17-25 Aralık yargı darbesi FETÖ tarafından kurgulanan hain bir kumpastı.
17-25 Aralık yargı darbesi FETÖ tarafından kurgulanan hain bir kumpastı.
17-25 Aralık yargı darbesi başarılı olup hükümetin düşürülmesi sağlanabilseydi muhtemelen 15 Temmuz darbe girişimine gerek kalmayacaktı.
Çünkü Erdoğan’ın liderliğindeki hükümet düştükten sonra AB ile ilişkileri iyi olan, küresellerin rahatlıkla cirit atabileceği, ılımlı ve aynı zamanda itaatkâr bir hükümet Batı tarafından göreve getirilecekti.
Başarılı olamadılar.
Olamadılar olmasına ama başarılı olmuş olsalardı şayet Türkiye’nin durumu Brezilya ve Pakistan’da yaşanan juristokrasiden pek farklı olmayacaktı.
Zaten başarılı olamadıkları için de 15 Temmuz’daki hain kalkışmaya yeltendiler.
Onda da başarılı olamadılar.
Ama unutmayalım…
Ne kadar kirli kumpas kurup başarılı olamasalar da Türkiye’yi hedef almaktan vazgeçmeyecekler.
Bunu Zafer Çağlayan’a tutuklama kararı çıkartan ABD yargısının tezgâhından görebiliyoruz.
***
Zafer Çağlayan ne ile suçlanıyor?
“ABD’nin İran’a karşı uyguladığı ambargo kararını delme” suçundan.
Bu suç mu?
Uzaktan yakından alakası yok.
ABD ayrı bir ülke biz ayrı bir ülkeyiz.
Bizim İran’la ikili ilişkilerimizden ABD’ye ne?
Ama işte mesele de burada zaten.
17-25 Aralık’ta FETÖ’nün taşeronluğunda dört bakanı ve HalkBank’ı hedefe koyarak Türkiye Cumhuriyeti’ni hedefe almışlardı.
Şimdi de aynı şekilde yine Türkiye Cumhuriyeti’ni hedef alıyorlar.
***
Halkbank Genel Müdür Yardımcısı ABD’de tutuklu.
Aynı tutuklama kararını Zafer Çağlayan için de çıkardılar.
Ama mesele Zafer Çağlayan değil, mesele Türkiye Cumhuriyeti!
Bunu da Kazakistan’a gitmeden önce Cumhurbaşkanı Erdoğan net bir şekilde açıkladı:
“Burada bizim eski Ekonomi Bakanı’mıza yönelik atılan bu adımı Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik bir adım olarak görüyorum. Neymiş İran’la ilgili yaptırımları delmiş. Biz İran’a bir yaptırım kararı almadık. Atılan bu adımlar siyasidir. Amerika’nın bu konuyu gözden geçirmesi lazım. Bu işlerin arkasından çok pis kokular geliyor. Rıza Sarraf olayı da Halk Bankası Genel Müdürü’müz hakkındaki konu da böyledir.”
17-25 Aralık yargı darbesinde dört bakan hedefe konulmuştu.
Bunlardan biri de Zafer Çağlayan’dı.
Zafer Çağlayan dönemin bakanı olarak İran’la olan ihracatımızı 6 milyar dolar artırdı.
2011 yılında İran’la ihracatımız 4 milyar dolarken bu rakam 2013 yılında 10 milyar dolara çıktı.
Ve aynı zamanda Türkiye ile İran arasındaki dış ticaret açığı 2012 yılında 10 milyar dolarken 1,5 milyar dolara düştü.
İran’la yaptığımız dış ticaret işlemleri tamamen legal ve uluslararası regülasyonlar çerçevesinde yapıldı.
Yaşanan bu tablo haliyle ABD’yi rahatsız etti.
Halkbank hedefe koyuldu, Türkiye Cumhuriyeti’nin başarılı bakanlarına itibarsızlaştırma operasyonları devreye sokuldu.
Algıyı “ayakkabı kutuları, para sayma makineleri, saatler” gibi safsatalar üzerinden kurarak “yolsuzluk” zokasını yutturmaya çalıştılar.
Oysa hedef güçlenen, bağımsızlığını kazanan ve yapmış olduğu ihracatlarla kendi göbeğini kendisi kesmeye çalışan Türkiye’yi durdurmaktı.
***
Montajlı ses kayıtlarını piyasaya sürdüler.
Türkiye’ye dış dünya ve AB ile olan ilişkilerde altın çağını yaşatan dönemin Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış ses kayıtlarının montajlı olduğunu kanıtladı.
Ekonomide Türkiye’ye dev atılımlar başlatan Zafer Çağlayan’ın “saat” konusu safsatalarla, düzenbazlıklarla algı operasyonu olarak kamuoyuna servis edildi.
Diğer bakanlar da öyle.
Hedef Türkiye Cumhuriyeti hükümetini düşürerek Türkiye’nin atılımlarını durdurmak ve kendilerine bağlı bir hükümeti kaosla göreve getirmekti.
Türkiye o darbe girişimini atlatsa da ekonomik açıdan büyük zarar gördü.
Hala bazı kesimler de FETÖ’nün kurmuş olduğu bu kumpası sahiplendi, sahipleniyor.
***
Şimdi ABD tekrar 17-25 Aralık yargı darbesini ısıtarak önümüze koymak istiyor.
