FAY GERİLİMİ KENDİNİ GİZLEYEMİYOR - 2-

Tarık ÇELENK 02 Ağu 2016

Tarık ÇELENK
Tüm Yazıları
Paralel terör örgütünün 17-25 Aralık ve 15 Temmuz kalkışması, tüm Türkiye için (hem AK Parti'nin temsil ettiği muhafazakar değerleri öne çıkaranlar için hem de toplumun diğer kısmını oluşturan seküler değerlere öncelik veren ve Tayyip Bey'in politikalarına karşı temkinli olanlar için) ortak bir tehditti.

Paralel terör örgütünün 17-25 Aralık ve 15 Temmuz kalkışması, tüm Türkiye için (hem AK Parti’nin temsil ettiği muhafazakar değerleri öne çıkaranlar için hem de toplumun diğer kısmını oluşturan seküler değerlere öncelik veren ve Tayyip Bey’in politikalarına karşı temkinli olanlar için) ortak bir tehditti. 15 Temmuz sevincinin ortak yaşanmasının sebebi de budur. Halkın ortak tepki vermesi, CHP’nin destek mitingi yapması, kullandığı dile dikkat etmesi, AK Parti binalarına M. Kemal Atatürk’ün tam boy posterlerinin asılması, Kürt siyasi hareketi hariç parti liderlerinin Külliye de Cumhurbaşkanıyla bir araya gelmesi ve son olarak da Cumhurbaşkanımızın tüm hakaret davalarından vazgeçmesi vb. gelişmeler bu duygudaşlığın açık ispatıdır. Bu birliğin zorunlu ve konjönktürel geçici birlik olmasından ziyade kalıcı hale dönüşmesinin gerek ve yeter şartları vardır.

Ne yazık ki CnnTürk yayınında yaşadıklarım her şeyin bu kadar kolay olamayacağını ispat eder nitelikteydi. Duyarlılıklarını temelde Gezi, Balyoz mağdurları veya Atatürkçülük olarak tanımlayan seküler kitlenin darbe karşıtlığı ortak paydasına rağmen, AK Parti ve sembollerine karşı dip dalga olarak öfkesinin depolandığını, darbe karşıtı mağdur ve mağrur kahramanlar karşısındaki bir aktarım figürü (bkz. Not 4) olarak şahsım üzerinden dolaylı olarak ifade edilmeye çalışıldığını düşünmekteyim. Örneğin, yayın başında benim konuya darbenin önlenmesinde asıl rol halkın mı, yoksa TSK’nın mı tartışmasıyla başlamamın bir hakaret olarak kabul edilmesi. Burada ben bir yargı belirtmek istememiştim, sadece mevcut iki bakışın varlığını hatırlatarak konunun derinleşmesine katkıda bulunmaktı amacım. Ancak mevcut iktidarla, uzun süredir yaşamakta olan Atatürkçü değerlere duyarlı ve seküler fay hattının 2002’deki bakış açısını aynen koruduğunu  ve muhafazakarların duyarlılıklarına sadece tahammül edebildiklerini görebiliyorum. Bu katılığın sürmesi ve geçirgenliğin sağlanamamasında muhakkak ki muhafazakar aydınların, siyasetçilerin  ve toplumun büyük sorumlulukları mevcut. Muhafazakar camia da kendini kapalı bir grup olarak muhafaza etmek ve mevcut imkanları paylaşmamak hususunda ısrar etmekte, zorunlu haller dışında, misal 15 Temmuz, öteki fay hattına güven duymamaktadır. Kullanılan siyasi dil uygun değildi. Daha doğrusu, her iki tarafta ortak gelecek konusunda ötekilerin yerini henüz netleştirememişlerdir.

Fetullahçı Terör Örgütü’nün yurt içinde bertaraf edilmesi iki fay hattı için bir balayı havası yaratsa da kalıcı bir barış manası taşımadığı düşüncesindeyim. Demokrasimizin vazgeçilmez tarafları olan bu gruplar, şu an 15 Temmuz zaferini paylaşmakta cömert davranmaktalar. Ancak gelecekte demokrasimiz  güçlenemediği takdirde, bu iki temel farklılığın, iki fay hattının egemen olduğu/olacağı kurumları üzerinden, biriken enerjilerinin açığa vurması şeklinde karşılaşmaları ve yeni fikir ayrılıkları yaşamaları vb. zorluklar da bizleri beklemekte. Asıl iş ortak bir gelecek kurgusunu içtenlikle, sivil toplumla ve toplumsal sözleşmeyle (Anayasa) yapabilmek ve de karşılıklı olarak her anlamda tahammül sınırlarını genişletebilmektir. Bu anlamda toplumsal birlikteliğe giden yol İslam, Siyaset, Atatürk, Laiklik, Demokrasi, Hukuk ve Devlet gibi toplumun temelini oluşturan kavramların doğru, toleranslı ve birlikte anlaşılabilmesini sağlamaktan ve bunların eğitim alanına uyumlu yansıtılabilmesinden geçiyor.

