Yeni Şafak gazetesinde bir özel haber. Bazı zengin kişiler itibar kazanmak için gölge yazarlara para verip kitap yazdırıyorlarmış. Bu eski hikayedir. Türk basını için yeni bir durum değil. Ünlü isimlerin gazetelerde yazmaya başlamasıyla bu hikaye de başlamış oldu.
Ünlü bir futbolcu köşe yazarlığına başladıysa ya da ünlü bir manken. Bilin ki iyi yazı çıkması için bir gölge yazar kullanılıyordur. Kullanmayan var mıdır? Elbette. Kişilikle yazı örtüşüyorsa büyük ölçüde kendisi yazıyordur. Neyse efendim konuyu buradan alıp başka yere götürme niyetindeyim. Şöhret denilen şey Edirne’nin ötesinde işe yaramayan şöhreti neyleyeyim diyenler tası tarağı toplayıp kendilerini “sürgün” ediyorlar. Eh böylesi makbul. Bir tanesi var hele evlere şenlik. Kıbrıs kökenli ve İngiltere’de doğmuş büyümüş, sonra maişet derdine Türkiye’ye gelmiş. Gel zaman git zaman sıkılmış buradan. Konjonktür uygun diye kendisini bir Yunan adasına atmış güya sürgünde vatan hasreti çeken yazar pozu kesiyor. Gelse burada değil başının belaya girmesi, yaşadığının farkında bile olmayacak kimse. Ama nedir, “sürgün” şöhret için önemli bir aksesuardır.
Sonra bazıları yazdıkları kitapları İngilizceye çevirtip intörneyşınıl kimlik kazanmaya çalışıyorlar. Hatta havaları tam olsun diye İngilizce yazıp/yazdırıp sonra Türkçeye çevirtiyorlar. Eh, klişelere göre var bir karşılığı. Ufak tefek imza günleriyle kendilerini önemli hissediyorlar. Kitapları İngiltere’de yayınlanınca Amerika, Kanada, Avustralya, Hindistan ve Yeni Zelanda kapıları da açılıyor. Allah bereket versin. Ama ufak bir problem var: Sürgündeki cesur muhalif gazeteci rolünü iyi yapmanız gerekiyor. Ece Temelkuran bu role isyan etmiş. Demiş ki, “Sürgünde baskıya direnen cesur kadın romantizminin içine sokulmak istemiyorum.”
Kendisi ocak ayında önce İngilizce olarak yayınlanacak “Ülkenizi Nasıl Kaybedersiniz?” isimli kitabın tanıtım işleri çerçevesinde BBC’ye verdiği bir mülakatta kullanmış bu ifadeyi. Ece hanımın Elif Shafak kadar role kendisini kaptırmadığını biliyorum. Ama istedikleri bu değil ki. Dünyayı aydınlatmanızı ve analojilerle kendilerine ufuk açmanızı istemiyorlar ki Ece Hanım. İstedikleri sadece, onların düşüncelerini tekrar etmeniz. Aynayı yüzlerine tutarsanız haddi aşmış olacağınızı düşünebilirler. Ya da… Ya da bir daha kendi düşüncelerinin gölge yazarı olarak kullanmak istemeyebilirler.
Neo oryantalizm kendi kadroları masraflı olduğu için daha ucuza mal edebilecekleri yerli kalemleri tercih ediyor. Tıpkı eski kolonilerindeki kompradorları kullandıkları gibi. Bunları gördük yaşadık, yaşıyoruz.
Ama Ece Hanımın Türkiye’yi kaybetmenin acısını derinden hissedip bunu İngiliz okuyucusuyla paylaşma çabası. İşte bu yeni. Doğrusu bu kadarını Shafak Hanım bile akıl edememişti. Hayat ne garip değil mi? Sürgün niyetine İngiltere’ye gidiyorsunuz, sonra Hırvatistan’a Zagreb’e gidiyorsunuz. Türkçe ile var oluyor ve sonra İngilizceye sığınıyorsunuz. Gölgeden çıkmak istediğinizde ise basıyorsunuz çığlığı. Haklı, çünkü “Zagreb sürgününde baskıya direnen cesur kadın romantizmi” başkalarının hayatının figüranı olmak demektir.