Hepimiz sanki sâdece bakkala ekmek ve gazete almak için çıkmış gibi, dinç dönmüştük.
Hâinin bol, nankörün ise adım başı rastlandığı güzel Türkiye’mizde 15 Temmuz kutlamalarından rahatsız olanlar var. “İyi oldu” ile başlayan kendini tatmin süreçleri istedikleri gibi devam etmeyince “Tiyatro” kanalına bağlayan ve bu kanalda “Evlerinizden çıkmayın” filmini seyretmeye koyulan bu zatlar, 16 Temmuz sabahında bir hayli geç uyandılar. Zira o sıcak gecede bile yorganı başlarının üstüne kadar çekmişler, ter içinde sabaha karşı uyuyabilmişlerdi. Güneşin hiç doğmasını istemediler. “Yine mi olmadı” diye hayıflanmayı kendilerince geçiştirmek için ellerinden geleni yaptılar.
“Tiyatro” dedikleri hâin darbe girişiminde kendi tiyatrolarının biletlerini Moğol sürüsü gibi saldırdıkları ATM’lerden aldılar. Yetmedi, en yakın marketi talan ettiler. Kapalı mahalle bakkallarını açtırıp kucak kucak aldıkları makarna paketlerini istif ettiler.
Biz ise sokağa çıkarken cebimizde para olup olmadığını bile düşünmedik. Can havliyle çıktığımız sokaklardan evlere geri geldiğimizde güneş çoktan doğmuştu. Ama Türk târihindeki o “en uzun gece”de geceye mağlup olmamak için verdiğimiz mücâdelede yorulmamıştık. Hepimiz sanki sâdece bakkala ekmek ve gazete almak için çıkmış gibi, dinç dönmüştük.
Kerâmet bizde değildi; o gece Allah bu milletin bedeninden yorgunluğu, yüreğinden korkuyu almıştı. Evet o gece yorulmadık ama o geceden sonra tam bir yıl boyunca bu destansı mücadeleye burun kıvıranların rahatsızlığı bizi yordu.
Neymiş efendim, 15 Temmuz çok abartılıyormuş. Neymiş efendim, 23 Nisan kutlamaları yağışlı hava bahâne edilip erteleniyormuş ama 15 Temmuz kutlanıyormuş. Neymiş efendim, 29 Ekim’de bile böyle kutlamalar olmuyormuş. Neymiş efendim, 249 şehit varsa, bu neyin kutlamasıymış.
En sondan başlayayım. 29 Ekim’de kurulan Cumhuriyet için kaç yüz bin vatan evlâdı şehit düştü? Mesele onların şehit düşmesinin üzüntüsü ve hüznü ise neden bu millet senelerdir 29 Ekim’de kutlamalar yapıyor? Hadi onu geçelim; bir günlük izni bile mal bulmuş Mağribî gibi fırsat bilip neden tâtile çıkıyor? Onların bunların bağlantısını kurması uzun sürebilir, biz devam edelim.
15 Temmuz’un daha birinci yıldönümünde kutlanmasından bile rahatsız olanlar, bir sene önce demokrasi kabızlığına yakalandıkları için hâlâ hazımsızlık çekiyorlar.
15 Temmuz gecesi halkın kendi kaderini Allah’ın izniyle yazmasından rahatsız olanlar, şimdi lafı evirip çeviriyor, millî bayramların kutlamasıyla kıyaslıyor. Bilmedikleri, bilmek istemedikleri şu gerçek var. 23 Nisan da, 19 Mayıs da, 30 Ağustos da, 29 Ekim de bu milletin onur ve gurur kaynağıdır. Târihi inkâr etmeyi alışkanlık ve yaşam biçimi hâline getirenlerin bunu anlamasını bekleyemeyiz ama artık bu târihlerin arasına 15 Temmuz da eklenmiştir.
Ancak 15 Temmuz’dan rahatsız olanlar şunu çok iyi bilmelidir ki, eğer 15 Temmuz gecesi bu milletin istikbâl ve istiklâline karşı kurulan tuzak başarılı olsaydı ve 16 Temmuz’a onların plânladıkları ülkede uyansaydık, uyandığımız ülkedeki devletin adı Türkiye Cumhuriyeti olmayacaktı. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin millî değerlerinin hepsiyle birlikte 23 Nisanlar, 19 Mayıslar, 30 Ağustoslar, 29 Ekimler de olmayacaktı.
Savaşırken bile Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bomba atanlar, bu savaşın sonunda gâlip gelselerdi – maazallah – acaba ortada bir devlet ve o devletin millî bayramını bırakırlar mıydı?
15 Temmuz’dan rahatsız olanlar, üst paragrafı bir daha okuyun ve içinizdeki “millet nefreti”nden âcilen def-i hâcet ile kurtulun ki bu nefretiniz ortalığı daha fazla kirletmesin.