmadığını belirten ve nihai statüsüne BM kararları çerçevesinde yürütülecek müzakereler sonucunda karar verilmesi gerektiğini içeren, BM'ye üye tüm devletlere "Kudüs'te diplomatik misyon kurmaktan kaçınma" çağrısının yapıldığı karar nasıl bir sonuç üretemediyse Rusya’nın kınaması kararı da bir sonuç üretemeyecektir.
ZAMANINDA GÖNDERMEDİLER
Rusya’nın hedefi netleşmiştir. Ukrayna’nın tamamını kontrolü altına almak. Bu doğrultuda planlarını yaptıkları görülmektedir. Adım-adım ve sabırla ileri harekata devam etmektedirler. Öncelikli hedef Ukrayna’nın savaşma azim ve iradesini ortadan kaldırmaktır. Harekatın aynı anda çok sayıda hedefe yöneltilmiş olması Ukrayna Ordusunun ve Halkı’nın direniş göstermesini engelleme amacını gütmektedir. Batının arka arkaya yaptıkları açıklamalarla Ukrayna’ya silah, mühimmat vb. gönderme açıklamalarının bu zamandan sonra bir anlamı yoktur. Neden zamanında göndermediler? Ukrayna’nın NATO ülkesi olmadığını gerekçe gösteren sözde demokrasiyi savunan, seçilmiş devlet başkanının arkasında olduğunu deklare edenler neden NATO dışında kendileri kuvvet göndermediler veya göndermeyi planlamıyorlar. 300-500 mühimmatın, bir miktar silahın Ukrayna’ya gönderilmesi ile Rusların ileri harekatını durduramayacaklardır..
Bu ana kadar olan gelişmeleri aşağıda yer verdiği şekilde özetlemek mümündür.
-Ülkeler kollektif bir savunma vb bir örgütün üyesi olsalar bile kendi güçlerini tehditleri ile orantılı olarak geliştirmeye, sözlere, örgütün planlarına asla dayanmadan kendi milli bekalarını sağlamayı hedeflemek zorundadırlar.
-Rusya, Ukrayna’yı kontrolü altına aldıktan sonra 4-5 farklı alt yönetim bölgelerine ayrırarak federatif bir yapıya dayanan yeni bir devlet yapısı, akabinde Belarus ve Ukrayna ile birlikte Rus dünyası hedefi kapsamında yeni bir federasyon oluşturabileceği, bu yapıya zaman içinde Transdinyester ile Belarus üzerinden Kaliningradı ekleyebileceği, Baltık Ülkelerini bu şekilde çevreleyerek Rus usülü caydırıcılık ile acele etmeden bu ülkelerin Rusya ile birlikte hareket etmelerini sağlayabileceği, Ukrayna’nın Karadeniz kıyılarını kontrol altına almak suretiyle Karadeniz’de tekrar üstünlüğü sağlayabileceği, kıyı uzunluğunu bu şekilde arttırabileceği dikkate alınmalıdır.
-Konvansiyonel savaş önemi kaybetmemiştir. Öneminin daha da arttığı söylenebilir. SİHA ‘ların ortaya çıkışı ile tankların önemi zayıfladı gibi görüşlerin saha da karşılık bulmadığını görüyoruz. Tanklar yine ön planda yer almaktadır. Elbette piyade ile birlikte.
-Savaşın cereyan ettiği alanlar şehirler olmaktadır. Meskun mahallerde savaşa göre ordular yapılanmalıdır.
-Kritik tesislerin korunmasının daha öncelikli bir hal aldığı görülmektedir. Ruslar öncelikle bu tür tesisleri hedef almışlardır.
-İkinci Dünya Savaşı ile birlikte ortaya çıkan Harp Ekonomisi kavramının tekrar değerlendirilmesi gerekmektedir. Ukrayna’nın bu konuda çok hazırlıksız olduğu görülmektedir. Genel seferberliğini çok geç ilan etmiştir. İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya işgalini beklemeyen Polonya’nın durumuna düşmüştür.
Kant’ın Ebedi Barış adlı eserinde öncelik ve önemle vurguladığı akıl hakim olmadığı sürece dünyamız daha çok kanlı savaşlar yaşamaya devam edecektir. Sonuçta, yazar Heywood’un vurguladığı "Barışta çocuklar babalarını, savaşta ise babalar oğullarını gömerler" ifadesi daha çok görünür olmaya devam edecektir