Bilgi kirliliğinin zirve yaptığı ve her kafadan ses çıktığı bir dönemde Bilim Kurulu'nun ağzından çıkacak cümleler her zamankinden daha önemli.

Kovid-19 aşısı daha Türkiye’ye ulaşmadan tartışmaları beraberinde getirdi.

Kimileri yan etkileri ve koruyuculuğu net bir şekilde açıklanmadığı için aşı olmaya mesafeli dururken kimileri ise klinik çalışmalarda umut verdiği için hiç yoktan iyi diyerek aşı olmaya sıcak bakıyor.

Zihinlerdeki bu karışıklığı giderecek olanlar da Bilim Kurulu’nun üyeleri.

Bilgi kirliliğinin zirve yaptığı ve her kafadan ses çıktığı bir dönemde Bilim Kurulu’nun ağzından çıkacak cümleler her zamankinden daha önemli.

Mesela…

Dün konuşan Bilim Kurulu üyelerinden birinin “kanıta dayanmayan farazi endişelerle aşı yaptırmayıp, kendimizi tehlikeye atmak bana pek doğru gelmiyor” açıklamasını anlamış değilim.

“Kanıta dayanmayan farazi endişeleri” ortadan kaldırmanın tek yolu aşıyla ilgili kanıta dayanan bilimsel çalışmalar.

Neticede bilimsel bir konudan bahsetmiyor muyuz?

Kısacası, aşının kendini kanıtladığı klinik çalışmaların ve bilimsel her türlü bulgunun kamuoyuyla yalın bir dille paylaşılması kafa karışıklığını büyük oranda ortadan kaldıracaktır.

Öyle ya, son zamanlarda sıkça dillendirilen ve aşı olduktan sonra bile tedbirlere uyulmaya devam edileceği şeklinde yapılan açıklamaların izaha muhtaç olduğunu düşünüyorum.

Çünkü aşı sonuçta önce kendimizi sonra toplum sağlığını korumak için yapılıyorsa ve koruyuculuğu faz çalışmalarında kanıtlandıysa izolasyon ve diğer tedbirlere neden ihtiyaç duyulduğunun açıklanması büyük önem taşıyor.

Benzer şekilde “aşının tam koruma sağlamayacağına” ilişkin hekimlerden yapılan açıklamalara istinaden sıradan insanların “o zaman neden aşı oluyoruz” soruları da ikna edici bir şekilde açıklanmalı.

Sonuçta bilimin ortaya çıkardığı ve insanlığa sunduğu buluşların her yönüyle net olması gerekmiyor mu?

Açıkçası ben de vücuduma enjekte ettireceğim bir aşının yan etkilerini, nasıl bir koruma sağlayacağını, her sene yaptırıp yaptırmayacağımı bilimsel bulgularla desteklenerek öğrenmek istiyorum.

Aşı çalışmalarında yüzde 95 oranında başarı sağlayan Pfizer şirketinin CEO’sunun “aşıdan sonra virüsün bulaştırıp bulaştırmayacağından emin değiliz” sözleri de açıklanmaya muhtaç.

Şu ana kadar ulaşılan bilgilerle anladığım kadarıyla aşı olmak koronavirüsten bizleri yüzde yüz oranında korumayacak.

Bunu bazı hekimler virüsün mutasyon geçirmeye devam ettiğini ve her mutasyona aşının etki etmeyeceği şeklinde açıklıyorlar.

Nitekim pandemi başladığından bu yana semptomları hafifletici etkisi elliden fazla çalışmada kanıtlanan D vitaminiyle aşı arasında bir ilgi kurmaya çalışıyorum.

İspanya’da yoğun bakımda olan Kovid-19 hastalarının yüzde 82’sinde de D vitamini eksikliği tespit edilmişken…

Biliyorum nasıl oluyorsa Dünya Sağlık Örgütü’nün kabul etmediği her bilimsel çalışma “tu kaka” olmak için yeterli.

Oysa laboratuvarlar farklı olsa da referans olarak analiz çalışmalarında çıkan sonucu kabul etmemiz gerekmez mi?

Birisi bilim de, diğeri değil mi?

Kategorik olarak bilime inanan hiçbir insanın aşıya karşı olması düşünülemez bile.

Ama bilgi kirliliğini ortadan kaldırmanın yolu da yine bilimden geçiyor, aşıyla ilgili ikna edici bulguların paylaşılmasını bekliyoruz.

Bunu beklerken, söyleyin hadi, bu yazının üstüne mis gibi bol limonlu kelle paça çorbası iyi gitmez mi?