Bu yazıyı yazdığım sıralarda Cumhurbaşkanı Erdoğan milletvekillerine İstanbul'dan sonra Ankara'ya da "yeni AKM" için çağrıda bulunuyordu.
Bu yazıyı yazdığım sıralarda Cumhurbaşkanı Erdoğan milletvekillerine İstanbul’dan sonra Ankara’ya da “yeni AKM” için çağrıda bulunuyordu. Ben de bugün yeni AKM’yi yazmaya niyetlenmiştim. Aslında çarşamba günkü yazımda yeni AKM’yi çok beğendiğimi ifade etmiştim. Modern, İstanbul’un eşsiz güzelliğine uygun ve Beyoğlu’na yakışacak bir AKM uzun zamandır özlem duyduğumuz bir eser.
Yeni AKM’nin projesi açıklanmadan çok önce AKM’nin yıkılarak oraya bir opera merkezi yapılacağı konuşulmaya başlanmıştı. O günleri hatırladım. Çünkü çok fazla spekülâsyon yapılmıştı. Özellikle “operanın bizim kültürümüzle ne gibi bir ilgisi var” yönünden çeşitli tartışmalar bir süre gündemi meşgul etti. Bence operanın bizim kültürümüzle alakası olmadığını zannetmek, sanki operayla yeni tanışıyormuşuz gibi bir ruh halinin içine kapılmak daha çok okumamız gerektiğinin bir göstergesi.
Osmanlı’da Avrupa’yı ziyaret eden elçilerin yazmış oldukları sefaretnamede opera sözcüğünden sıkça bahsediliyor. III. Murat zamanında sarayda ilk müzikli oyunun sergilenmesi 1500’li yılların sonunda oluyor. 1700’lerin sonuna geldiğimizde ise III. Selim’in sarayda yabancı topluluğa opera temsili verdiğini söyleyebiliriz. Tanzimat’tan sonra ise İstanbul’da yapılan tiyatro binalarında İtalyan opera toplulukları tarafından Verdi operalarının da temsili verildi.
Ope’ra aslında İtalyanca bir kelime. ‘Opera in musica’nın kısaltılmışı. Bu da Türkçeye çevrildiğinde “müzikli yapıtlar” anlamına geliyor. Bildiğimiz anlamda opera sefaretnamelerde göze çarpsa da aslında Osmanlı’da bu müzikli yapıtların Sokullu zamanına kadar uzandığından bahsedebiliriz. Sokullu’nun zevcesinin düzenlediği sünnet düğününde halka kadar inen sahne oyunları ve mini opera denilen müzikli yapıtların varlığından söz edilebilir. Osmanlı bu dönemden başlayarak II. Mahmut’a kadar uzanan dönemde sanatta batılılaşmayı tamamlamıştır, o nedenle opera gibi müzikli yapıtları içeren faaliyetlerle tanışıklığımız 600 sene önceye dayanıyor.
Özellikle muhafazakâr cenahta operanın yerliliğe ve milliliğe ters etki yapılacağı belli çevrelerde konuşuluyor. Ben buna kesinlikle katılmıyorum. Tarihsel süreçlerimizdeki medeniyet birikimini bir kenara koymadan, yerliliğimizi ve milliğimizi asimile etmeden kültür emperyalizminin çokta kötü bir şey olduğunu düşünmüyorum. Mesele kendi değerlerimizi Batılılaştırmadan, evrensel değerlerle harmanlayarak yeni bir kültür iklimi yaratmak.
Bir de artık olanı eleştirmek yerine, bazı unsurları “düşmanlaştırmadan” kendimiz ortaya sanat eserleri koysak daha iyi olur. Kültürel iktidar diyorsak, oturduğumuz yerden eleştirmenin ve bazı komplekslere girmenin kimseye faydası yok kanımca.
Yine soruyorum… FETÖ’cülere tek tip kıyafet uygulaması ne aşamada?
Bildiğiniz gibi salı günü Silivri’de 15 Temmuz FETÖ’cü darbe duruşmalarını takip ettim. İzlenimlerimi de çarşamba günü köşemden aktarmıştım. FETÖ’cü sanıkların savunmalarını dinlerken aklıma tek tip kıyafet uygulamasının hangi aşamada olduğu geldi. Çünkü her zaman ki gibi hepsi jilet gibi giyinip duruşma salonuna gelmişti.
Bir ay öncede yazdım, ta ki hayata geçene kadar da yazmaya devam edeceğim. Birkaç ay önce sözü verilen FETÖ’cülere tek tip kıyafet uygulamasıyla ilgili olarak hangi aşamadayız?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Adalet Bakanlığı’na gerekli talimatı vermişti. Adalet Bakanı tek tip kıyafet uygulamasıyla alakalı olarak hangi aşamada olduklarını kamuoyuyla paylaşırsa biz de çok seviniriz açıkçası.
Benzin zamlarına bir çözüm bulunmalı!
Benzine en son 31 Ekim’de 12 kuruşluk bir zam gelmişti, üzerinden daha on gün geçmeden 13 kuruşluk bir zam daha geldi. Toplamda 25 kuruşa denk gelen bir artış oranından bahsediyoruz.
Açıkçası bu zamların sebebini bilemiyorum ama vatandaşın cebini ciddi oranda yaktığı kesin. Özellikle günümüz dünyasında arabanın bir lüks değil, ihtiyaç olduğunu düşünecek olursak bu benzin zamlarına bir formül bulunsa iyi olur.