Türkiye olarak şunu kabul etmemiz gerekir ki, bizim günü kurtarmak ve durumdan en az kayıpla kurtulmaktan daha uzun vâdeli hatta orta vâdeli bir vizyonumuz yok.
İstifâ ile istifânın kabul edilmemesi arasında geçen birkaç saatte, Türkiye'deki "ulû'l emr" anlayışının güzel bir örneği yaşandı.
Bu rollerimiz üzerinden geleceğe dâir birçok plân ve projemiz vardı. Bu kimlikler ve roller hâlâ var, ama 2020 yılının ilk günlerinde peyda olup, tâkip eden ay içinde yayılan bir salgın herşeyi bir tarafa bırakmamıza sebep oldu.
İlginçtir, dünyânın en çok konuşulan dillerinin başında gelen Türkçenin bu yapıda kullanılmaması, şahsen benim dikkatimi çekti.
"Biz bu saçları değirmende ağartmadık." Bu ifâdeyi kullananlar, kadın ya da erkek olsun, sâhip oldukları hayat tecrübesinin ve birikimin fizikî yansıması olarak ak düşmüş saçlarını işâret ederler.
Evimizin yanındaki ağaçlar çiçeklendi, meyveye durdu.
Başka ülkelerin eğitim sistemiyle ilgili öykünecek çok şey söyleyebiliriz.
Anne-babasının ya da yakın akraba veya hısımlarının cenâzesine katılamayan, mezâra kendi elleriyle yerleştiremeyen, kefeninin bağlarını çözemeyip tabutu uzaktan seyredenler için, hiç de kolay tahammül edilebilecek acılar yaşanmıyor.