Cengiz Özek: Gelenekten geleceğe uzanan kültür mirası "Kukla Gösteri Sanatı", dünyada da yükselen trend! Kukla sanatı Karagöz ve Hacivat 2009 yılında UNESCO Kültür Mirası olarak kabul edildi. Bu şartnamede bu sanatın bir müzesinin oluşturulması isteği var. Dünya insanları ile paylaşılması gerekiyor ama maalesef bu konuda hiçbir destek göremiyoruz. Karagöz ile Hacivat, Osmanlı'da sarayın folkloru İstanbul'da oynanıyor. Padişah izliyor. Şehrin başka eğlencesi yok o yıllarda. 500 yıllık geçmişi olduğunu biliyoruz. Osmanlı sınırları içerisinde kuklayı yeniden oluşturuyor ve adını veriyor. Bu kadar geniş bir coğrafyayı etkilemiş başka bir sanat yok. Sarayın folkloruna sahip çıkalım.
Dünya çapında ilgi gören Karagöz ile Hacivat sanatı, herkesin bildiği ve ilgi ile izlediği oyunların başında geliyor. Kimi gün gelir söylemek istediklerimizi bizim yerimize söyler; öyle bir söyler ki sanki biz söylememiş gibi içimiz rahat olur. Hayaller kurmamıza yardımı olur, güldürür, eğlendirir, gülerken düşündürür, çocukların gözbebeği aynı zamanda hayalleri. Ve yaşı yoktur onun, küçükle küçük olur, büyükle bir o kadar büyük.. Kimi zaman bir oyuncu, kimi zaman bir sevgili ve kimi zaman da bir siyasetçi... Bu sanatı dünyaya duyuran, gölgemizi canlandıran, kukla sanatının duayeni Cengiz ÖZEK ile Osmanlı sarayının tek oyunu olan Karagöz ve Hacivat’ı 500. yılında YeniBirlik için konuştuk.
Gölge oyununun başrollerindeki Karagöz ve Hacivat’ı bize anlatır mısınız?
Beyaz bir perde üzerine, oynatıcı-kuklacı ve perde arasında yer alan ışık kaynağı vasıtasıyla yarı saydam deriden işlenen ve renkli şeffaf boyalarla boyanan, sopalarla hareket ettirilen iki boyutlu kuklaların gölgelerinin düşürülmesi tekniğine dayanan Türk gölge oyunu Karagöz köklü bir geleneğe sahiptir. Gölge oyununun baş kişileri olan Karagöz ve Hacivat’ın yaşadığına dair birçok görüş ortaya atılmış, kimi Karagöz’ü Bizans İmparatorunun elçisi yapmış, kimi Hacivat’ı Hz. Muhammed’in elçisi… Evliya Çelebi ise Karagöz ve Hacivat’ın Selçuklu döneminde yaşadığını kitabında ileri sürmüştür. Bütün bu söylenceler arasında en rağbet göreni ise; Karagöz ve Hacivat, Gazi döneminde bir cami yapımında görevli ustalardır. Kahramanlarımızın bol nükteli sohbetleriyle inşaatı geciktirmelerine öfkelenen sultanın, idamlarına hükmettikten sonra çok üzülmesi ve bu üzüntüyü azaltmaya yönelik olarak sufi Şeyh Küşteri (bazı kaynaklarda Şüşteri)’nin ölen kahramanlarımızı deriden figürlerle arkadan ışıklı perdeye yansıtıp sultanı avutması, Karagözcüler arasında yaygın bir söylence olarak kuşaktan kuşağa aktarılmış, bu şekliyle de hepimizin hafızalarında yer etmiştir.
Konuya akademik bir gözle bakınca, yazdığı kitaplarla Türk Tiyatrosu’nun çeşitli evrelerine ışık tutan Prof.Dr. Metin And, birçok uluslararası arastırmacının da dile getirdiği bir belgeyi gözler önüne seriyor. Bu belge, Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı fethetmesi sonrası Memluk tarihçisi İbn İlyas’ın tarih yazımıdır. Bu belgeye göre: “Yavuz Sultan Selim, Memluk Sultanı II. Tomanbay’ı 15 Nisan 1517’de astırmıştır. Cize’de Nil üzerinde Roda Adası’ndaki sarayda bir gölge oyuncusu Tomanbay’ın Züveyle kapısında asılışını ve ipin iki kez kopuşunu canlandırmış, sultan bu gösteriyi çok beğenmiş, oyuncuya çeşitli hediyeler verdikten sonra şehzadesi de seyretsin diye yanında İstanbul’a getirmiştir.”
