FAY GERİLİMİ KENDİNİ GİZLEYEMİYOR-1-

Tarık ÇELENK 01 Ağu 2016

Tarık ÇELENK
Tüm Yazıları
28 Haziran akşamı Cnntürk'te katıldığım program bazı güncel konular hakkında bende yeni farkındalıklar yarattı.

28 Haziran akşamı Cnntürk’te katıldığım program bazı güncel konular hakkında bende yeni farkındalıklar yarattı. Daha önce kaleme aldığım “Türkiye’de İki Fay Hattı“ başlıklı yazım (http://faraszade.com/turkiyede-iki-fay-hatti/) oldukça ilgi çekmiş ve başkaca yazarlar tarafından, referans gösterilmeksizin, bu yazımda tartışmaya açtığım tezler üzerinden başkaca yazılar kaleme alınmıştı (bkz. Not 1-2). O yazıyı yazmama ilham olan programı Balyoz mağduru yazar ve Emekli Tümgeneral Sn. Ahmet Yavuz’la birlikte, Afşin Yurdakul’un moderatörlüğünde Habertürk’de yapmıştık. Oldukça ilgi çeken programdan sonra aldığım olumlu geri dönüşler ne kadar doğru bir noktaya temas ettiğimi teyit eder nitelikteydi.

Yazımı Cnntürk program koordinatörü Cansel hanım ile paylaştığımda, kendisi beni arayarak bu mesajların önemli olduğunu, en kısa zamanda uygun bir konu başlığıyla bir program yaparak bu hususları kamuoyu ile paylaşmamız gerektiğini ifade etti. 28 Temmuz’dan önce aynı kanalda Ahmet Hakan’ın seri olarak gerçekleştirdiği ve ülke çapında ilgi uyandıran oturumlarda, tümü asker kökenli olan Balyoz mağduru konuşmacıları bende dinlemiş ve herkes gibi beğenmiştim. Cansel Hanım’la paylaştığım yazımın, ilgili dokümanlarla birlikte incelendiğini varsayarak ve diğer katılımcılarla ilgili memnuniyetimi ifade ederek program davetini kabul ettim.  Program sonrasında ailem beni arayarak trajikomik bir şekilde “meşhur oldun!” esprisi yaptılar. Gerçekten de sosyal medyada ismim zirve yapmıştı! Yaklaşık dokuz yıldır ekranlardayım ve bir çizgim var. Ancak hayatımda hiç karşılaşmadığım, tavırlarından anladığım kadarıyla daha önce yazılarımı okumamış ve katıldığım programları takip etmemiş olan veyahut beni anlamak yerine yargılamayı tercih eden bir güruh tarafından merkezi ve uzlaştırıcı kişiliğim ve tezlerim bir yana atılmış, “bilgisiz bir sağcı”, “ AKP”li bir Atatürk düşmanı” ve “yandaş bir yazar” kimliğinde çarmıha gerilmiş taşlanıyordum. Bu aynı zamanda söz konusu fayların da ne kadar aktif olduğunun anlamına geliyordu.

Öyle ki program öncesinde popülaritesi ve fanları hızla artan bazı konuklar ve takipçileri benim uzun yıllara yayılan araştırmacı ve uygulamacı geçmişimi üstünkörü incelemişler ve tahminimce bana ve benim üzerimden kendilerince değerlerini temsil ettiğimi kabul ettikleri bir büyük gruba öfkelerini ifade etmeye her an hazırlanmışlardı. Program süresince gereksiz bir polemikten uzak durmaya çalışarak “sadece” tezlerimi anlatmaya çabaladım. Ancak tezlerimi anlatmak bir yana, hiçbir cümlemi tamamlamama fırsat verilmedi. Buna rağmen program esnasında katılımcıların ve moderatörün iyi niyetinden kuşku duyamadım. Başta Kürt sorunu ve terör başlıkları olmak üzere pek çok konuda yıllardır ekranlardayım. Çalıştığım konular gereği hep en kritik zamanlarda ekrana çıkarak (nitekim 15 temmuz akşamı da ülkemizdeki gelişmeleri aynı kanalda canlı yayındaydım) dikkatli ve güven verici bir dil kullanmaya çalıştım. Bu sefer de benzer bir durum vardı. Konu geleceğimiz, Fetullahçı darbe girişimi, TSK yapılandırılması, kutsallarımız din ve Atatürk’ün anlaşılması olunca daha dikkatli davranmamız gerekiyordu. 

Program sonrasında fark ettim ki orada anlamaya çalışmaktan ziyade popülerlik iddiası olan bir çoğunluk vardı. Sosyal bilimlerle ilgili soyut konuları meslekleri ve ilgileri doğrultusunda tartışamayacağım bir ortamı da fark etmiştim. Ben konuşurken tavırlarıyla takipçilerine beni hedef gösteren, pek çok kez sözümü kesen ve daha neyi savunduğumu anlamadan sana saygı duymuyorum diyebilen bir konuşmacıya veya beni tanıdığı halde “Tarık bey ayrımcılık yapmayın! Siz Atatürk’e karşı mısınız?” diye sorabilen bir moderatör arkadaşımıza neyi, ne kadar anlatabilirdim ki? (bkz. Notlar 3) Bu izlenimler kişisel gözükse de, esas itibariyle ifade etmeye çalıştığım fay hatlarının ne kadar aktifleştiğinin ciddi bir göstergesidir aynı zamanda.
Fay hattının ilkini temsil eden muhafazakar kesim, sembol gösterdiği II. Abdülhamit döneminden bu yana en uzun iktidarı (AK Parti iktidarı) konjönktürel avantajlarla ve halkın güçlü desteği ile devam ettirmekte. Üstelik fayın diğer tarafında yer alan öteki Türkiye’nin yaşam tarzı açısından kaygı uyandıracak  bir müdahalede bulunmadan. Diğer sorunları bu yazının dışında bırakırsak, AK Parti 14 yıllık iktidarı süresince, tarihe geçecek düzeyde toplumsal ve bürokratik birkaç tane büyük kalkışmayı yaşadı ve görünen o ki Tayyip Bey’in liderliği ve halkın aktif desteği ile bunları bertaraf ederek, her krizden daha da güçlenerek çıktı. Masum insanların kurban edildiği Balyoz davaları akamete uğratıldı ve sonradan Yargı bunun gerçek olmadığını teyit etti. Gezi Olayları’nın, ilk başlarda öteki Türkiye’yi temsilen ciddi bir toplumsal içeriği vardı. Muhafazakar tabanın kitlesel desteği ve bürokratik operasyonlarla zamanla temel fonksiyonlarını ve amacını yitiren bu toplumsal olayın üstesinden gelindi. Paralel yapı veya Fetullahçı terör örgütünün 17-25 Aralık algı operasyonlarının ve 15 Temmuz darbe girişiminin savuşturulması ise tüm halkın desteği ile gerçekleştirildi ancak maliyetleri büyük oldu.  

Tüm bunlar savuşturuldu. Ancak yaşanan tüm bu olayların, bahsettiğim iki temel fay hattının gerilimlerini arttırdığı da aşikar ve dikkate alınmaya değer. Balyoz sürecinde uğranılan haksızlıklar başta olmak üzere muhtelif olaylar seküler Türkiye fay hattının gerilimini arttırdı. Buna Gezi Olayları’nın bastırılma tarzındaki kalıcı gerilimi de ilave etmeliyiz elbette.