Hayıflanmayalım

Hayıflanmayalım

Düşünüyorum da eski zamanlarda insanlar mevsimlerle bir uyum içinde yaşarlarmış. Bir hikaye başlangıcı gibi de olsa bu cümle yanlış olmasa gerek. Her haftamız bir başka telaş. Kaçırdığım çok şey var farkındayım ama heyhat dursun bu zaman diyemiyoruz. Çok değil daha yirmi yıl öncesine kadar çocuklar akşam oldu mu köyde ninenin etrafında toplanır onun anlattığı hikayeleri dinlermiş. Yavaş, usulca anlatılan bu hikayeler etrafında örülürmüş çocukların hayal dünyası. Teknoloji manuel gönüller bir hoş. Çocuklarımıza usulca anlatacağımız hikayeler olsa da bizde yürekler telaşlı ve yorgun. Çocuklar da sabırsız ve hızlı. Bahar geldi geçiyor. Üç aylar, kandiller derken Ramazan da geliyor. Yakında bayram geldi bile deriz. Zaman içinde akan bu hayat, devre devre hızında bir değişkilik olsa da bir imtihan ve biz burada hancı değil yolcuyuz. Hayıflanmayı kendime yasaklıyorum. Size de tavsiye ediyorum vesselam.

YENİDEN YEŞERMENİN VE YENİDEN DİRİLMENİN İDRAKİ

İlkbaharda ruhumuz tekrar dirilir.

Tüm dinlerde olduğu gibi İslam dini ve kültüründe de ilkbahar mevsimi üzerine çokça yazılmış çokça söylenmiştir. Öyle değil mi bize her ilkbahar yüreklerimize heyecanı, ruhumuza dirilişi hissettiren o yüce güç nedir, düşünmez miyiz? Genci, yaşlısı, çocuğu, ihtiyarı doğanın canlanışından heyecan duyar. Her yaştan insanoğlu ilkbaharda doğa ile kucaklaşmak, o güzel kokuları içine çekmek ister.

Hıdırrellez; Hızır Aleyhisselam ile İlyas Peygamberin buluşmasıdır.

Derler ki, Hızır Aleyhisselam ve İlyas Peygamber baharın ilk günü buluştular. İbnül Arabi’ye göre Hızır ve İlyas’ı birleştiren tek özellik Hayattır. Enbiya suresinde Hızır Aleyhisselam için kuru yerde oturduğunda altından otların yeşerip dalgalanması, şeklinde anlatılmıştır. Yüce kitabımız Kuran-ı Kerim’de birçok peygamber, veli, nebi ve Allah dostları ile ilgili birçok olaylar nakledilir. Bir çoğu aklımızın alamadığı, hayal gücümüzü bile aşan hikmetler taşıyan ve bize nasihat, ibret, tefekkür imkânı veren kıssalardır. Bizim bu olaylardan çıkarmamız gerekenler, kendi adımıza dersler neler olmalıdır bunların iç yüzünü doğru bir öğretmenden anlayıp dinlemek olacaktır.

Yüce Allah her an yeni bir şandadır.

Dünya yaratılalı beri her mevsim hiç şaşmadan Allah’ın kanunları işler durur. Her sonbahar da nasıl can suyu ağaçların damarlarından çekilir; böylelikle de yapraklar dökülür ve meyve veremez olursa, ilkbahar ile birlikte yeniden her şey canlanır. Rahman suresi 29. Ayette yüce Mevlamız: “Yes’elühü men fîs semâvâti vel ard(ardı), kulle yevmin hüve fî şe’nin.” demektedir. Yani Göklerde ve yerde olanlar O’ndan dilenirler. O her gün yeni bir tecellidedir.”

Mevsimler bile tek başına Ahireti işaret eder.

Her şeyi kendinden var eden Rabbimiz açıktır ki yine kendine döndürecektir. Bir çiçek açıp soluyor ve tekrar yeniden bir başka baharda filizleniyorsa bu insanı dirilten, sonra öldüren sonra tekrar dirilten Allah’tan başkası değildir.

