YUNANİSTAN'DA ÖĞRENDİKLERİM

Tarık ÇELENK 13 May 2016

Tarık ÇELENK
Tüm Yazıları
Uzun yıllardan beri şu mübadele meselesinin Anadolu Rumları açısından bir diğer boyutunu görmeyi arzulardım.

Uzun yıllardan beri şu mübadele meselesinin Anadolu Rumları açısından bir  diğer boyutunu görmeyi arzulardım. Bu doğrultuda yolculuğa Selanik’den başladım. Uçak alçalmaya başladığında sanayisiz, düzgün planlanmış köyleri ve ilçeleriyle bir ülkeye indiğimizi gözlemledim. Havalimanında iner inmez pasaport kuyruğunda Türkiye’nin en az bu ülkeden 25 yıl önde olduğunu hissettim. Seyahatimin sonunda da bu ilk izlenimim teyit edildi. Hava limanında bizi İstanbul Rumlarından bize rehberlik yapacak bir hanımefendi karşıladı. Onun hikayesi adeta hepimizin hikayesi idi.

Selanik’e girdiğimizde sol tarafımızda Sultan Hamit’in sürgün kaldığı Alaattin köşkü duruyordu. Tabi şimdi onarılmış bir kamu dairesi olarak. Caddenin eski adı Hamidiye caddesi ve çeşmesi de var, yeni isimleriyle. Rehberimiz burada ki eski güzel binaların birçoğunun  Osmanlı yönetimi ve giden Türklere ait olduğunu söyledi. Adeta bizim gönderdiğimiz gayri Müslimlerin bıraktığı estetik sanat eserlerine nazire yaparcasına. Yunan siyaseti maalesef bilindiği gibi eski Osmanlı eserlerine hiç tolerans göstermemiş. Bu hatıraları da manen silebildiği pek sayılamaz. Bu arada Yunanlılarla Rumların farkını  öğrenmiş oldum. Yunanlı (İyonyalı-Helen ). Rum’u ise Romalı, Anadolu ahvalinden veya eski Osmanlı efradı olarak anlamamız gerekiyor. Bunu Yunan resmi politikası kabul etmese de mübadil eski Anadolu Rumları tartışmasız böyle kabul ediyor. Anlayacağınız Osmanlı ve Türkiye toprakları denince yaşlıların gözleri yaşarıyor. Yunanistan’dan ziyade  bize çok yakınlar.  Yunanistan kimliği ve siyaseti birkaç fay hattından oluşuyor. Biri iç savaş ve Alman işgali travması. Bir diğeri de Anadolu’dan gelen Rum göçmenlerin aidiyet sorunu.

Selanik kalesini gezerken birkaç adet yaşlı Rum hanım ve bey yanımıza yaklaştılar dertleşme ihtiyacını hissetti. Atatürk’ün yaşadığı eve de  devletimizin sahip çıktığı belli oluyordu.Doğrusu Selanik biraz bende hayal kırıklığı yarattı. Güzel bir İzmir örneği beklerken daraltılmış bir maket İzmir ile karşılaşmıştım. Bu duygularla Kavala’ya gittiğimde aynı hayal kırıklığını yaşamadım. Kavala farklıydı ancak kim ne derse desin gene bir Osmanlı paşası Kavalalı M.Ali Paşa’nın imzası bu şehirde mevcuttu. Bilindiği gibi M.Ali Paşa isyankar bir Osmanlı paşasıydı. Alaylıydı devlette emekleri ile yükseldi sonra Mısır’da özerkliğini ilan etti. Sonradan Osmanlıya savaştı da yardım da etti. Torunları uzun yıllar Mısır’ı yönetti. Belki de Osmanlı tarihinin en büyük reformcularındandı. Yunan siyaseti de Kavalalı’nın mirasını sahip çıkmış ( ! ). Muhteşem at üzerinde ki heykelinin yönünü  dahi İstanbul’a çevirerek. Kavala’da estetik adına ne varsa bu dönemden kalma. Belki o meşhur kurabiyesi dahil.

Selanik dahil Trakya’nın Batısı ötesi adeta 19. Yüzyıl Anadolusu. İlçeler ve köylerin isimlerinin başına Anadolu da ki orijinallerinin başına nea ( yeni ) getirilmiş. Nea Mudanya ve Trilya gibi. Eşimin dedelerinin köyü Söğütçük/Limnia uzak bir yayla köyüydü 18 yaşlı yaşıyormuş. Gençler hep şehre inmişler. En büyük sıkıntıları yalnızlıktı. Bizle Türkçe konuştular. Kapodokya’dan gelen Kosta amcaya sen Ortodoks Türküsün deyince bana hayır ben Yunanlı’da değil bir Ortodoks Hristiyan’ıyım diye tepki verdi. Köyün yaşlıları bize eski Cami ve Müslüman mezarlığının yerlerini gösterdiler. Sadece taşlar kalmıştı. Kim bilir Konya’dan 15.yüzyıldan bu yana getirildiklerinden itibaren  en az 5 kuşağın hikayesi bu bölgede yatıyordu. Ancak hatıraları karşısında saygı duyup, selamlarımızla Fatihalarımızı okuyabildik. Yayladan aşağıya inerken aniden bastıran güzel bir bahar yağmuru da adeta bizi uğurluyordu.

Ertesi gün Selanik ve yeni Anadolu Rumlarının ilçelerini gezerek seyahatimizi tamamladık. Selanik’te sık sık grevler ve sivil itaatsizlik eylemleri ile karşılaştık. Maalesef Yunanistan’da gerek halk da gerek sivil muhalefette ve daha acısı yönetenlerde politik bir gerçeklik gözükmüyor. Bugün bile bu krizin sonrası durumda çalışan ve emeklilerin maaş ve ücretleri Türkiye standartlarının oldukça üstünde. İktidar partisinin yarına yönelik bir gerçekçi çözümü yok. Turizm dışında bir yapılanma yok. O alanda dahi ülkemizle kıyaslandığında ciddi atalet var. Suriyeli göçmenler, grevler ve küresel terör burayı da oldukça etkilemiş. Yarınlar şu aşamada umut vaat etmiyor. Muhtemel bir ikinci krizin ülkemizi de etkileyeceğini burada hatırlatalım. Burada ki Türkiye düşmanlığı üzerine yıllardır yürütülen politikaların buranın siyasetçilerinin çoğu açıklarını örtmek için kullandıkları rahat anlaşılmakta. Bizde de soğuk savaş dönemi aynı politikalar izlendi. Son dönemde çok önemli adımlar atıldı. İstanbul Rumlarına  vatandaşlıklarının verilmesi olumlu bir gelişme. İnsan düşünmeden edemiyor ; Anadolu Rumları’nın ve Hristiyan Ortodoks Türklerin mübadelesi ve hatta Ermeni tehciri bu kadar gerekli miydi? Kim ne kazandı kim ne kayıp etti? Asıl suçlu tabi ki zamanın müstevli devletleri ancak burada zamanın Türk ve Yunan hükümetlerine düşen payda var. Bugün Osmanlı’nın hatırasını şiddetle savunduğunu iddia eden Türk sağı bu retrospektifi ne zaman yapabilecek ? Ülkemizin değeri dışarıdayken daha anlaşılıyor. Bu değerin sorumluluğunu  tepeden tırnağa hepimiz taşımaktayız.