​POPÜLER MÜZİK-KÜLTÜREL KİMLİK

Berk MÜHÜRDAROĞLU
Tüm Yazıları
İyi müziğin bir fikrin, duygunun, paylaşımın özgün ifadesi olduğu kabul edilirse, müziğin özgünlüğünü belirleyen önemli bir kriterin kimlik oluşturma süreci olduğu da açık bir biçimde görülecektir.

İyi müziğin bir fikrin, duygunun, paylaşımın özgün ifadesi olduğu kabul edilirse, müziğin kimlik – kültürel kimlik – popüler müzik…

İyi müziğin bir fikrin, duygunun, paylaşımın özgün ifadesi olduğu kabul edilirse, müziğin özgünlüğünü belirleyen önemli bir kriterin kimlik oluşturma süreci olduğu da açık bir biçimde görülecektir. Müzikle kurulan ilişki bireylerin toplumda konumlanması, çeşitli kültürel kimlikler oluşturması açısından da önemlidir. Frith, müziğin fonksiyonlarının değer yargılarının oluşturulmasında ve kimlik kurgularında etkili olduğunu söyler (Frith 1987). Farklı popüler müzik genre’ları içinde müzik, farklı kimlikler oluşturur. Dinlediğimiz müzik, müzikal yönelimimiz çoğu zaman kimliğimizin bir ifade aracı olur. Yeni tanıştığımız biri ile müzik üzerine sohbet ettiğimizde, “hangi tür müzikten hoşlanıyorsunuz” sorusuna alacağımız cevap o kişiyi anlama çabamıza katkı sunacaktır. “Heavy metal dinlerim” yanıtını aldığımızda, o müziğin dinleyici kitlesine dair aklımızda var olan kodlar devreye girecektir ve o müzikal kültür ile ilintili birtakım değerleri göz önünde bulundurarak sohbete devam ederiz. “Arabesk dışında her tür müziği dinlerim” söylemi de hayata daha geniş bir perspektiften bakabilen, çok yönlü, kültürlü ve arabesk gibi ‘yoz’ müziklere eğilmeyen bir duruşu temsil eder. Dolayısıyla, müzik beğenimiz, toplumsal aidiyetimizin dışa vurumunda önemli bir simgeye dönüşür.

Bu noktada kimlik ve kültürel kimlik tanımlarına bir göz atabiliriz. Kimlik, aslen kim olduğunu tanımlama biçimidir. “Kimsiniz? Kimlerdensiniz?” sorularına yanıt oluşturma çabasıdır. “Ben” ve “öteki”, “biz” ve “onlar” arasındaki farklılık ve aynılık sürecinde sürekli bir arayıştır. Kültürel kimlik ise “…‘Kültürel farklılık’ temeline göre bir araya gelmiş insanlardan oluşan grupların/toplulukların, ayırt edilme, karşı olma ve kendisi olma arzusu ile, kendilerini diğer topluluklardan farklılaştırarak geliştirdiği bir aidiyet bilincidir. Kültürel farklılıklar’ terimi ile kastedilen din, etnik köken, ulus, ideoloji, dünya görüşü ya da tercih edilmiş yaşam tarzı esasına göre biçimlenmiş kimlikler arasındaki ayrışma sürecidir. Tabi bu kimlikler yukarıda geçen öğelerin birini ya da daha fazlasını içerebilirler yani yekpare değildirler. Aynı zamanda durağan olmayıp birbiri ile ilişki içerisinde sürekli olarak değişime açıktırlar.

