Geçmiş 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun! Bu özel gün, Atatürk'ün çocuklara armağan ettiği ve geleceğe dair umutları yeşerten bir miras. Ancak bu yıl öyle güzel bir soru soruldu ki, hala etkisinden çıkamadım: Eğer çocuklarımızın yaşadığı hayatı, yalnızca bir gün bile olsa, biz yaşasaydık, dünyayı onların gözleriyle nasıl görecektik?
Bu hafta, Avrupa çapındaki büyük bir teknoloji kongresine katılmak üzere Dublin'e gittim. Bu ziyaretim sırasında, sektördeki en son gelişmeleri yakından takip etme fırsatı bulmanın yanı sıra, Dublin'in şehir planlaması ve ulaşım sistemini gözlemleme imkanı da elde ettim. Bu deneyim, İstanbul ve Dublin arasında belediyecilik anlayışları açısından karşılaştırılmalı bir perspektif geliştirmemi de sağladı.
Türkiye'deki yerel seçimler, hem ekonomik gerilimlerin hem de sosyal memnuniyetin barometresi olarak işlev görür. Fizikte olduğu gibi, balon ne kadar çok şişerse, içindeki basınç o kadar artar. Bu basit prensip, Türkiye'nin ekonomik ve sosyal kontekstinde de kendini gösterir: Enflasyon arttıkça, halkın tepkisi de artar. Bu durum, yerel seçimlerin renklerinde nasıl bir değişim olacağını da belirlemektedir. Son yıllarda Türkiye ekonomisinde yaşanan yüksek enflasyon oranları, işsizlik ve döviz kurlarındaki dalgalanmalar, halkın alım gücünü önemli ölçüde düşürmüştür. Bu ekonomik baskılar, vatandaşların günlük yaşam kalitesini doğrudan etkiliyor. Yerel yönetimler, bu zorluklar karşısında ne kadar etkili çözümler sunabildiklerini seçmenlere ispatlamak zorundadır. Bu çözümler, temel belediye hizmetlerinden, ulaşımdan, sosyal yardımlara kadar geniş bir yelpazeyi kapsar.
Mustafa Kemal Atatürk'ün tarih boyunca rehberlik etmiş olan "Bütün Ümidim Gençliktedir!" sözü, 31 Mart akşamı bir kez daha tarihin tozlu sayfalarından sıyrılıp günümüz Türkiye'sinin kalbine işlendi. 31 Mart 2024 akşamı, İstanbul'un yorgun yüzleri ve kırılan kalpleri, Ekrem İmamoğlu öncülüğünde bir umut ateşiyle aydınlandı. Bu ateş, yalnızca İstanbul'un sokaklarını değil, tüm ülkeyi saran bir ışık oldu; kaybedilen heyecanların yeniden can bulduğu, umudun ve yenilenmenin simgesi haline geldi.
31 Mart Belediye seçimlerine sadece üç gün kala, Türkiye'nin siyasi atmosferi daha önce hiç olmadığı kadar yoğun bir hava içinde. Bu seçimler, sadece yerel yönetimlerin kimler tarafından yönetileceği konusunda değil; aynı zamanda Türkiye'nin gelecek siyasi yönünü, demokratik süreçlerinin sağlığını ve halkın yöneticilerine olan güvenini de simgelemekte. Birçok propaganda yapıldı, siyasi partiler ve adaylar, projeleri ve vaatleri ile halkın karşısına çıktı. Ancak şimdi, söz sırası Türk milletinde.
İstanbul, asırlardır dünyanın dört bir yanından gelenleri büyüleyen, tarihi ve doğal güzellikleriyle nam salmış bir şehir. Ancak bu büyüleyici tablonun ardında, modern zamanların getirdiği bir gerilim ve huzursuzluk yatar. Gün doğmadan evlerinden ayrılan, akşamın karanlığında geri dönen İstanbulluların yüzlerindeki ifade, şehrin bu iki yüzünü de yansıtır. Gündüzün telaşı içinde bir an olsun durup çevresine bakan bir gözlemci, bu huzursuz ruh halini kolayca fark edebilir.
Evimizin her köşesi, dünyanın dört bir yanından gelen zengin bilgiler ve kültürlerle sarılıyor, adeta bir kültür mozaiği oluşturuyor. YouTube platformu, bu geniş ve çeşitli bilgi ile kültür köprüsünde bize yol gösterici oluyor, bilgi denizinde bir fener gibi rehberlik ediyor.
Bugün, ne siyasetin gri tonlarına ne de teknolojinin sonsuz labirentine dair yazmak istiyorum. Ancak, içimde yankılanan bir hüzün ve isyan var ki, bunu büyükşehir belediye seçimlerine taşımak istiyorum. Bu yazı, gözlerinde hüzün barındıran patili dostlarımız ve onların yüreklerimizde yarattığı isyanın, seçim vaatlerinize nasıl yansıması gerektiği üzerine.