Millet İttifakı'nın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu'na destek içeren bu açıklamalar medyada da yoğun bir şekilde gündeme gelip, tartışılıyor.
Son dönemde PKK elebaşlarının Türkiye’deki seçimlere dair açıklamalarında dikkat çeken bir artış söz konusu.
Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’na destek içeren bu açıklamalar medyada da yoğun bir şekilde gündeme gelip, tartışılıyor.
Bunlar yerinde ve önemli tartışmalar.
Ancak bu tartışmalarda, gözden kaçan bir konu var ki Türkiye için hayati ehemmiyette.
O da, Lozan Antlaşması meselesi.
“Lozan Antlaşması’nın 100. Yılı, CHP, HDP ve Seçimler”başlıklı bir önceki yazıda terör örgütü PKK’nın çatı yapılanması KCK’nın Eşbaşkanı Cemil Bayık’ın “Finaldeyiz, Lozan Antlaşması yırtılıp çöpe atılacak” şeklindeki açıklaması üzerinden bu konuya dikkat çekmeye çalışmıştık.
Bu yazıda konuyu ayrıntılandırarak sürdürmekte yarar olduğu kanaatindeyim.
Önümüzdeki 24 Temmuz tarihi, Lozan Antlaşması’nın 100. yıl dönümü.
Bu, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş antlaşması.
Sevr Antlaşması’nı yürürlükten kaldıran, Misak-ı Milli sınırlarının önemli ölçüde belirlendiği, Türkiye’nin yeni bir devlet olarak uluslararası kabulünü sağlayan antlaşma.
Yarım asırdan bu yana Türkiye’ye yönelik terör faaliyetlerini sürdüren PKK’nın en temel hedeflerinden birisi bu antlaşmayı ortadan kaldırmak.
PKK, bugüne kadar bu amacına ulaşamadığı gibi özellikle son yıllarda aldığı ağır darbelerle kendisi de yok olmanın eşiğine geldi.
Ancak aldığı ağır darbeler hedeflerine ulaşma çabalarını ortadan kaldırmış değil.
Aksine özellikle 14 Mayıs’ta yapılacak seçimleri kendileri açısından tarihi bir fırsat olarak görmekteler.
HDP üzerinden Millet İttifakı ile yapılan gizli ve açık pazarlıklarla bu seçimlerde Lozan Antlaşması’nı tamamen kaldırmak olmasa bile en azından delme ve devamını getirme zeminini oluşturma arzusundalar.
Bu yılı kendileri açısından final yılı görmelerinin nedeni de bu.
Hemen herkesin orta ve uzun vadeli hedeflerini bildiği PKK’nın hali hazırda yoğun şekilde sürdürdüğü Lozan ve seçim eksenli faaliyetlerine dikkat çekmekte yarar var.
Geçtiğimiz yılın Kasım ayında PKK’nın Avrupa kolu Kürdistan Ulusal Kongresi (KNK) öncülüğünde “Kürdistani Birlik” adıyla bir yapı oluşturuldu.
Bunun içinde aralarında PYD/YPG’nin de bulunduğu büyük çoğunluğu PKK’ya bağlı olan yaklaşık 50 yapının yanı sıra Kuzey Irak’taki Barzanilerin partisi KDP ve Talabanilerin partisi KYB’ye bağlı unsurlar da yer alıyordu.
Aynı dönemde bu yapı bünyesinde “Lo zan Antlaşması’nın Yüzüncü Yılı Çalışma ve Eylem Komitesi” adı altında alt bir yapı oluşturuldu.
Bu “komite”nin 15 Ocak 2023 tarihinde KNK’nın Brüksel’deki merkezinde yapılan toplantısında bir dizi kararlar alındı.
Türkiye’nin “baş düşman” ilan edildiği toplantıda “Dört parça Kürdistan’ın birleştirilmesi” hedefiyle Tür kiye, Irak, Suriye ve İran’daki Kürt oluşumlarının “ulusal birlik” çatısı altında toplanması için çalışmalar yürütülmesi ve 100. yılında Lozan Antlaşması’nın yürürlükten kaldırılması için her türlü faaliyetin arttırılması kararlaştırıldı.