Türk gölge oyunuyla ilgili yazılara, çeşitli yazmalarda 16. yy.’dan itibaren rastlamamızın nedeni de bu olsa gerek. Bunlardan birkaçı: 16. yy.’da Topkapı Sarayı’nda gölge oyuncularının adını listeleyen bir belge, İsa Akhisari (ö:1560) adlı sufinin bir perde gazeli, 1582 şenliklerini anlatan Surname-i Huma-yun. 1582 şenliklerine tanıklık etmiş Haunolt’un yazılarının da 1582 Surnamesini destekler niteliktedir. Ayrıca,1582 Surname’sinde tarif edilen oyunlarla 13. yy.’da şair İbn-ül Fariz’in yazdığı Tay’iyyet-el Kubra eserinde tarif edilen Memlük gölge oyunu içeriğine ait tarifler birbirini tutmakta Türk gölge tiyatrosuyla Memlük gölge tiyatrosu büyük benzerlikler göstermektedir..
Alman oryantalist Paul Kahle tarafından bulunan ve Almanya’daki birkaç müzeye üleştirilip koruma altına alınan Memlük gölge oyunu kuklaları, 14.yy.-18. yy. aralığına tarihlenmektedir. Memluk gölge tasvirleri ile Karagöz tasvirleri arasında önemli bir teknik benzerlik söz konusudur. Her iki teknikte de gölge kuklaları deriden yapılmakta; kuklalara 90° dikey açıyla bağlantılı ahşap çubuklarla oynatılmaktadır. Benzer bir teknik Güney Çin Kanton ve Tayvan gölge kuklalarında da gözlenmekle beraber, oynatım çubuklarının deri tasvirle birleşme yerlerindeki “pul” denilen ek aparatın Memlük ve Türk gölge kuklalarında tıpatıp aynı olması ortak kökene ait ciddi bir maddi delil görüntüsündedir.
Karagöz ve Hacivat’a ilk nerede rastlıyoruz?
Türk gölge tiyatrosu baş kişileri “Karagöz ile Hacivat’ın” isimlerine ise ilk kez 17. yy. da Evliya Çelebi seyahatnamesinde rastlıyoruz. Şunu da rahatlıkla söyleyebiliriz ki günümüzdeki Karagöz oyunları formuna 17. yy. itibarıyla adım atılmıştır. Bu formuyla, Osmanlı İmparatorluğu yıkılana kadar yönettiği Suriye, Lübnan,Yunanistan, Bosna-Hersek, Romanya, Macaristan, Tunus, Cezayir, Libya, Kıbrıs ve kökenini aldığı Mısır (Memlük)’da “Karagöz” ve bundan türeyen adlarla varlığını sürdürmüş ve özellikle Yunanistan’da ulusal kültürün önemli bir parçası kabul edilmiştir.
Kukla sanatının hayal dünyamıza katkısı ne olur?
Maceracı keşfedici dürtülerimizi ortaya çıkarır. Dünyayı keşfetmeye yönelik tarafımızı ortaya çıkardığı için daha iyi hissederiz. Hayal gücünüzü güçlendirir. Çocuklar için de çok önemli, kendini ifade etmeyi kolaylaştırıyor. Kukla terapi dernekleri var, psikologlar bunu kullanıyorlar, birçok insan kukla ile yeniden hayata tutunuyorlar. Kendi kuklalarını yapmaları isteniyor, kuklalara bir şeyler eklemeleri isteniyor. Kuklayı bütün bu bilgilerin ışığında biliyoruz, biz bunu oyun formatında yapmaya çalışıyoruz. Bence bütün sanatların bileşkesi haline geldi. İçinde ışık, dans, müzik, tiyatro bütün bunların birleşmesinden oluşuyor.
n Hacivat-Karagöz arasında diyaloglar gerçekte iki insan arasında yaşansa farklı bir etki yaratır mı?
