UTANMAYIN CANIM , AÇIK AÇIK SÖYLEYİN

Alican DEĞER 29 Ağu 2016

Alican DEĞER
Tüm Yazıları
PKK kafayı mı yedi? Yoo, hiç de değil. Bu onun normal hali. İntihara meyilli cani ruhlu bir sürü adamı sahaya salınca ne bekliyorsunuz ki? At sahibine göre kişner. Aslında PKK hep böyleydi. Ama sorun kimilerinin böylesi bir terör örgütünden romantik bir başkaldırı masalı yaratmaya çalışmasında.

PKK kafayı mı yedi? Yoo, hiç de değil. Bu onun normal hali. İntihara meyilli cani ruhlu bir sürü adamı sahaya salınca ne bekliyorsunuz ki? At sahibine göre kişner. Aslında PKK hep böyleydi. Ama sorun kimilerinin böylesi bir terör örgütünden romantik bir başkaldırı masalı yaratmaya çalışmasında. Açıkça Kılıçdaroğlu’nu hedeflediği ortada olan saldırının ardından çıkan tartışmaları takip ediyorum. Bir grup bunun PKK’nın yaptığı  bir iş olamayacağını iddia ediyor. Bu grup da ikiye ayrılıyor. Bu gruptakilerin birinci bölümü bunun PKK eylemi olamayacağını, FETÖ’nün bir oyunu olduğunu söylüyor. Hatta kimilerine göre elinde roketatarla dağda dolaşan, bir askeri şehit edenler yakalanıp PKK’lı çıksa bile bunların PKK’lı olmayabileceği de düşünülmeliymiş. Bir laftan birşey anladınız mı? Ben anladım anlamasına da anlam veremedim. Böylesi bir düşünce hali ile yaşamak zor olmalı. Diğerlerine göre de bu ‘Derin PKK’nın işiymiş. Yani gerçek PKK masum, çevresi kötü” Bir başka kitle ise aslında hedefin Kılıçdaroğlu olmadığını savunanlar. Ya kimmiş? Efenim, dağda dolaşırken haki üniforma gördüğünde saldırıya geçen onlara göre “Gerilla” bana göre “Teröristler”miş. Bu “Romantik prensler” aslında koruma ekibini hedef almışlar. Böyle olunca adam öldürmek mübah mı oluyor yani? İzan böyle böyle kayboluyor işte. Yahu adam Ankara’nın göbeğinde bombalı araç patlatıp 30 kişi öldürdüğünde açıklama yapmaya çalışıyorsunuz. Adam 50 ton bomba ile emniyet müdürlüğüne daldığında başka bir bahane üretiyorsunuz. Oldu olacak şunu diyin kurtulun, “PKK’nın yaptığı, yapacağı tüm eylemler mübahtır.” Böylece siz de kurtulun biz de kurtulalım.

Sol örgütler ile FETÖ’nün temel farkları

* Biri kendini 40 yıl gizler. Kimse anlayamaz, diğeri tüm bölge sorumlularını bir evde toplantıya çağırır hepsi birden yakalanır.

* Biri devlete sızar, sızmak ne demek devletin beynine yerleşmiş “Ur” olur, diğeri kıytırık bir mahallede mevzi savaşı vermeye çalışır.

* İkisi de kod adı kullanır. Ama, birinde kullanılan isimler dini kökenli, diğerinde devrimci öykünmelidir.

* Biri çekirdekten alır, gizli gizli büyütür. Çatıştırmadan, ince bir çatlaktan sızan suyun kocaman kayaları patlatması gibi zaman içinde etkili olmayı hedefler. Diğeri ise militanın sahalarda pişmesini ister. Gösterilere, eylemlere sürer. Gözaltına alınması, mümkünse işkence görmesini ister. Yani bir tür ifşa vardır. Anca böyle bir militanın, teröristleşeceğini düşünür.

