Geçen yıl "Kut'ül Amere" zaferinin yüzüncü yılı dolaysıyla neşredilen "Bitmeyen Savaşta Kut'ül Amare, Halil Paşa'nın hatıratı" kitabı yayınlandı.
Geçen yıl “Kut’ül Amere” zaferinin yüzüncü yılı dolaysıyla neşredilen “Bitmeyen Savaşta Kut’ül Amare, Halil Paşa’nın hatıratı” kitabı yayınlandı. Kitap üzerine epey zamandır düşünerek yazmak istiyordum. Şimdi kitabı günümüze uyarlayarak dikkatle okudum. Dr.Necdet Özgelen’in katkılarıyla Akıl Fikir Yayınları tarafından neşredilen kitap 370 sayfa ve üç bölümden oluşuyor.
Tarih 29 Nisan 1916’dır. Unutulan bugün tıpkı Çanakkale gibi diline, ırkına, memleketine bakılmaksızın Müslüman Osmanlı Ordusunun Irak’ın Kut bölgesinde İngilizlere karşı kazandığı büyük bir zaferidir. Dicle Nehri kıyısında Kut şehri yakınlarında konuşlanmış İngiliz ve müttefiklerinin kuşatılmasıyla başlayan muharebe, kasabanın Osmanlı Ordusu tarafından ele geçirilmesi ve İngiliz birliklerinin tamamının esir alınmasıyla bitti. Ordunun çoğu Hint Müslümanlardan oluştuğu için savaş sırasında İngilizlerin takviye ve yiyecek göndermedikleri bilinir.
Kut'ül Amare, Dicle Nehri kıyısında Şattülarap kanalı ile birleşen Basra Körfezi’nin 350 km. kuzeyinde, Bağdat’ın 170 km. güneyinde bulunan bir kasabadır. Enver Paşa’nın kendisinden bir yaş küçük amcası olan Mirliva Halil Paşa (Kut) komutan olarak getirildi. İngiliz kuvvetleri ve müttefikleri, 23 bin ve yaralı, Osmanlı kuvvetleri 10 bin ve yaralı vermiş, 13 bin (bazı kaynaklara göre 18 bin) İngiliz askeri esir alınmıştır. İngilizlerin müttefiki olan tüm ülkeler ve tabi İngilizler bu zafer karşısında şaşkınlık gösteriyordu. 29 Nisan günü İngilizler, Osmanlı ordusuna teslim oldular. Bu tarihi zafer üzerine Altıncı Ordu Komutanı Mirliva Halil Paşa, ordusuna şu mesajı çekiyordu: "Bugüne ‘Kut Bayramı’ namını veriyorum."
Kut’ül Amare zaferi Avrupa’yı tam manasıyla şok etti. Bütün gazeteler Osmanlının zaferini yazmak zorunda kalırken, İngilizler için de "Çanakkale’den sonra en büyük hezimete uğradı" değerlendirmesini yaptılar. Ordu, gerek Kut karşısında, gerekse Kut'u kurtarmak isteyenler karşısında, 300'den fazla zabiti ile 10 bin erini şehit veya yaralı verdi. Buna karşılık İngiliz ordusundan 5 general, 481 subay, 13 bin 300 er esir aldı. Teslim aldığımız İngiliz ordusunu kurtarmaya gelenlere 30 bin zayiat verdirerek cihanı hayrete düşürdü. Türk sebatının, İngiliz inadını kırdığı bu harpte, birinci vaka Çanakkale'de, ikinci vaka da burada geçti.
Günümüz tarih kitaplarında yer almayan Osmanlı'nın bu büyük zaferi 100'üncü yılında tarihin tozlu raflarından çıkarılırken, dikkati çeken bir detay ortaya çıktı. Kısaca Halil Kut Paşa 1882'de İstanbul'da doğdu. Harp Akademisi'nde Mustafa Kemal ile aynı sınıfta okudu. İttihat ve Terakki Fırkası'na girdi. I. Dünya Savaşı'nda Kut'ül Amere cephesinde General Townshend komutasındaki İngiliz kuvvetlerini esir aldı. Enver Paşa, Mustafa Kemal ve Halil Paşa, üçü de askerî okula gider. Kût’ül Amâre Kahramanı Halil Paşa’nın manevi oğlu Necdet Özgelen, Çanakkale’den sonra ikinci büyük zaferimiz olan Kût’ül Amâre ve kahramanlarının unutturulduğunu, paşanın da bir çok yerde yanlış anlatıldığını söylüyor. Halil Paşa’nın meçhul asker olarak kaldığını belirten Özgelen, “Paşa babamı anlatmak, halka öğretmek için 70 sene uğraştım ama Kut’ül Amâre ve Halil Paşa’yı bilen bir tane tarih hocasına rastlamadım” diyor.
Bugün “Kut’ül Amare” savaşının düşündürdüğü bir şey aklama geliyor: Yüzyıl önce yapılan bu zaferin ardından yüz yıl geçtikten sonra bugün, Ortadoğu’da yapılmak istenen proje Birinci Cihan Harbi için yapılana benzemektedir. Yeni sınırlar çizilerek ülkeler ortaya çıkarılmak istenmektedir. Büyük Ortadoğu Projesiyle Amerika ve İngilizler birlikte yeni modern koloniler ortaya çıkarmaya çalışıyorlar. Hintli Gandi’nin, “Denizde kavga eden balıkların bile arkasında İngilizler vardır” sözünü unutmamak gerekir. Amerika ve İngiltere iş birliğiyle Suriye ve Irak’ta birkaç devlet kurularak bölge ateş çemberine çevrilecek ve Müslüman toplumlar birbiri boğazlamaları öngörülmektedir. Türkiye ise bunun tam göbeğinde duruyor. Yapmak istedikleri, “Böl, parçala ve ortada bırak” taktiğinden başka bir şey değildir. İnşallah buna muvaffak olamaz ve kazdıkları çukurda boğulurlar.