Hikâye… Bu tartışmayı çıkaranların erkekleri de kadınları da camiye sadece cenaze olduğunda markalı gözlüklerle gelip kenarda duranlar taifesinden…
Hani “Kadınların cenaze namazı kılıp kılamayacağı” tartışmaları yaşanmıştı bir dönem.
Ve arkasından üç beş yerde sözde çağdaş kadınlar erkeklerle birlikte cenaze namazında saf tutmuş, sanki gasp edilmiş bir hakları varmış gibi sahip çıkmışlardı.
Ne oldu?
Hikâye… Bu tartışmayı çıkaranların erkekleri de kadınları da camiye sadece cenaze olduğunda markalı gözlüklerle gelip kenarda duranlar taifesinden…
Şimdi de öyle devam ediyor.
İçi boş bir tartışmaydı.
Bizim mahallede de bu şekilde tartışmalar vardır.
Ne hikmetse her konuda fikrimiz olduğu gibi özellikle konu din olunca, sadece fikir sahibi değil, uzman kesiliyoruz.
Bugün genel olarak camilerimizde yaşanan ve dini açıdan hayati önem taşıyan bir problemimiz var.
Nedir o?
Ses tesisatı ve hoparlör/ mikrofon manyaklığı…
Geçtiğimiz yıllarda bir akşam namazını kılmak için bir arkadaşımla birlikte Fatih Camii’ne girmiştik. Sadece bir saf cemaat var. İmam efendi assolist edasıyla geldi. Önünde biri oturma pozisyonuna göre, biri ayakta durma hizasında iki mikrofon, bir de yaka mikrofonu var, onu da büyük bir titizlikle aldı, taktı…
Yahu ecdat tesisatsız bir şekilde o camilerin kubbelerini çınlatmış; bu ne diye düşünürken, müezzin efendinin insanın beyninin içinde yankılanan kametiyle sarsıldık.
Hadi Fatih’i bırak, aynı manzara avuç içi kadar Merkez Efendi camisinde de var.
İmamın arkasında üç kişi, ama hoparlörsüz çıkmam abi! Merkez Efendi’nin meşhur köftecilerinde köfte yiyenler dinlesin diye midir acaba?
Problemi çeşitli yönlerden ele alalım:
1- Bir defa imam ve müezzinlerde acayip bir mikrofon ve eko hastalığı var… Bunun yerine seslerini güçlendirip, kıraatlerini geliştirseler ne güzel olur. 15-20 kişinin katıldığı cenaze defin merasimlerine bile seyyar tesisatla gidiyor adamlar. Rezalet.
2- Cami ses tesisatlarının kalitesi, Doğan SLX hastası faça arkadaşların otomobil tesisatlarından bile kötü. Zerzevatçının domates/ biber bağrışının ses kalitesi ile minare hoparlörlerinden gelen ezanın ses kalitesi farksız. Cami içleri de böyle.
3- Aşırı yüksek ses, üstelik kalitesiz tesisattan çıkan ses, ibadetin ruhuna aykırı. Huşu ve huzuru kaçırıyor.
4- Ezanın çıplak sesle okunmasını teklif etseniz kıyamet kopar. Aslında doğrusu budur. Ezan okunduğu anda insanlar biraz saygılı olsalar, duyulma oranı artar ve diğer taraftan namaza gitmek için ezanı duymak değil, vakti takip etmek lazımdır.
Ama bunu söylediğiniz anda, vay efendim, ezandan rahatsız mı oluyorsunuz diye kontra bir tepki ortaya çıkıyor ki, saygı duruşu sirenlerine gösterilen tepkiyi aşacak şekilde…
Benim oturduğum sitede, gayet büyük, güzel ve gösterişli bir camii yapılmış.
Yapan da, yaptıran da, sitede oturanların bir kısmı da, ezanın ve namazın hoparlörsüz bir şekilde icra edilmesinden yana.
Gerçekten müezzinimizin sesi de on numara…
Çıplak sesle ezan dinlemek ayrı bir lezzet.
Keza cami büyük olmasına rağmen ses ve akustik problemi de yok…
Ancak sitede kıyametler kopuyor, caminin hoparlörü yok diye…
Ama gelin görün ki, cemaat bütün vakitlerde 15-20 kişi…
Bir zat-ı muhterem inat olsun diye, sitenin tam orta direğine bir hat çekip, hoparlör taktı. Başka bir camiden ses transfer etti. Yani anlayacağınız iş inada bindi.
Tesisat uzun olunca da arada cızırtılar, ses kayıpları, bir acayipliktir gidiyor.
Yahu, ezanı duymak şart değil. Kaldı ki, duyuluyor.
Caminin içinde imamın da müezzinin de sesi gayet rahat duyuluyor.
Derdiniz ne?
Üstelik cami de dolup taşmıyor!
İlle de yüksek ses, ille de bidat ve inat…
Yüz yıl önce Süleymaniye Camii’nde, Sultanahmet’te millet nasıl namaz kılıyordu?
Bu bidat merakıdır ki, camileri kiliseler gibi, sandalye tarlasına çevirdi. Alt katı olan ve ana alanla irtibatsız dolayısıyla cemaat olmak açısından gerek şartları taşımayan mekanlara ekran koymalar başladı.
Suudi kanalını açıp, evde tek başına televizyondaki imama uymak ve cemaat sevabı beklemek gibi bir şey…
Allah sonumuzu hayreylesin.