*Biri militanını evlendirir, yani uçkurunu düşünür, diğeri “Devrimci ahlak” adına eli boş dolaşır. Örgüt işi ilişki yasaktır, örgüt dışı zaten mümkün değildir.

* Biri holdingler kurar, para aktarır, varlık içindedir, diğeri garibandır. Meteliğe kurşun atar.

* Biri kendi içinde yekparedir. Emir gelir uygularlar. Kimse kimseyle kavga etmez. Diğerinde  tartışma yüzünden adım atılamaz. Herhangi bir yazıdaki herhangi bir virgülün yeri yüzünden yeni fraksiyonlar, örgütler kurulduğu görülmüştür.

* İkisinde de lider “Kutsanır”. Ama biri kutsal sayılan ile bağlantısı nedeniyle, diğeri kendi sözde “Kahramanlık” serüveni adına.

*Birinin lideri bolca ağlar, diğerinin ki bunu zayıflık olarak görür. Biri darbe olduğunda korunur, kollanır, diğeri işkencehanelerden geçer.

* Biri devasa sofralar kurar, her kesimden adamı davet eder etkin olmaya çalışır, diğeri açlık grevlerinde can verir.

* İkisi de aynı dogmatik özelliklere sahiptir. Tartışmak konuşmak mümkün değildir. İkisi de elini silaha atar. İkisi de güya “Kendi inancı için” kan döker. İkisi de haklı olduğuna inanır. İkisi de sözde demokrattır ama yaptıkları işin demokrasi ile alakası yoktur.

* Biri kurulduğu günden bu yana galipler ile çatışır, diğeri hayatında ilk kez çizgi dışında sayıldığı için şaşkındır. 

Bodrum’un b…. çıkardık.

Turgut Özal, Boğaziçi İmar Kanunu’nu çıkarttığında biz aklı evvel çevre korumacılar ayağa kalkmıştık. Yasa kısaca şöyleydi: Boğazda yasanın çıktığı 1986’ya kadar yapılan yapılmıştı. Artık bunu telafi etmek mümkün değildi. Ama bu tarihten sonra boğaziçinde imar faliyetleri donuyordu. Yapılacak her şey, çakılacak tek bir çivi için bile izin alınacaktı. Bunu denetlemekle de Boğaziçi İmar Müdürlüğü yetkili olacaktı. Biz karşı çıkmıştık çünkü eskiden imara aykırı olarak yapılanların da yıkılması gerektiğini savunuyorduk. Aradan 30 yıl geçti. Ufak tefek aksayan yönleri olsa da yasa temelinde hala iyi uygulanıyor.Tabii gönlüm ister ki tüm boğaz temizlensin. Ama mümkün değil. Böyle olmayacak hayallerim kalmadı artık.

Şimdi aynı şeyi Bodrum yarımadası için ben öneriyorum. Bodrum sahillerini denizden görme şansım oldu. Lafın gelişi “Bodrum sahilleri” dedim. Aslında gördüğüm sahil falan değildi. Üst üste yığılmış taş yığınları gördüm. Neredeyse hiç boş yer kalmamış. betonu beyaza boyayınca beton olmaktan çıkıyor mu ki arkadaşım? Beton yine beton. Süratle Bodrum Yarımadası için özel bir koruma kanunu çıkarılmalı. Elimizde Boğaziçi İmar Yasası gibi örnek bir de durum var. Yoksa bir süre sonra inanın bana  ağaç dikecek boş alan bulamayacağız. Üst üste, üst üste evler. Göz alabildiğine uzanıyor. 20 yıl içinde el birliği ile Bodrum’un içine etmişiz. Bu kadar yoğun yapılanmayı kaldıracak altyapının olmadığı da çok açık. Üstelik hepsi yazlık. Yani başka yerde bir evi olan vatandaşların senede 20 gün bilemedin 1 ay gelip oturduğu konutlar. Ekonomik olarak bir karşılığı da yok. Para toprağa gömülüyor, o kadar.