NE HİKMETTİR?

Refik ERDURAN 10 Ağu 2016

Refik ERDURAN
Tüm Yazıları
Babamın en sevdiği şarkıydı: "Biz Heybeli'de her gece mehtaba çıkardık…" Bir gün yine gramofona plak koymuş, Münir Nurettin'den o nağmeleri dinliyordu keyifle. Ergenlik öncesi ukalalığım tuttu.

Babamın en sevdiği şarkıydı: “Biz Heybeli’de her gece mehtaba çıkardık…” Bir gün yine gramofona plak koymuş, Münir Nurettin’den o nağmeleri dinliyordu keyifle. Ergenlik öncesi ukalalığım tuttu.

“Baba,” dedim, “o şarkı saçma.” 

“Neden?” “Mehtap her ay birkaç gece olur. Her gece olmaz.” Kızmakla gülmek arasında kararsız kalmış gibi durakladıktan sonra “Bana bak!” diye bağırdı. “Her şeyi kuru mantığa vurursan hayattan tat alamazsın.” Islak mantığın nasıl olduğunu sormak geldi aklıma. Ama dilimi tuttum. Nedense  alışkanlıklara karşı çıkıp insanları sinirlendirmeyi huy edinmiştim o yıllarda. Yediği bir şeyi överken “Tadı damağımda kaldı” diyen yemek meraklısı teyzeme musallat olduğumu da hatırlıyorum. “Tete, ağızda lezzetler tat tomurcuklarıyla fark edilir. Bil bakalım, damağında kaç tomurcuk var?”

“Ne bileyim?” “Hiç yok. Tomurcuklar dilinde. Yani yediğinin tadı dilinde kalır.” Sonradan teyzem anneme “Bu oğlan çok bilmiş oluyor, hocaları notunu kırar” demiş. Kırdılar da. Ancak ben akıllanmadım. İnsanların “bilinen gerçek” diye dillerine doladıkları lafları sorgulamadan edemiyorum.

Örneğin Menderes ve iki bakanının idamlarından sonra Deniz Gezmiş ve iki arkadaşının asılmalarını savunma niyetiyle  kimilerinin piyasaya süregeldikleri bir laf var: “Eee ne yapalım, üç bizden gittiyse, üç de karşı taraftan!” Bu yaklaşımın çirkinliği bir yana, içerdiği kaba mantık yanlışını görmemek için insanın fanatizmden körleşmiş olması şart. Rahmetli Menderes’i ve iki bakanı “Deniz Gezmiş kesimi” asmadı ki. Faşist askerler astı. Can almadan öç almanın yolu yoksa onlardan üçünün idamı gerekirdi. Kan dökmemiş  delikanlıları “sallandırmakla” neyin hesabı görüldü?

Günümüzde de artarak sürüyor mantık yoksulluğumuz. Pennsylvania’lı İslam yıldızımız -kendine ve kimi müritlerine göre- hem mehdi hem Mesih imiş. Hadi mehdiyi anladık. Hidayete ermiş, doğru yolu bulmuş kişi demektir. Çok tartışmalı ama, öyle bir şeye inanabilirler. Ancak, Mesih Hazret-i İsa’ya verilen adlardan biridir. Uzun süre dindaş kitlelerden uzak kalan Hocaefendi İsevî oldu da Hristiyan peygamberliğine mi soyunuyor? Gelelim aklıma takılan bir başka mantık çaprazına. Müritleri sayın Gülen’in Cenab-ı Hak yakını bir “mahbup” (sevilen er kişi) olduğuna inanmaktalar. Öyle bir insanın duası kabul edilir, değil mi?

Ama bakın, hazret nicedir iki elini göklere kaldırarak, sağ kolunu kılıç gibi savura savura havayı biçerek, avaz avaz “Ocağına ateş düşsün” diye haykırarak baş düşman bildiği kişiye beddua yağdırmakta. Oysa söz konusu ocakta ateş (tahtaya vurun) yalnız ızgara yapılırken görülüyor. Sahibinin keyfi de günden güne daha gıcırÇ Gelin de sormayın: Beddua ustamız pek o kadar da mahbup değil mi acaba?