Gören için ne çok hikmetler vardır.

Mevlânâ, mü’min ile inkârcının, baharda tabiatın bu ibret dolu dirilişine yaklaşım farkını dile getirir ve bu harika sanatın Sanatkârını görmeyen inkârcının aslında gözden yoksun olduğunu belirtir. Allah’ı inkâr edenler derler ki: ‘Bu hal, yâni ağaçların yapraklarının dökülmesi, sonra tekrar yapraklanması, eskiden beri olagelen tabiî bir haldir. Bunu, ne diye kerem sahibi Allah yarattı diyelim?’ Onların körlüğüne rağmen, Cenâb-ı Hakk, dostlarının gönüllerinde ise mânevî bağlar, bahçeler bitirir. Gönülde mânevî kokular saçan her gül, Küll’ün (Allah’ın) sırlarından haberler verir durur. O güllerin kokuları, inkâr edenlerin burunları yere sürünsün diye perdeleri yırtar da âlemin çevresine yayılır. Allah’ı inkâr edenler, o gülün kokusuna karşı kara böcek gibi dayanamazlar, yahut da, davul sesinden ürken sinir hastalarına benzerler. Onlar, ruhlarını uyandıracak hakîkatleri dinlememek için, kendilerini işe güce vermiş meşgul bir halde gösterirler, evliyânın yüzlerindeki nûra sırt çevirirler, şimşek parıltısına karşı gözlerini yumarlar. Nûra karşı gözlerini yumarlar, dedik ama, aslında, onlarda göz yoktur ki yumsunlar. Göz ona derler ki, kendine mânevî bir huzur verecek, eman verecek, onu hayran bırakacak şeyleri görsün.”

İlkbahar velinin sözleri gibi can verir.

Hazreti Peygamber: “Ey ashabım, ey benim dostlarım, sakın ilkbahar serinliğinden ürkerek, bedenlerinizi örtmeyin. Çünkü, ilkbahar rüzgarı, ağaçlara yaptığı tesiri bedenlerinize de, canlarınıza da yapar. Fakat sonbahar soğuğundan kaçının, çünkü, sonbahar soğuğu, üzüm bağlarına yaptığını size de yapar.”

Mevlânâ’ya göre hadisin manası şöyle yorumlanır: “Velîlerin pâk, temiz nefesleri bahar gibidir. Yaprakların, filizlerin hayatıdır. Bu sebeple yumuşak olsun, sert olsun; velîlerin sözlerini dinlemekten örtünüp (gizlenip) kaçınma; onlara kulak ver; o sözler, dinine destek olur. Sıcak da söyleseler, soğuk da söyleseler onları hoş gör; o sözleri tut. Tut da şu dünya hadiselerinin çeşitli etkilerinden, sıcağından, soğuğundan, yakıp kavuran cehennem azabından kurtul. O mübarek sözlerin sıcağı da, soğuğu da ilkbahardır, hayattır. O sözler gerçekliğin, tam inancın, kulluğun özüdür, mayasıdır. O nefeslerle can bahçeleri dirilir, gerçek hayata kavuşulur. O nefeslerle gönül deryaları incilerle dolar.”

Tövbe etmek bizi ilkbahar gibi diriltir.

Nasıl toprağa yağmur düşmeden hiçbir ağaç yeşermez ve hiçbir çiçek açmazsa sonbahar gibi olan çorak ruhumuz da tövbe ederek gözyaşlarına boğulmadan tekrar dirilmez. İnsan kendisindeki özü yani Allah’ın ondaki hakikatiyle tekrar buluşması için kirinden, pasından ilkbahar yağmurları ile yıkanır gibi temizlenmeli. Öyle ki içinde hiçbir sıkıntı kalmamalı, yeniden yeşermeli, yeniden umutlanmalı.

PERİSKOP

Tespih mi, stres çarkı mı?

