TEKRARLANAN TARİH VE ORTADOĞU

Hasan KÖNİ 18 Ağu 2016

Hasan KÖNİ
Tüm Yazıları
Tarihsel olaylar derinlemesine incelendiğinde günümüze yansıyan sonuçları olduğu gibi, aynı hataların tekrarlandığı görülmekte.

Tarihsel olaylar derinlemesine incelendiğinde günümüze yansıyan sonuçları olduğu gibi, aynı hataların tekrarlandığı görülmekte.1920’lerde meydana gelen İngiliz yönetimine karşı Irak Araplarının ayaklanmaları incelenirse bir çok davranışın tekrar ettiğini ve Batılıların izledikleri bazı stratejilerin günümüze yansımaları olduğu görülmektedir. 

1920 baharında, İngilizlerin dolaylı yönetim dedikleri ‘manda yönetime’ karşı o dönemin Amerikan Başkanı Wilson’a on beş kişilik bir heyet gönderip, bağımsızlık istediklerini ve Batılıların yönetiminde olmak istemediklerini bildirmişlerdir. Nankör Araplar diye Başkan Wilson’un kovduğu  heyet, Şii din adamlarının liderliğinde  Sünni dindaşları ile toplanarak bazı barışçı protesto  gösterilerin yapılmasına karar vermiştir. İngiliz askeri komiseri Sir Arnold Willow’un  sert tutumu karşısında gösteriler silahlı çatışmalara dönüşmüş ve Fırat’ın orta ve güney bölgelerinde  çatışmalar başlamıştır. Ayaklanmaya katılan Şii ve Sünni topluluklara, Osmanlı döneminden kalan askerler, kabile ve aşiretler de katılmıştır. İngilizlere karşı fetva yayınlayan  Ayatullah Muhammed el-Şirari,  İngiliz yönetiminin meşru olmadığını ve halkın bu yasa dışı  yönetime karşı koyması gerektiğini bildirmiştir. Irak’ın kuzeyindeki Kürt bölgesinde de Şeyh Mahmut Barzani ayaklanarak ,İngilizlere karşı bağımsızlığını ilan etmiştir.

İngiltere, bu gelişmeler karşısında biri siyasi  diğeri stratejik olan iki yola başvurmuştur. 1921 yılında, Savunma Bakanı Churchill, Mezopotamya Komisyonu adı altında, bir konferans toplayarak, İngiliz taraflısı olan Araplardan oluşan bir hükümet kurdurma kararını aldırmıştır. Konferansa tanınmış İngilizlerden Getrude Bell ve meşhur casus Lawrence’da katılmıştır. Irak krallığına Faysal ibn Hüseyin getirilmiştir. Kendisi Osmanlıya karşı ayaklanan Şerif Hüseyin’nin oğludur. Atanma seromonisinde İngiliz milli marşı çalınmıştır. Stratejik  yaklaşım ise birbirinden uzak olan Arap yerleşimlerine ve köylerine  karşı İngiliz hava kuvvetlerinin kullanılması hem mesafeleri azaltmış hem de yerde çok fazla asker bulundurup fazla bir masraf yapmadan havadan Arap isyancıları cezalandırmak mümkün olmuştur. İngiltere, Kürt isyancılara karşı fosforlu bombalar kullanmış ve çatışmalarda başarı kazanması üzerine aynı tip bombaları Arap aşiretlere karşı kullanmıştır.

İngilizlerin izlediği bu yönetim ve askeri stratejilerin Amerika tarafından Irak’ta kullanıldığı anlaşılmaktadır. Amerika, İngiltere’nin yaptığı gibi Sünnilere değil Şiilere  bir Amerikan yanlısı hükümet kurdurarak pahalıya mal olan çatışma düzeninden kaçmak istemiştir. Amerika’nın karşısına bu sefer El Anbar bölgesindeki Sünni kabileler, Saddam’ın dağıtılmış olan ordu mensupları katılmıştır. 2011 yılındaki Suriye olaylarından sonra ayaklanan Sünni kabileler, Amerika’nın Libya ve Yemen’den taşıdığı savaşçılar ve Esed’e karşı desteklediği güçler katılıp Irak’taki Sünni kabilelerle birleşince Daiş doğmuştur. Amerika, Barzani ve Suriye Kürtlerini kendi tarafına çekerek bir denge sağlamaya çalışmış  olmasına rağmen çatışmaların içine çekilmiştir. Bush döneminde askeri harcamalar nedeniyle zora düşen Amerikan ekonomisi Suriye ve Irak’ta strateji değiştirmiş, askerlerini çekerek çatışmaları danışmanları, muhalif gruplar ve Kürtler üzerine yıkmış, Amerikan ordusu, İngilizler gibi  daha ucuza gelen hava bombardımanları ve insansız uçaklar ve müttefik ülkelerin destekleriyle savaşı sürdürmeyi yeğlemiştir. Amerika bütün bu çabalarına karşın çatışmalardan kaçamamıştır. Aynı hava bombardımanı politikaları Afganistan ve Pakistan’da da uygulanmıştır. O bölgelerde de başarısızlıklar süre gelmektedir

Bu tarihi örnekler ışığında iki şey söylemek mümkün. Birincisi: Bu kadar güçlü üniversitelere ve araştırma kurumlarına, istihbarata sahip  Batılı ülkeler  uluslararası alanda aynı hatalara işlemeye nasıl devam etmektedirler. Belki, Amerika’nın yaklaşımında bazı yenilikler görmek mümkün. Örneğin, İngiltere gibi dolaylı yönetim yerine Amerika rejim değişikliği yaptırdığı ülkelerde kendi yönetimine benzer bir demokrasi, serbest piyasaya ekonomisi yani benzer bir yönetim istemektedir. Aynı kültüre sahip olmayan topluluklarda bir takım yönetim yapılarının kurulmasının aynı sonuçlar vereceği hangi bilimsel düşünceye dayanmaktadır? İkinci olarak; acaba süper güçler daha barışçı, diğer kültürlere saygı duyulan ve aynı hataları tarih boyunca tekrarlamayan bir sistem oluşturmayı düşünemezler mi?