​ERDOĞAN'A "SULTAN" DİYENLERİN NİYETİ NE?

Doç. Dr. Can CEYLAN
Tüm Yazıları
Geçen hafta pazar günkü yazımda, Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un kendisine yapılan, Napolyon, De Gaulle gibi tüm olumlu yakıştırmaları reddedip kendisini, Yunan mitolojisinde "tanrıların kralı" olarak bilinen Jüpiter'e benzettiğini yazmıştım.

Geçen hafta pazar günkü yazımda, Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un kendisine yapılan, Napolyon, De Gaulle gibi tüm olumlu yakıştırmaları reddedip kendisini, Yunan mitolojisinde “tanrıların kralı” olarak bilinen Jüpiter’e benzettiğini yazmıştım. 1789’da kanlı bir ayaklanma ile sona eren krallık dönemine gönderme yapmaktan çekinmeyen Macron, Avrupa’nın bel bağladığı lider olarak reklam edilirken, Türkiye’de demokratik yollardan yönetime gelip, halktan başka güç tanımayan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “diktatör” olarak yaftalanmasında hiçbir iyi niyet olamaz.

Lafa gelince “Kutuplaşma”ya karşı olduklarını her fırsatta dile getiren, ya da bunu dile getirmek için kendi kendilerine fırsat yaratan zihniyet, dünya kamuoyunu “ak-kara” şeklinde ikiye ayırmaktadır. Bir tarafta, onlara göre ak olan “demokratik liderler” ve diğer tarafta yine onlara göre otoriter bir yönetim sergileyen kara “diktatörler”.

Diktatörü öldürene lüks araba verecek kadar küstahlaşan Batı kamuoyundan destek olan yazılı ve görsel medya, kuduz sokak köpeğini masum çocuklara saldırtan serseriler gibi, gücünü halkında alan liderlere kuduzca bir saldırı içindedir. Bu liderlerin başında da Cumhurbaşkanı Erdoğan gelmektedir.

İçeridekiler

Meşhur atasözümüzün dediği gibi, hırsız içerinden olursa kilit tutmaz. İçeride her türlü ahlaksız saldırıyı deneyenler, dışarıdan aldıkları güç ve tâlimatla kendilerine verilen göreve büyük bir sadâkatla devam ediyorlar. Ama bu “içeridekiler”in yurtdışında görev yaptıkları kurumlar var. Kimi üniversitede akademisyen, kimisi düşünce kuruluşunda uzman, kimisi uluslararası bir STK’da “insanlık”, “demokrasi”, “özgürlük ve eşitlik” adına görev yapıyor.

Bir Kitap

Bu bağlamda size yurtdışında İngilizce yayınlanan bir kitaptan bahsedeceğim. Kitabın adı “The New Sultan: Erdogan and The Crisis of Modern Turkey” (Yeni Sultan: Erdoğan ve Modern Türkiye’nin Krizi). Kitabın yazarı Soner Çağaptay ama “Soner Cagaptay” şeklinde yazmayı tercih ediyor. Kitabın piyasaya çıkış tarihi Nisan 2017.

Soner Cagaptay, Washinton Yakındoğu Politikası Enstitüsü Türkiye Araştırma Program direktörlüğünü yapıyor. Cagaptay ile ilgili, kitabın Amerika Birleşik Devletleri’nde 17 Nisan’daki  basın lansman toplantısında, aynı enstitünün Ortadoğu Politikaları başkanı Robert Satloff şunları söylüyor:

“Türkiye’de dün yapılan referandumdan hemen bir gün sonra böyle bir toplantının yapılması güzel bir planlama. Referandum sonuçları tartışmaya açık ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın pozisyonu daha da yükseltecek. Soner Cagaptay uzun yıllardır bu enstitüde görev yapıyor. Türkiye’de Amerika adına görev yapacak olan Amerikalı diplomatlara eğitim veriyor. Diplomatlarımız onun eğitimlerinden çok yararlanıyor ve daha hizmet ediyor.” (www.c-span.org/video/?427126-1/soner-cagaptay-discusses-new-sultan)  

Bu özelliklere sahip olan Soner Cagaptay’ın yazdığı kitaba Temmuz ayında İngiltere’nin başkenti Londra’da rastladım. Piyasaya çıkmasının üstünden üç ay geçmiş olmasına rağmen yeni çıkan kitapların rafında duruyordu. Hemen alıp göz attım. Giriş bölümünde ilk önce Erdoğan’ın Türkiye’de önemli gelişmelere sebep olduğunu, ekonomik seviyeyi yükselttiği, kişi başına düşen gelirin 3000 Dolar’dan 10.000 Dolar’a yükseldiğini, vb. yazıyor. Ancak bir anda esas niyeti ortaya koyan kısım başlıyordu. 

Kitap, Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın aleyhinde yurtdışında oluşturulmaya çalışılan “diktatör” imajını güçlendirmek için yazılmış bir içeriğe sâhip. Kitabın giriş bölümünde Recep Tayyip Erdoğan, Mustafa Kemal Atatürk ile kıyaslanıyor. Her ikisinin de yetiştikleri ülkeyi değiştirdikleri söyleniyor. Ancak Atatürk, Osmanlı’nın bir subayı olarak yetişip sonra modern ve Batı’ya yönelen bir devlet kurarken, Erdoğan’ın içinde yetiştiği bu modern devletin yönünü Batı’dan başka bir yöne çevirdiği iddia etmektedir. Bu iddiasını da Erdoğan’a “Anti-Atatürkçü Atatürk” şeklinde isimlendirmektedir.

Neden “Sultan”?

Kitapla ilgili yapılan ve kitabın ön ve arka kapağında paylaşılan yorumlarda, Erdoğan’ı “en iyi anlatan” kitap olarak tanımlanan bu kitapta Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın “sultan” olarak gösterilmesinde en büyük amaç, “sultan” kavramının “demokrasi”, “hürriyet”, “eşitlik”, “modernlik” gibi kavramlarla zıt bir anlam çağrıştırmasıdır. 

Gezi Olayları sırasında The Economist dergisinin kapağında Erdoğan’ın orijinali Sultan 3. Selim’e âit olan tabloda yine “sultan” olarak gösterildiğini hatırlayalım. 

“Dünya 5’ten büyüktür” diyen, İncirlik Üssü konusunda Almanlara “Gidene güle güle deriz” cevâbını veren, “Türkiye artık sizin parmak sallayabileceğiniz bir ülke değil” çıkışını yapan, G20 gibi uluslararası toplantılarda ilgi odağı olan Erdoğan’ın “Avrupa’nın ve Amerika’nın Aradığı Lider” olarak görülmeyeceğini biliyoruz.

Çoğu krallık olan Avrupa ülkeleri, demokratik de olsa monarşik bir sistemle yönetilirken, on beş yıldır, seçimle iş başına gelen ve 15 Temmuz hâin ve kalleş askerî darbe girişimi ile indirilmeye teşebbüs edilen Cumhurbaşkanımız Erdoğan’a “sultan” demelerindeki amaç, onların kurduğu düzeni bozmaya başlaması ve yanlışlarını tüm dünyânın önünde yüzlerine vurmasıdır.