Kütüphaneyle tanışmam babam sayesinde oldu. Evde ceviz bir kitaplığı vardı. İçindeki kitap çeşitliliği yaşadığı tecrübelerin bir göstergesiydi.
Bazen hava almak istediğinde kitapları birbirine çırparak tozlarını alırdı. Kimseyi yaklaştırmadığı bu istisnai zamanda kitaplarla tekrar iletişim kurar ve belki de o kitaplarla geçirdiği zamanları yeniden yaşardı. Babamın kütüphanesinde kitaplar özenle diziliydi. Birbirinden farklı ilgi alanlarındaki kitaplar arasında kurgu olanlar neredeyse yok denecek kadar azdı. Ama o bizim her türlü kitaba erişmemize özen gösterirdi. O zamanlar pahalı olan ansiklopedileri bile bizim eğitimimiz için alırdı. Kuponla kitap veren gazeteler takip edilir ve kitaplığa bizim kitaplarımızın girmesine de müsaade edilirdi. Yıllar sonra en büyük öğretmenimin babamın kütüphanesi olduğunu kavradım. Sessiz, bilge öğretmendi babamın kütüphanesi. Birçok eşya yenileriyle değiştirilmesine rağmen babamın kitaplığı evdeki varlığını uzun yıllar devam ettirdi. Zaman geldi ve onun da ömrü bitti. Ne olduğunu bilmediğim bir şekilde ortadan kayboldu. Yerine başka kütüphaneler geldi. Sonra ortak okuduğumuz kitaplar üzerine sohbet etme zamanlarımız başladı. Babamla en çok kitaplar üzerinde konuşurken anlaşabiliyorduk. Baba oğuldan çok iki arkadaş gibi oluyorduk.
Yarın Kütüphaneler Haftası başlıyor. Bense bu yazıyı yazarken babamın kütüphanesinin çok yakınlarında, Denizli’deyim. Memleketimde yani. Kısa bir ziyaret ve esas görmek istediğim yer Merkezefendi Belediyesi Merkezi Kütüphanesi’ne uğrayarak üzere Denizli’deyim. Oluşum fikrini bildiğim bu eseri görmek için sabırsızlanıyorum. Ama bir yandan da endişe var: Babamın kütüphanesine benzeyecek mi acaba? Demek istediğim büyüklüğü değil. Babamın kütüphanesine adımımı atarken duyduğum heyecanı burada bulabilecek miyim? Seçim arifesinde açılan bu kütüphaneyi dışarıdan gördüğümde nefesim kesiliyor. Karışık harflerin yer aldığı bina acaba ahenkli kelimelere ev sahipliği yapabilecek mi?
İçeri girdiğim andan itibaren tüm endişelerim silinip gidiyor. Başkan Muhammet Subaşıoğlu’nun bu vizyon projesiyle tekrar Denizli’de yaşama hayali kuruyorum. Merkezim burası olabilir diyorum. Yanımda gazeteci arkadaşlarım var. Onlar da etkilenmiş görünüyorlar. Yukarıdan itibaren dolaştığımız her katta babamın kütüphanesinin daha büyük halini görüyorum. İçeride yüzlerce genç var. Hepsi derslerine ve kitaplarına gömülmüşler. Ses çıkmıyor. Ortada sarı merdivenle katlar arasında geçiş sağlanıyor. Mimarları yine Denizlili iki gen mimar. Bu binayı gururla tasarlamışlar. Gençlerin yanı sıra aileler de geliyorlar ve bu büyük kütüphaneye ev sahipliği yapan iftihar abidesini geziyorlar.
Sonra en alt kata geçiyoruz. Merkez Kütüphanesi’nin yöneticisi Osman Bey, “Burası bizim fırınımız” diyor. Tasnif edilmeyi bekleyen kitapları gösteriyor bize. Gerçekten de öyle. Raflara dizilmeyi bekleyen kitaplar kabul işlemleri için bekliyorlar. Alt kattaki diğer bir yer gençlerin sosyalleşme alanı olarak tasarlanmış. Konuşacaklar ve birbirleriyle iletişime geçecekler. Daha sonra konferans merkezine geçtiğimizde büsbütün heyecanlanıyorum. Kitap kabul merkezi nasıl fırınsa, konferans salonu da tarlası diyebiliriz. Yeni fikirlerin yeşereceği, minimal tasarıma sahip bir salon. Mikrofona geçip ilk söyleşimizi arkadaşlarımızla yapıyoruz. Bu mekanla ilgili hayallerimizi birbirimizle paylaşıyoruz. Çünkü, hayal kurduran bir mekan. Düşüncelerin filizleneceği kuluçka merkezi.
Babamın kütüphanesinin nerede olduğunu bilmiyorum ama onun ruhunun nerede yaşadığını sanırım buldu. Denizli’de Merkezefendi’de. Babamla yazın bir gün tüm katları gezip çocukluğumun merak tarlasının nerede olduğunu göstermek istiyorum. Denizli’ye yolunuz düşerse bir gününüz ayırıp bu güzel mekanı gezmenizi ve sevdiklerinizle kitap kokusunu doyasıya içinize çekmenizi öneririm.
Kütüphaneler Haftanız kutlu olsun.