Hiç şüphesiz her yenilik beraberinde değişimi getirir.
Hiç şüphesiz her yenilik beraberinde değişimi getirir. Ancak değişimin hızlı olduğu yerde bir takım sıkıntıları da göze almak gerekir. Eğitim alanındaki değişiklikler toplumsal katmanların hepsini ilgilendirdiği için endişelerin de olması kaçınılmazdır. Bu ayın başında ÖSYM Başkanlığına Bülent Ecevit Üniversitesi eski Rektörü Prof.Dr.Mahmut Özer getirildi. Mahmut Özer, genç, dinamik, çalışkan ve bir takım projelerle temayüz etmiş bir profil çiziyor. ÖSYM’nin yaptığı yükseköğretim giriş sınavında anlamlı değişiklik yapıldı. YÖK Başkanı Prof.Dr.Yekta Saraç döneminde yükseköğretim alanında önemli yenilik, değişim ve gelişime imza atılmıştır. Saraç, döneminde yükseköğretim alanında YGS ve LYS yerine Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) geldi. Milyonlarca öğrenci, tek sınavla üniversiteye yerleşecek. Adaylar, cumartesi günü iki oturumda sınava, pazar günü ise sadece yabancı dil sınavı girecek. Yeni sistem için ilk eleştirim ismine: Yükseköğretim Kurumları Sınavı yerine Üniversiteye Giriş Sınavı (ÜGS) daha isabetli olurdu. Burada kurumdan ziyade aday üniversite için sınava giriyor. Bu da üniversiteye giriş sınavı şeklinde olsaydı daha açık, net ve anlaşılır olurdu. Geç kalınmış değil değiştirilebilir.
YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç, “Öğrenciler tek sınav başvurusunda bulunacak, tek ücret ödeyecek. Birinci oturumda adayların, temel sözel ve sayısal becerileri ölçülecek. Türkçeden 40, matematikten 40 olmak üzere ilk oturumda 80 soru olacak. Adaylar, aynı sınav yerinde, güvenlik kontrolünden geçtikten sonra alan sınavları için ikinci oturuma katılacak. Bu oturumda, Türk dili ve edebiyatı-coğrafya-1’den 40, sosyal bilimlerden (tarih-coğrafya-2, felsefe grubu, din kültürü ve ahlak bilgisi) 40, matematikten 40, fen bilimlerinden 40 sorudan oluşan toplam 160 soru yöneltilecek. Dil puanından bir lisans programına yerleşmek isteyenler pazar günü dil testi sınavına girecek. Sınav puan türleri 18’den 5’e, 6 oturumdan 3 oturuma indirilmiştir” dedi. Sınavı bir güne indirmek ve oturum sayısını düşürmenin olumlu ve olmuşuz yanları var. Bir kere sınava o gün şu veya bu sebeple giremeyen öğrenci mağdur olacak. Oturum sayısının fazla olması aslında öğrenci için bir avantajdır. Çünkü sınav sayısı artıkça objektif ölçüm daha fazla devreye girecektir. Daha önceki karmaşık bir yapıda olan sınav sistemi bu değişim sayesinde daha açık, seçik, net ve anlaşır hale gelmesi önemlidir.
Sınavdan başarılı olmak için geçen yıllarda olduğu gibi 150 ve 180 barajı devam edecek. 150 puanın altında kalanlar başarısız sayılacak. TYT’den (Temel Yeterlilik Testi) birinci oturum 150-180 puan alanlar, sadece 2 yıllık önlisans programına başvurabilecek; 180 ve üzeri alanların tercih hakkı olacak. Bu öğrenciler, alan puanları hesaplanarak lisans programlarına yerleştirilecek. Birinci oturumdan 200 ve üstü alan aday, isterse ikinci yıl ön lisans programlarına direkt başvurabilecek ya da ilkine girmeden ikinci oturuma katılabilecek.
Adayların 45 dakika önce sınavda hazır olma kararı yanlış bir karardı. Bu karardan binlerce aday mağdur olmuş ve hatta ölümler meydana gelmişti. Bu yanlıştan dönülmesi takdire şayandır. Sınav hangi saatte olacaksa o saatte kadar öğrenci alınmalıdır. Bu hak şu veya bu nedenlerle engellenemez. Genel hukuk kurallarına uygun olmayan uygulamalar adaya dayatılması doğru değildir. Bir de sınavı bitiren adayı sınıfta tutmanın hiçbir manası yoktur. Bunun da halledilmiş olması olumlu bir adımdır.
Yeni getirilen YKS sistemine göre sınav ilgili bir takım teknik alanda değişiklikler yapılmıştır. Sınavda sorulacak soru dağılımında ise ağırlıklı olarak Türk Dili ve Edebiyatı, Türkçe ve Matematik alanları ağırlıktadır. Sınavın içeriği ve sınavın eğitim felsefesinde ise dişe dokunur bir değişiklik yapılmamıştır. Sınav sorularında ağırlıklı olarak Türk Dili Edebiyatı ve Türkçe’nin önemsenmesi bana göre doğru bir karardır. YÖK Başkanı Profesör Saraç’ın Türk Dili ve Edebiyatı hocası olması da bu kararın alınmasında etkili olduğu görülüyor. Tarih, felsefe ve fizik alanlarında sınav sorularının aza indirilmesi isabetli değildir. Öğrencilerin bu alanda eksiklikleri vardır. Sınavda bu alanları ikinci plana itmek demek; düşünce, sorgulama, analiz, sentez ve soru sorma melekesine sekte vuracağı kaçınılmazdır. YÖK bir tarafta temel bilimleri öğrencilere teşvik ederken diğer yandan bu alanlarla ilgili sorularda azaltmaya gitmesi de bir çelişki olarak karşımıza çıkmaktadır.
Aslında sınav sistemi biraz aceleye getirilerek bir karara varılmıştır. İşin ilmi ve pedagojik yönü daha fazla dikkate alınarak ve geniş bir zamana yayılarak yapılmış olsaydı daha isabetli olurdu. Mesela Almanya ile bizim nüfusumuz aynı. Orada öğrenciler yükseköğretim merkezi sınava girme yerine üniversitelere müracaat ederek seçiliyorlar. Türkiye’de benzer bir sistem geliştirilse o zaman merkezi sınava ihtiyaç olmayacak ve öğrenci daha ilkokuldan itibaren üniversiteye girmek için gayret gösterecektir. Ancak sistemi ilkokuldan itibaren yeniden gözden geçirerek bir plan ve program içinde yapılmalıdır! O zaman sınav tamamen kalkmış olur.