İran’la olan ilişkilerimiz bizi bağlarken ABD Halkbank yöneticileri ve Zafer Çağlayan üzerinden Türkiye’yi hedef alıyor.
Görünüşe göre mesele burada da kalmayacak gibi…
Amaç 17-25 Aralık yargı darbesinde olduğu gibi bu davaları Cumhurbaşkanı Erdoğan’a uzatmak.
Zaten Almanya’da seçim kampanyaları Türkiye ve Erdoğan düşmanlığı üzerinden yürüyor, Erdoğan’ın korumalarına ABD tarafından davalar açılıyor, tüm dünya Türk ve İslâm düşmanlığıyla perçinleniyor.
***
Özetle…
Türkiye’yi hedef almaktan vazgeçmiş değiller.
Yüce Divan oylama zokasına biz karşı çıkarken de asıl amacın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a uzanmak olduğunu biliyorduk ve karşı çıkıyorduk…
Şimdi de…
ABD’nin bu kararlarına aynı tonla karşı çıkıyoruz ve hedefin ne olduğunu bas bas söylüyoruz.
Tüm bu yaşananlarla birlikte dönem zarfında Halkbank’ın bağlı olduğu Bakan Ali Babacan’ın ise bu sessizliğini anlayamıyoruz.
ABD tarafından geçmiş kumpasları ısıtıp tekrar önümüze koymak için bir süreç başlatılmışken Ali Babacan neden konuşmuyor?
Bu konuda söyleyecek hiçbir sözü, Türkiye’ye kurulan bu tezgâhlara karşı çıkacak iki çift cümlesi yok mu?
İşin doğrusu anlamak zor ama niyetimiz görmeyen gözler görsün, duymayan kulaklar duysun niyeti.
Ve sonuç…
O zaman da başaramadılar, şimdi de başaramayacaklar.
Milletin adamlığını sorgulamak sana mı düştü Aziz Kocaoğlu?
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu bir açılış töreninde yine esip gürlemiş.
Zaten İzmir’in ve Aziz Kocaoğlu’nun adını sadece esip gürlediğinde ya da bir skandal yaşandığında duyuyoruz.
Çünkü İzmir çok beceriksiz bir belediye başkanı tarafından yönetiliyor.
İzmir büyükşehir ama köy olma yolunda hızla ilerliyor.
***
İşte doğup büyüdüğüm kentin o güzide insanlarına, İzmirli’ye biraz bu konuda kırgınım.
İzmir bir kanser hastası gibi günden güne erirken hiç mi görmüyorsunuz şehrinizin içler acısı durumunu?
Ya da görüyorsunuz da çok mu memnunsunuz bu halinizden?
Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu “Recep Tayyip Erdoğan” diye bağıran kalabalığa “adam olun” diye serzenişte bulunuyor.
Seçilmiş bir yöneticinin millete böyle ahlak dışı bir söz söylemeye hakkı yok.
Ve aynı zamanda üyesi olduğu parti demokrasiden, özgürlükten ve hatta protesto özgürlüğünün öneminden falan bahsederken kendilerini muaf mı tutuyor?
Yani, AK Parti protesto edilebilir, CHP protesto edilemez mi?
CHP protesto edildiğinde özgürlük kavramının son kullanma tarihi mi geliyor?
***
Aziz Kocaoğlu özür dilemeli…
O özür bana göre kabul değil ama “Recep Tayyip Erdoğan” diye bağıran o yürekli insanlar erdem gösterip o özrü kabul ederler.
Ve son olarak iki soru…
BİR: 15 Temmuz darbe girişiminde tüm İzmir meydanlara dökülmüşken sen neredeydin Aziz Kocaoğlu, o esip gürlemeni neden FETÖ’ye ve darbe girişimine karşı duyamadık?
İKİ: İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden atmış olduğun işçilerin protestolarını da engellemeye çalıştın, şimdi de insanların “Recep Tayyip Erdoğan” diye bağırmasını kabullenemedin, hayırdır, İzmir’de diktatörlük falan mı ilan ettin?
Emine Erdoğan’ın Bangladeş seyahati
Arakan’da yaşanan insanlık dramına Türkiye dışında herkes kör, sağır ve dilsiz.
Ancak bizim çabalarımızla ülke liderlerinin kılı kıpırdıyor da bir şey yapıyormuş gibi gözüküyorlar ama hiçbir şey yaptıkları yok!
İşte Emine Erdoğan Bangladeş’e, Arakanlı Müslümanların kalmış oldukları kampa gitti ve orada soykırıma maruz kalan kardeşlerimize elini uzattı.
Seyahatten notları Bangladeş’e Emine Erdoğan’la birlikte giden bir grup gazeteciden dinledik.
Gerçekten çok acı manzaralar…
Gerçekten dayanılacak gibi değil.
***
Ama her zaman dediğimiz gibi şunu her fırsatta demeden geçemiyoruz…
İyi ki Türkiye var!
Pazar fıkrası
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu AK Parti’yi hedef alarak, “okullar partilere militan yetiştirme yeri değil” demiş.
***
Bunu söyleyen zat…
PKK’lı teröristlere “hendekteki arkadaşlar” diyen, KHK ile ihraç edilen DHKP-C militanlarına sahip çıkan ve başdanışmanı FETÖ’den hala tutuklu olan bir zat.
***
Pazar fıkrası niyetine kabul edin bunu.
Zira bu zatın ciddiye alınacak bir tarafı kalmadı artık.