​NEREYE GİDİYORUZ?

Fehmi KETENCİ 24 Ağu 2023

Fehmi KETENCİ
Tüm Yazıları
Tedavim devam ediyor, rahatsızlığımda yavaş da olsa iyiye gidiş var

      Sevgili okurlarımız. Mutlaka farkındasınızdır. Bir süredir bu köşede yazdığım yazılara biraz ara vermiştim. Bir süredir yaşadığım kalça kireçlenmesi rahatsızlığı, periyodu belli olmayan tedavilerim nedeniyle yazı yazacak zamanım daha doğrusu yazı yazabilecek konsantrasyona sahip olamamıştım. 

      Tedavim devam ediyor, rahatsızlığımda yavaş da olsa iyiye gidiş var. Umarım bu günden sonra aksatmadan yazılarımı yazmaya devam edebileceğim. Bu arada yazı yazamadım ama yaşamımızda neler olduğu ile bilgilere ulaşma konusunda sosyal yaşamımızdan yansıyanların nasıl bır manzara oluşturduğunu, toplumun yaşananlardan ne kadar etkilendiği konusunda gelişmeleri takip etmekten geri durmadım da. 

      Uzunca bir süredir pek iyi gitmeyen ülke ekonmisinden topluma yansıyanları ve toplum üzerinde yarattığı etkileri, sosyal yaşama yapışan olumsuzlukları tabii ki takip ettim. Takip etmeden yapamazdım, bu olumsuzluklarda, artık ben de oldukça etkilenebilecek toplum kesiminin içindeydim. Birçok olumsuzluğun etkisini görebildiğim gibi, yaşadığım bölgede yansıyanlarda iyice kendini göstermeye başlayan görüntüleri rahatlıkla görebiliyor, söylenenlerin, konuşulanların yarattığı o olumsuzluklar çemberinin içindeki gerçekleri istesem de yok sayamayacak durumdaydım.

      İstanbul’da yaşadığımız çevresel koşulların taa içindeyiz, etrafından dolaşamayacak durumdayız. Varolan ve peşisıra üzerimize çöken geçim sıkıntılarının yarattığı olumsuz ortamın dışında durabilmeniniz pek mümkün değildir artık. 

      Bu güne kadar var olanlara olabildiğince idare edebilen orta sınıf bir geçim standardına sahip olan bir vatandaş olma özelliğimi artık koruyamaz durumda olduğumu görebiliyorum. Etrafımızda yaşananları ve bu yaşanlardan yansıyan insan manzaralarındaki olumsuzluk sarmalındaki etkinin iyice genişlediğini rahatlıkla hissedebiliyorum. 

      Seçim sonrası beklentilerin derin hayal kırıklığı yaratmış olmasına karşın varolanı kabul etmekten başka bir seçeneğimizin olmadığını da iyi biliyoruz. Yaşadığımız günün eldekilerini yarın bulamamanın belirsizliği, çaresizliği ve dayanılmazlığı içinde yükün ne kadar ağır olduğu net. Yarın nelerle karşılaşacağımızı bilemediğimiz için var olanla idare edebilme konusunda toplumsal çok yoğun bir mücadelenin içindeyiz. Ben de, her gün yaşadıkları sıkıntıları yükselen yoğun şikayetlerine yansıtmaya çalışan, o iyice daralan geçim sarmalının içinde sıkışıp kalan iyileştirme zammı bekleyen SGK emeklilerinden biriyim. Bu sıkıntılar arasında ülkemizin içinde bulunduğu, varolan ekonomik darboğazda yaşamaya çalışan bir vatandaşım ama, benden çok daha zor şartlarda olanları görerek kendimi teselli etmeye çalışıyorum. Bu gelinen durumda ben de varolanla yetinebilme ve geçinebilme özelliğimi, direncimi giderek kaybetmek durumunda olduğumu iyice  hissedebiliyorum. Bu durumda var olanla yetinebilmek konusunda tüm hünerlerimi derleyip toparlamaya ve bize reva görülen yaşam şartlarında vatandaşlık görevimizi gerektiği gibi yürütmeye çalışıyoruz.

      Genel gidişat böyle, bu ortamda idare etmeye çalışmak zorunda olduğumuzu kabullenmekten başka çaremiz yok biliyoruz. 

      Yaklaşık altmışbeş yıldır İstanbul’da yaşıyorum. İstanbul’da yaşayabilmenin tüm şartlarını en ince ayrıntılarına kadar iyi biliyorum. Yaklaşık otuz yıl önce gazetecilikten emekli oldum. 39 yıl birçok üniversitenin İletişim ve Güzel Sanatlar Fakültelerinde Öğretim Görevlisi olarak hocalık yaptım, birçok gazeteci, tasarımcı yetiştirdim. Konvansiyonel ve dijital yayıncılık konusunda büyük dergi gruplarında yayınlar gazeteler, dergiler ürettim yönettim.. Hala da yazmaya ve yeni yayın konseptleri kurgulamaya çalışyorum. Yılmadım, yorulmadım, ayakta durabileceğim sürede, bu çok sevdiğim, uzmanı olduğıum bu işimde atıl kalmamaya devam deceğim.

      Bilgisayar başına geçtiğinizde ne yazmak istediğimizi değil yazıya başladıktan sonra ne yazdığınızla yetinmek durumunda kalırsınız ya, işte öyle bir şeyle karşı karşıyayım.

      Şu anki varolan durum ve ülkemizi yönetenlerin bizlere reva gördükleriyle dayatma yaşamımızı sürdürebilmeye gayret ediyoruz. 

      Yazacak o kadar çok şey var ki, yazmaya başlayıp sayfaların çabuk dolacağını bildiğimden o yazmak istediklerimi bundan sonrakı yazılarıma öteliyorum. Toplumu iyice canından bezdiren zamlar, nerede olduğu ne kadar olduğu hiçbir zaman kesinleşemeyen enflasyon efsanesi, şu sıralarda herşeyi kontrolune alan dolar / Avro meselesinin yaşamıza yükledikleri, iğneden ipliğe, iyice kontroldan çıkan çarşı / pazardaki fahiş fiyat artışları, üzerimize yıkılan, doğrudan ve dolaylı vergiler, son zamanlarda neredeyse günlük hale dönüşen, sadece akaryakıt fiyat ayarlaması diye adlandırılmasına rağmen ilaçtan, yumurtaya, ekmekten, zeytine, peynire v.b gibi tüm temel tüketim maddelerine anında yansıyan benzin, mazot zamları tekmili birden tüm yaşam öykümüzdeki dayatma şehir efsanaleridir. 

      Bu gün yazdığım yazıda az önce söylediğim başlıklar altındakileri ve daha birçok konuyu uzun süredir derledim, not aldım, yaşamın penceresinden  görünebilen, kısacası, çarşı / pazardan şahsen gözlemleyebildiklerimi ayrıntılı örnekleriye bundan sonraki yazılarıma aktaracağım.