EHLİYET VE LİYAKAT

Prof. Dr. D. Murat DEMİRÖZ
Tüm Yazıları
Bugünlerde ehliyet ve liyakat kavramı çok tartışılmaktadır. Hem özel sektörde hem de kamu sektöründe "liyakatli kadroların" işe alınmamasına yönelik eleştiriler de seslendirilmektedir. Bu iki kavram beraber kullanılmaktadır ve sıklıkla birbirine karıştırılmaktadır. Bugün istedim ki, ehliyet ve liyakat kavramlarını açıklayayım ve bunun iktisadi ve sosyal etkilerini ele alayım.

EHLİYET VE LİYAKAT NEDİR?

TDK sözlüğünde ehliyet “yeterlilik, yetkinlik” olarak tanımlanırken liyakat “bir kimsenin, kendisine iş verilmeye uygunluk, yaraşırlık durumu” olarak tanımlanmıştır. Bunu referans alarak bu kavramları şu şekilde tanımlayabiliriz:

Ehliyet “herhangi bir işte çalışabilmek veya görevi yerine getirmek için gerekli olan eğitim derecesine, bilgi düzeyine ve beceriye sahip olmak durumu” anlamına gelir. Liyakat ise “ilgili işin gerektirdiği sorumluluk bilincine, ahlâki değerlere, işin icabı olan teamül ve kültüre sahip olmak durumu” anlamında kullanılır. Zaten liyakat “ilgili işe layık olmak” anlamında değerlendirilmelidir.

EHLİYET VE LİYAKAT HER ZAMAN BİR ARADA OLUR MU?

Özel sektör veya kamu sektöründe işe alınan insanların hem ehliyetli hem de liyakatli olmasına dikkat edilir. Bazı vatandaşlarımızın zannettiği gibi her ehliyetli insan liyakatli, her liyakatli insan da ehliyetli olmak zorunda değildir. Marifet ilgili kadronun gerektirdiği hem liyakat hem de ehliyet derecesine sahip insanları seçip, görevlendirmektedir. Örnek verecek olursak bir üniversitede akademisyenliğin gerektirdiği iş ahlakı, görev bilinci, sorumluluk alabilme özverisine sahip, yıllarını akademiye vermiş bir Hocamızı düşünün. Bu Hocamızın sayılan özellikleri ile liyakatli olduğu tartışmasızdır. Ancak bu Hocamız ellili yaşlarına gelmiş olmasına rağmen hâlâ Doktor Öğretim Üyesi kadrosunda bulunabilir. Yeterli derecede yabancı dili veya gerekli akademik puanı olmadığı için Doçent olamamıştır. O yüzden bu Hocamızın ehliyeti, yani akademik yetkinliği Doçent ve Profesör kadrolarına atanması için yeterli değildir. Bu durumda Hocamız Doçentlik için liyakatlidir ama ehliyetli değildir.

İkinci örnek olarak akademik puanları çok yüksek ve 5 yabancı dili bülbül gibi konuşan bir Hocamızı ele alalım. Bu Hocamız derslerine zamanında gelmemekte, hatta bazı dersleri mazeretsiz boş geçirebilmekte, astlarına baskı uygulamakta, öğrencilerinden “not karşılığı hediye” istemektedir. Yani akademik yetkinliğine rağmen bir öğretim üyesinde olması gereken ahlâki değerlere sahip değildir. Bu durumda Hocamızın ehliyetli ama liyakatsiz olduğunu söyleyebiliriz.

EHLİYET VE LİYAKATİN İKTİSADİ ÖNEMİ

Hem ekonomi genelinde hem de işletmeler özelinde iş alımında ehliyet ve liyakate özen göstermek hayati derecede önemlidir. İnsan kaynaklarının tahsisinde ehliyet ve liyakate önem vermemek birçok sorunlara yol açabilir. Bu sorunlar işletmeler özelinde ve ekonomi genelinde benzer ama farklı sorunlara yol açmaktadır. Dilerseniz bunları özetleyelim:

Bir firmanın gerek üretim gerekse üretim dışı faaliyetlerinde ehliyetsiz ve liyakatsiz insanların görevlendirilmesi en başta verimsizliğe yol açar. Verimsizlik firmanın işgücü maliyetlerini yükseltebileceği gibi, sorumsuz ve iş ahlâkına sahip olmayan çalışanlar iş ortamını da bozarlar. Yani sadece kendileri verimsiz olmakla kalmayıp diğer çalışanların da verimliliğini düşürürler. Dolayısıyla ehliyetsiz ve/veya liyakatsiz insanların istihdam edilmesi firmayı beklenenin üzerinde bir maliyet artışına maruz bırakır.