Bu günlerde bir tartışmaya şahid oluyoruz. Çocukların ellerinde bu aralar stres çarkı adında fırıldak bir nesne dolaşıyor. Adına stres çarkı deniyormuş. Pazarda, kırtasiyelerde, işporta tezgahlarında satılıyor. Tanesi 5 ile 50 Türk Lirasına kadar olan bu çarklar bir zamanlar bizim çocukluğumuzda da ara sıra böyle bir takım nesneler çıkar, çocuklar arasında yaygınlaşır ve ardından da o hızla modası geçer giderdi. Bazı kişilerin tespih var ne gerek var buna demesi de başka bir ironi zaten. Tespih elbette var bunda bir sıkıntı yok!.. Ancak buradaki; mesela tespih ile stres çarkını karşılaştırmanın anlamsızlığıdır. Zira bu tarz şeyler bugün var yarın yok. Önemli olan topluma pompalanan bir takım metalara bizim gösterdiğimiz davranışımız ve duruşumuz nasıl olmaktadır. Eğer toplumun bu tür popüler diyebileceğimiz şeylere karşı algıları kapalı olsaydı inanın bu nesne yaygınlaşmaz ve zaten bunu ithal edecek firmada başta böyle bir işe girişmezdi bile. Stres çarkına gelene kadar evlerimize hiç sokmamamız gereken, cebimizde dolaştırdığımız şeyleri saymayayım.

Bir tespih zikri önerisi vermek istiyorum. Şu aralar bende en çok şu zikri söylüyorum tavsiye ederim. “Hasbünallahü ve nimel vekil” zikrini bolca çekin. Ama sayılara da fazla takılmayın. Bana vekil yani yardımcı olarak Allah yeter anlamına gelen bu söz inanın her şeyin de üstündedir. İnanarak söyleyin, gücünü hissedeceksiniz. Ayrıca belirtmek isterim ki; zikir çekmek için zikirmatiğe de gerek olmasa gerek.

Namaz her yerde.

Beklenmedik yerlerde namaz kılan Müslümanlarla ilgili oluşturulmuş bir video ilgimi çekti bu hafta ve izlenmesi gerekenler arasındadır. Namaz öyle bir ibadettir ki mekân olarak mutlaka bir mabede ihtiyaç duymaksızın yerine getirilebilir olması diğer inanıştan olanların da ilgisini çekmektedir. Maccu Picchu’da, basketbol sahasında, havaalanı bavul kabininde, sahilde ve dahası her yerde Allah’ı ile beş vakit buluşmak isteyenlere engel yoktur. Zira Allah her yerdedir. O bize şahdamarımızdan bile yakındır. Şartlar imkan vermediğinde, oturarak, ima yoluyla bile ibadetlerimizi eda edebiliriz. Çünkü inancımız bize ibadeti sevdirir asla zorlaştırmaz.

“Seviyor... sevmiyor!..”

.......

İnsanoğlu karakışı da yaşar, baharı da kucaklar. Yazın bereketine koşar, sonbaharın hüznünü de yaşar. İklimler değişir; bazen dört mevsim birbirine geçer. Yeniden uyanır toprak; ekinler yeşerir ve yaz bereketlenir. Sevgiye muhtaç insanlar sevmeyi ve sevilmeyi bekler. Bir umut belki kalbe düşer bir sevgi. Bu bir yaşama sevinci. Uyanır tabiat kışın derin uykusundan. Yer gök, dağ taş yeniden konumlanır ardından. Karlı dağlar erir, akar dereler ırmaklar; oynaşır mavi denizde balıklar, mavi gökte beyaz martılar. Yerinden fırlayacakmış gibi atan kalpler; uçan arılar ve kelebekler. Börtü böcek derken, safran sarısı papatyalar... Bir hıdırellez günüdür; tutulur yürekten dilekler. Bolluk, bereket, sevgi ve kısmet!.. Başımızı sokacak bir ev, belki de ayağımızı yerden kesecek bir otomobil!.. “Seviyor... sevmiyor!..” Çocukluğumuzda oynadığımız masumane bir oyundur bu!.. Geride bıraktığımız papatya falından bir hatıradır bu!...