Kuklanın birşeyler söylemesi daha yumuşatıcı oluyor. Karagöz’ün akrabaları var yurtdışında başka isimlerle hayat bulan kuklalar otoriteye karşı halkın sesini duyurmada kullanılan en büyük enstrüman. Çünkü canlı bir varlık değil, ama insana benzeyen bir varlık bunları söyleyince daha hafifletici oluyor bu söylenenler. Tabi ki hiç bir kuklacı politikacı değil, nerdeyse bir kahve konuşmasının tezahürü gibi.
Bu sanata ne zaman başladınız?
Karagöz öğrenmek isteyen çok insan var, yüz yüzelli kişi çıkabilir, bu bir İstanbul folklorü, Karagöz bağlantılı isimlerle; Ortadoğu Kıbrıs, Suriye,Tunus, Mısır,Yunanistan’da başka isimlerle oynuyor. Türk Gölge Sanatı ismi ile bizde devam ediyor. Bu bir tiyatro sanatıdır. Karagöz’ün eğitimi hiç bir üniversitede maalesef yoktu. Şimdi ufak tefek başladı. Her yerde olması lazım. O zaman istediğimiz performansı yakalayacağız. Ben şanslıyım, onüç yaşında bu sanata başladım. Sonra kendi imkanlarımla bütün kolleksiyonları inceledim. Sonra konservatuar eğitimi aldım. Yıldız Kenter gibi bir dev hocadan eğitim aldım. Bence dünya starı bir hoca, şanslıydım. Sonra onüç yıl birlikte çalıştım. Bütün bu birikimimi kendi Cengiz Özek İstanbul Karagöz Kukla Vakfı’na ve oyunlarımıza aktarıyorum. Karagöz oyunu plastik malzemelerden yapılmış, sadece zıplayan figürler değil, bunlar kötü örnekler, geleneksel sanatların örneği bunlar olamaz, bunları görünce üzülüyorum. Büyük bir rekabet var.
Osmanlı döneminde başka ülkeleri etkilemiş mi Karagöz?
Karagöz dünyanın gözbebeği sanatı. Biz farkında değiliz ama Osmanlı sınırları içinde baktığımızda nereden baksan onbeş ülkeyi etkilemiş bir sanat. Dünyada hangi sanat bu kadar etki alanı olmuş, yada etkilemiştir. O yüzden oldukça önemli. 1989’da ilk yurtdışında Almanya, Norveç, İsviçre, Danimarka ne kadar Türklerin olduğu ülke varsa buralara beni davet ettiler. Beş kıtada elli ülkede yüz şehirde gösteri yaptım, bütün çocukların evinde benimle çekilmiş fotoğrafları var. Binden fazla gösteri yaptım. Her gösteriye en az ikiyüzelli kişi gelmiştir. Yalnız oyun değil, buralarda atölye çalışmaları da yaptım. Şu anda mesela tamamen benden öğrenmiş bir grup Meksika’da bir tiyatro var, onlar şimdi dünyayı dolaşıyorlar. Bunlar çok gurur verici. 19 yılda ülkemize ikiyüze yakın grup, ikibine yakın sanatçı gelmiştir. Bütün bunlar Karagöz izleyip kendi ülkelerine dönmüşlerdir. Devlet katkısı olmadan sadece bilet satışı ile organize ettiğimiz bir festival olmuştur. Bu bir ticari başarıdır aynı zamanda. Dünyada Karagöz Türkiye’nin bir yüzü olabilir.
Karagöz öğrenmek isteyen çok insan var, yüz yüzelli kişi çıkabilir, bu bir İstanbul folkloru, Karagöz bağlantılı isimlerle Ortadoğu Kıbrıs, Suriye,Tunus, Mısır,Yunanistan’da başka isimlerle oynuyor. Türk Gölge Sanatı ismi ile bizde devam ediyor.
Gölge oyununun baş kişileri olan Karagöz ve Hacivat’ın yaşadığına dair birçok görüş ortaya atılmış, kimi Karagöz’ü Bizans İmparatorunun elçisi yapmış, kimi Hacivat’ı Hz. Muhammed’in elçisi…