Notlar

( 1 )  http://t24.com.tr/yazarlar/metin-gurcan/15-temmuz-sonrasi-beliren-fay-hatti-ve-gulenin-gizli-sebekesi,15142


(2 ) ileride Türkiye, biri İslâmî, diğeri laik iki “ulus”a ayrışabilir...
http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/573620/_Anahtar__meydana_cikti_.html

 

( 3 ) Akşamki Cnntürk programı hakkındaki kısa notlarımı sıralıyorum ;

•    Darbenin önlenmesinde Türkiye’deki iki fay hattının öncelikle biz önledik diye iki farklı görüşü var. Ben yargı belirtmeden saha gözlemleri ve istatistiki gerçeklerle; halkın sokağa dökülmesi mi yoksa TSK’nın kurumsal yapısı mı öncelikli olarak darbeyi önledi sorusunu gündeme getirdim. Ayrımcılık yapmayalım dendi. Nitekim son cümleyi tamamlayamadım.
•    TSK 28 Şubat’ta dindarlar ve dinciler ayırımını yapamadı. Dindarları başörtüsünden veya Hacca gitmesinden dolayı yakın merceğe almak doğru yaklaşım değil dedim. Sorun kendini gizleyen ve hiyerarşi dışında emir alan yapılardır. Bugün de Fenerbahçe Orduevi örneğinin de gösterdiği üzere sıkma baş yasağı sürmektedir. Bu tavır FETÖ örgütlenmesini önleyebildi mi diye sordum.
•    İki fay hattı tespiti ayrımcılık değil yaşanan bir gerçektir. Konuşmacılar ve moderatör dahil birlik mesajları verirken, aslında tahammülsüzlükleri ile ne yazık ki bu tezimi teyit ediyorlardı. Ben bu farklılıkların tahammül edilebilir sınırlara çekilebilmesi için duyarlılık uyandıran kavramların İslam Hukuku, Demokrasi, Laiklik ve Atatürkçülük tanımlarının ideolojik bir perspektiften çıkartılmasının ve doğru anlaşılmasının eğitimin birliği içinde uyumuna dikkati çektim.
•    Harp okulları ve liselerinin kaldırılmasını uzun vadede yanlış buluyorum. Eğitim sisteminin (müfredat odaklı değil) ideolojik, dogmatik ve kült kalıplardan arındırılarak, demokrasiye ve milletin değerlerine saygı temeline oturmasını ifade ettim. Ayrıca tüm ideolojileri yaşam tarzı dayatması olarak kabul ediyorum ve bunun içine siyasal İslam da dahildir. Konunun Atatürk düşmanlığı olarak yorumlanmasını hala anlayabilmiş değilim.
•    M. Kemal Atatürk’ü dünya tarihi çapında kurucu lider ve Osmanlı reformlarının devam ettiricisi olarak gördüm. G.Washington ve ABD kurucu babalarının bağımsızlık karakterlerine vb. fonksiyonlarına benzettim. Ancak geçiş dönemi ve vefatı sonrasında uygulanmakta ısrar edilen politikaların muhafazakar siyaseti ve halkı ötekileştirdiğini bununda politik bir alışkanlık haline geldiğini söyledim.
•    Devletin, eğitim kurumlarının veya anayasanın ideolojisi olması şarttır görüşüne katılmadığımı, bize gerekenin ortak gelecek kurgumuz ve değerlerimizin olduğunu söyledim. İdeolojili devlet tartışması modern zamanlarda eleştirilen bir akademik tartışmadır. Örneğin, Çar Rusyası, SSCB Rusyası ve Putin Rusyası arasında farklı ideolojiler etkisinde devletin hep devam ettiğini düşünüyorum.
•    Emekli Tümamiral Semih Bey’in PKK darbe bitince saldırıya başladığı tespitini dile getirmesi üzerine, ilgili medyayı iyi takip ettiğim için şehitlerimizin sayısının ve acımızın azalmadığını belirttim. Bu ifadem ne yazık ki Ali Bey tarafından manipüle edildi. 
•    Doğrudan ve/veya dolaylı olarak incittiğim insanlar varsa içtenlikle özür diliyorum.

(4)    Aktarım figürü “Toplumdaki pek çok insanın kendilerine ait özelliklerini, isteklerini, korkularını bir kişiye yansıtmaları ve dışsallaştırmaları ve bu kişiyi temel olarak kendi fantezileri doğrultusunda algılamaları.” Vamık Volkan’ın Divandaki Düşmanlar kitabından