Ülke bazında ehliyetsiz ve liyakatsiz insanların iş kollarında istihdamı genel üretim kapasitesinde düşüşe, sosyal adalette bozulmaya, gelir ve servet dağılımında eşitsizliğin artmasına yol açar. Sosyal barışın bozulmasının yanı sıra, uzun dönemde bütün ülkenin mutlak olarak fakirleşmesine neden olur. Bu yüzden, diyebiliriz ki, ehliyet ve liyakate önem verilmemesi tek bir firma için sadece firmanın verimliliğini düşürürken, bütün ülke için baktığımızda herkesin genel fakirleşmesine sebep olmaktadır.

Hükümetin ve belediyelerin açtığı kamu ihalelerinde ehliyet ve yetkinlik yine çok önemli bir kriterdir. İktidar Partisinde tanıdıkları olan, ilgili kamu kuruluşunda çeşitli usulsüz yollarla ilişkiler geliştiren firmalara ehliyetine ve liyakatine bakılmaksızın ihale verilmesi hem kamu kaynaklarının hak etmeyen insanları zengin edecek şekilde israf edilmesine hem de toplumun ihtiyaç duyduğu kamu mal ve hizmetlerinin yetersiz düzeyde olmasına yol açacaktır. Bu da ülkenin genel refah düzeyini düşürdüğü gibi aynı zamanda üretimin de niteliksizleşmesine yol açacaktır.

Ehliyet ve liyakat kriterlerine uygun kaynak tahsisi yapan ekonomilerde her birey, firma ve kurum üretime ve toplumsal refaha yaptıkları katkı ile orantılı bir gelir elde eder. Kaynak tahsisinde etkinlik sağlandığı için işçilerin yaşam standardı, işverenlerin kârları, devlet hizmetlerinin toplumsal refaha katkısı artar. Büyük çaplı israf önlenir, kaynakların boş yere harcanmasının önüne geçilir. Toplumsal açıdan sosyal barışı ve milli birliği bozacak hızla zenginleşmelerin, haksız kazançların önüne geçilmiş olur. Bu anlamda siyasetçilere, yüksek bürokratlara ve iş adamlarına büyük görev ve sorumluluk düşmektedir. Bu yazıdan anlaşıldığı üzere bir firmanın verimsizliği sadece o firmanın kârlarını düşürmemekte, işçisine düşük yaşam standardı ve müşterisine niteliksiz tüketim olarak yansımaktadır. Öte yandan kamu işletmeleri ve siyasi otoritenin ehliyet ve liyakate önem vermemesi bütün bir ülkenin kaynaklarının heba edilmesine ve bütün toplumun refah kaybına yol açmaktadır.

EHLİYET VE LİYAKATİN ARTMASI İÇİN NE YAPMALI?

Siyasiler karar alırken elde edecekleri oy oranına bakarlar. Bazen kısa vadeli siyasi çıkarlar iktidarların ehliyet ve liyakat kriterlerini gevşetmesine yol açabilir. Ancak bunun sonucu hem ülke bazında verimsizliğin artması hem de ahlaki yozlaşmanın hızlanması olarak zuhur eder. Uzun dönemde sonuç millet olarak topyekûn fakirleşme ve milli değerlerin zayıflaması olarak karşımıza çıkar. Bu yüzden hükümetlerden bağımsız olarak hem kadroların ihdasında, hem de ihalelerin verilmesinde ehliyet ve liyakat kriterlerinin bağımsız kurumlar tarafından belirlenip denetlenmesi hayati önem içermektedir. Siyasi iktidarların kısa vadeli oy hedefleri ile milletlerin uzun vadeli refah artışı arasında bir çelişki oluşmaması için kurumsallaşma ve standartlaşmanın öneminin büyük olduğu açıktır.

Bakın, bu noktada en güzel örneklerden birisi asgari ücret düzeyidir. Türk ekonomisinde asgari ücret düzeyi açlık sınırına yakın tespit ediliyor. Asgari ücret olması gerektiği gibi fakirlik sınırı civarına yakın olursa firmaların ciddi oranda maliyet artışı ve zararla karşılaşacağı kesindir. Bunun sebebi, genel olarak bütün üretimde artan verimsizliktir. Bu verimsizliğin temel sebeplerinden biri de ehliyete ve liyakate yeterince önem verilmemesidir.  Gereksiz ve israfa kaçan kamu harcamaları, özel sektörde yanlış ve verimsiz yatırım harcamaları, ülkenin ihtiyacına yönelik bir eğitim sisteminin olmaması ehliyetsizlik ve liyakatsizliği arttıran unsurlardır. Bu konuda gecikmeden önlem alınması hepimiz için gerekli ve zorunludur.