Zaman zaman Türkiye’de de gündeme gelen bazı Avrupa ülkelerinin parlamentolarında düzenlenen panel, sempozyum ve konferanslar söz konusu “komite”nin yürüttüğü faaliyetlerin parçası.
Bu “komite”nin faaliyet planında 24 Temmuz’da Lozan’da büyük bir gösteri de yer alıyor.
Bunlar, PKK’nın hedeflerine ulaşma konusunda Avrupa’da yürütmekte olduğu ve önümüzdeki dönem içerisinde yoğunlaştırmayı hedeflediği faaliyetler.
Bu hedeflerin sahadaki yansımalarına da bakmakta yarar var zira orada da önemli gelişmeler söz konusu.
Daha önce bu köşede birçok kez dile getirdiğimiz, ABD’nin PKK üzerinden Irak ve Suriye’de yürüttüğü bir plan vardı.
ABD, James Jeffrey’in Suriye Özel Temsilcisi olduğu dönemde PKK’nın Suriye kolu PYD/YPG ile Barzanilerin partisi KDP’ye yakın ENKS arasında anlaşma sağlanması için uzun süre yoğun çaba sarf etti.
Bu planın bir sonraki hedefi aynı anlaşmanın Irak’ta da PKK ve KDP arasında sağlanıp sonrasında Kuzey Irak ile Kuzey Suriye’nin birleştirilerek “Bağımsız bir Kürt devleti”nin zeminini oluşturmaktı.
Barzaniler, ABD’nin kendilerini PKK’nın gölgesinde etkisizleştireceğini düşündüğü için uzun süre bu plana ayak diredi.
ABD, Barzanileri ikna edemeyince rotayı Talabanilere çevirdi.
İlk olarak, Kuzey Irak’ta KDP’den sonra ikinci büyük parti olan KYB’nin başına Bafıl Talabani getirildi.
PKK’ya yakın bir isim olan Bafıl Talabani ile birlikte KYB ile PKK arasında zaten var olan ilişki daha üst seviyelere çıkarıldı.
Aynı ilişki KYB ile PKK’nın Suriye kolu PYD arasında da geliştirildi.
Talabani geçtiğimiz ay içinde Kuzey Suriye’ye giderek SGD’nin başındaki Mazlum Kobani kodadlı Ferhat Abdi ile görüştü.
Geçtiğimiz günlerde Kuzey Irak’ta düşen iki helikopterin Bafıl Talabani’nin KYB’si tarafından satın alınarak YPG’ye verildiğinin ortaya çıkması aralarındaki ilişkinin boyutunu da gözler önüne serdi.
Yerel kaynaklardan edinilen bilgiler, ABD’nin KDP ve PKK arasında sağlayamadığı iş birliğini KYB ve PKK arasında sağlamaya yöneldiği ve bu konuda büyük ölçüde yol alındığını gösteriyor.
Yani ABD’nin Kuzey Suriye ve Kuzey Irak’ın birleştirilerek bir “Kürt devleti” kurma planları belirli bir rotaya girmiş durumda.
Şimdi gerek ABD gerekse de PKK tarafından bu hedeflere ulaşılma konusunda Türkiye’deki seçimler büyük bir şans olarak görülüyor.
HDP’nin Irak ve Suriye’de operasyonlara son verilerek buralardan çekilinmesi talebi, bu planının engellemesini önlemeye yönelik.
KNK’nın Avrupa’daki faaliyetleri, PKK’dan gelen “final yılındayız”, HDP yetkililerinin “Yüzyıllık Cumhuriyet değişecek” açıklamalarının Türkiye’nin nasıl bir kavşakta olduğunu gösteriyor.
Başta Kılıçdaroğlu olmak üzere muhalefet kanadının tüm bu yaşananlar konusundaki sessizliğinin endişe verici olduğunu düşünüyorum.