BRAVO , ÖMER ÇELİK!

Refik ERDURAN 15 Ağu 2016

Refik ERDURAN
Tüm Yazıları
Devlet hizmetinde boşalan kadroları çabucak doldurmak için yoğun çaba harcanırken en büyük merak konusu kıstasın ne olduğu. Yani yeni görevliler alınırken neye bakılıyor, en çok hangi özellik aranıyor?

Devlet hizmetinde boşalan kadroları çabucak doldurmak için yoğun çaba harcanırken en büyük merak konusu kıstasın ne olduğu. Yani yeni görevliler alınırken neye bakılıyor, en çok hangi özellik aranıyor? Yanıt diye geçen hafta birkaç yetkilinin ağzıyla aynı sözcük telaffuz edildi: Liyakat. Ne demektir o? Yetenek anlamına geldiği düşünülür. Oysa yetenekten fazlasını kapsar liyakat kavramı. Layık olma demektir. Bir gemi süvarisi çok iyi denizci olabilir. Doğru rota çizebiliyor, disiplin sağlıyor, limanlara ustaca girip çıkıyordur. Ama ağzı bozuksa, içip içip sızıyorsa, yolcu kadınlara laubalilik ediyorsa, süvariliğe layık değildir. Eksiktir liyakatı.

Bizim resmi sektörümüzde o kavramın lafı çok edilmekte de, uygulamada ne kadar önemsendiği bakanlıktan bakanlığa değişiyor. Kimi yerde “süvari” iyi denizci de değil. Doğru rota çizmek şöyle dursun, rotanın ne olduğundan haberi yok. Disiplin Hak getire. Mürettebatın çoğu ona diş biliyor. Ayağı kaysa da denize düşse diye adak adamaktalar. Öyle kesimlerde armatör durumundaki bakanlar ne yapıyor? Titanik rezaletini hatırladıkça uykuları kaçıyor mu? Yooo. Gemi kendilerinin değil de Noel Baba rolündeki Devlet Baba’nın olduğundan, performansı ve akıbeti önemsiz onlar için.  Benim aklıma bu bakan sözcüğündeki bakmak fiili de takılır. İki türlüsü var. Bir, bilinçsiz yaratıkların gelip geçen trenleri seyretmesi gibi. İkincisi? Girdiğiniz mağaza boştur da, görebildiğiniz ilk kişiye sorarsınız umutla, “Buraya siz mi bakıyorsunuz?” diye. Buradan sorumlu görevli siz misiniz, girdisini çıktısını biliyorsanız bana yardımcı olur musunuz anlamında. İşte işlevlerini öyle yorumlayan ve gereğini yapan bakanlar çok sevindiriyor beni. Geçen hafta beklenmedik bir örneğini görünce yaşadığım mutluluk gibi.

Genco Erkal iyi aktör olduğu kadar dayanıklı bir tiyatrocudur. Giderek artan çeşitli zorluklara son yıllarda salon sorunları eklendi. Yer bulunmadıkça yer yarattı Genco. Sebatla sürdürdü zekâ dolu temsillerini. Adı “Güneşin Sofrasında – Nazım ile Brecht” olan son oyununu Kadıköy Lisesinin bahçesindeki Mahmut Muhtar Paşa Konağında sahneliyordu ki, hangi düzen bekçisinin yarım aklına estiyse esti, temsiller “OHAL çerçevesinde güvenlik” nedeniyle yasaklandı.

Bu inanılmaz derecede gereksiz, anlamsız ve hoyratça işgüzarlık kamuoyunda şok yarattı, ama yapılacak bir şey yok gibiydi. Çaresizlik içinde bakakaldık. Sonra bir mucize oldu: AB Bakanı Ömer Çelik olayı duyar duymaz devreye girdi. “Benim bakanlığımı ilgilendirmez” demedi. “Bütün Türkiye’yi lekeler, ben de bu ülkenin bir yöneticisiyim” yaklaşımıyla ağırlığını koydu, ne yaptıysa yaptı, yasağı kaldırttı. Kendisini alkışlar, bütün yöneticilerimize örnek olmasını dilerim.