Tarih bize sadece geçmişte neler olduğunu değil yarın neler olacağını da söyler fısıldar. Bunu bazen duyarız, bazen de zor geldiği için duymayı tercih etmeyiz.
Aliya İzzetbegoviç’in Bosna Hersek Meclisi’nde yaptığı tarihi konuşma ile başlayan zor günler Bosna halkının bağımsızlık mücadelesinin fitilini ateşledi. Aliya Müslümanların asla köle olmayı kabul etmeyeceğini söylüyordu. Bosnalı Sırp lider bağımsızlığın Müslümanları felakete sürükleyeceğini ve bunun sorumlusunun Aliya olacağını söylüyordu. Sağlam duran iradenin yanında saf tutan Bosna Hersek halkı, Yugoslavya’nın tabutuna çivileri çakmakla kalmadı, Avrupa’nın ortasındaki İslam varlığını da savunmuş oldu. Aliya’nın sözleri sadece Boşnaklar için değil emperyal zihniyete sahip işbirlikçileri için de atılmış bir tokattı. Bugün Bosna-Hersek tam bağımsızlığı yakalayamasa da Müslümanların söz sahibi oldukları bir Bosna-Hersek devleti var ve Aliya bu devletin kurucu cumhurbaşkanı.
Elimizdeki imkanlar nispetinde tarihin omuzlarımıza yüklediği sorumluluğu üstlenmemiz gerekir ve bunu seve isteye kabul ederiz. Bosna-Hersek’in hikayesinde sadece Aliya yok, onun yanında saf tutan Bosna-Hersek İttifakı diyebileceğimiz ve siyasi çizgileri farklı olan birçok komutan ve siyasi isim var. Aliya’nın sahip olduğu fünya görüşüne sahip olmayanları bir çırpıda sayabilirim. Cephe komutanları önemli sorumluluklar üstlendi. Atıf Dudakoviç, Rasim Deliç gibi isimler bunlardan sadece bazıları. Küçük bir ülke, üzerine yüklenmiş tarihi yükü büyük bir onurla sırtladı ve bizlere ilham veren bir hikaye armağan etti. Sadece Aliya’nın değil Bosna-Hersek’in de karşısında olan blokta dünya ile ilişkileri güçlü olan savaş lordları vardı. Aliya’yı “şeriatçı terörist” olarak tanımlayıp Sırplarla iş birliği yapmışlardı. Fikret Abdiç bunlardan biriydi.
Savaş bittiğinde Aliya intikam peşinde koşmadı. Sadece daha güçlü bir Bosna-Hersek’in kurulması, gelişmesi için elinden geleni yaptı. Bugün Bosna-Hersek bütün eksikliklerine rağmen Müslüman Boşnakların yurdu olmaya devam ediyor. Aynı zamanda Osmanlı bakiyesinin bekçiliğini sürdürüyor.
Tüm bunlar nereden aklıma geldi. Aliya her zor zamanda, özellikle ihanetin içimizden geldiği günlerde yüreğimin bir köşesine yerleşir ve kendime şu soruyu sorarım: Aliya olsaydı ne yapardı?
Aliya’nın savaşın öncesinde ve sonrasında izlediği yöntem bellidir. Mümkün olduğunca çok müttefik kazanarak cephesini büyütmüştür. Aliya için savaşan kişiler arasında Jovan Divjak isminde bir Sırp general de vardı mesela. Saraybosna’yı savunan bu kahraman meselenin bir medeniyet davası olduğunu ve Saraybosna düşerse insanlığın bir kale kaybedeceğini biliyordu.
Peki Aliya’yı güçlü kılan neydi? Şüphesiz tertemiz ahlakı ve İslam’a dayanan çelik iradesi. Bugün Türkiye zor günler geçiriyor ve aklıma Aliya geliyor yine. Nereye gidelim, melcemiz neresi olsun diye düşünüyorum. Aklıma gelen cevap İslam’ın öğrettiklerine ve Aliya’nın örnekliğine dönüş oluyor. Düşmanların bile takdir edeceği bir ahlak ve farklı kişileri dost yapacak bir feraset. Bu var mı? Evet var. Yeter ki iyi örnekleri öncü yapalım, Aliya’lar içimizde.