Türkiye’de kültür ve kimlik kavramları, özellikle 1990’lı yıllarla birlikte tartışılmaya başlanmıştır. Bu tartışmaların merkezindeki konu ise tüm dünyada ‘ulus kimlik’ kavramının oluşum süreci ve bunun toplumsal yansımaları olmuştur. Ulus genelde ‘dil, din, ırk ve etnisite gibi ortak kültür ve tarih paylaşımı’ çerçevesinde tanımlanan homojen bir grup olarak tanımlanmıştır. Bu özcü yaklaşıma yönelik eleştiriler ise temelde uluslara ya da ‘hayalî cemaatler’e ait ortak kültür, gelenek tahayyülünün kendiliğinden, özsel olarak var olmadığı ve yakın tarihlerde ‘icat edilmiş’ olduğu yönündedir (Anderson 1991). Kültürel kimlik olarak homojen bir ulus-devlet kimliğini öne çıkarmaya çalışan asimilasyoncu politikalar, toplum içindeki güç ilişkilerini ve kültürel farklılıkları gizler ve ırkçılık, milliyetçilik, cinsiyetçilik gibi ideolojilerle iç içe gelişir. Bu noktada, müziğin her türlü kimlik oluşumunu -çoğu zaman simgesel olarak- temsil ettiğini düşünürsek, Türkiye’de baskın olan bu etnik-merkeziyetçiliğin izleri popüler müzik alanında da görülebilmektedir. Bunun en açık ve net biçimi, bugün halen Türkiye’de yapılan ve kitle iletişim araçları ile yayılan ‘meşrû’ pop müziğin tek dilde, yani Türkçe icra ediliyor olmasıdır. Anadolu’da konuşulan farklı dillerin müziklerini içeren albümler genelde hep ‘etnik’ başlığı altında geleneksel icralar olarak değerlendirilir. Örneğin Hayko Cepkin’in kendi tarzında Ermenice söylemesi, Sezen Aksu’nun albümünde Kürtçe sözlü bir pop şarkısının olması ve ulusal kanallarda Türkçe dışında kliplerin, müzik programlarının yayınlanıyor olması bugünkü Türkiye gerçeğinde, Türk milliyetçiliğinin kutsandığı şu günlerde, pek mümkün görünmüyor. Hatta ilk duyulduğunda “yok canım, daha neler” içsesi yüzlerde bir gülümseme ifadesi bile yaratabiliyor. Halbuki Türkiye’de pop müziğin tarihsel olarak gelişim çizgisine bakıldığında; bu müzikal geleneğin içinde, gerek tekil müzisyenlerin kültürel-etnik arka planı, gerek repertuvarlara alınan aranjman (farklı dillerden Türkçe’ye çevrilmiş) şarkıların popülaritesinin oldukça yüksek olması, gerekse geleneksel motiflerin popüler şarkılarda oldukça sık kullanılıyor olması, Türk milliyetçiliğini öne çıkaran özcü,  ulusal-etnik yaklaşımların tersine kültürel paylaşımın ve bir arada gelişen kültürel zeminin nüveleri olarak görülebilir.  Yani hala popülerliğini koruyan 60’lı-70’li yılların 45’lik şarkılar döneminden bugüne, sadece şarkıların izini sürerek bu ülkenin çokkültürlü yapısına, kültürel paylaşımlarına tanıklık etmek mümkün. Yaklaşık olarak geçtiğimiz 40-50 sene içerisinde popüler olmuş pop şarkıcıların diskografileri incelendiğinde, şarkıların künyelerinden Türkçe sözlerle söylenen birçok şarkının aslen Arap, Ermeni, Kürt, Rum ya da Seferad ezgisi olduğu fark edilebilir. Ya da biraz daha ayrıntılı bir çalışma yapıldığında, bu kültürlerin sürekli olarak etkileşim halinde olduğunun da bir göstergesi olarak, bir şarkının birçok farklı dilde söyleniyor olduğu görülebilir. Örnek vermek gerekirse Erkin Koray’ın seslendirdiği Şaşkın şarkısı aslında geleneksel bir Arap ezgisidir, nüfusu ağırlıklı olarak Araplardan oluşan Hatay’da bugün halen düğünlerde, eğlencelerde çalınan en popüler şarkılardandır. 60’lı yıllarda Makedon çingenelerinin divası Esma’nın söylediği Çaye Şukariye isimli şarkı, neredeyse birebir aynı düzenlemeyle Ajda Pekkan tarafından Fikret Şenes’in yazdığı Türkçe sözlerle Olanlar Oldu Bana adıyla söylenmiştir. Aynı şarkının Ermenice versiyonunu dinlemek şaşırtıcı olsa da mümkündür. Bu izler resmî popüler kitle medyasında görülemese de, şarkılar yaşamın içinde bir paylaşım aracı ve aslında bir duygudaşlığın simgesi olarak işlevini sürdürmektedir. Kullanılan dilin ötesinde, müzikal dokularda da bu kültürel kimliklerin çeşitliliği hissedilebilmektedir. Örneğin Ermeni ezgileri, Onno Tunç ve Arto Tunçboyacıyan gibi Ermeni müzisyenlerle çalışmalarının bir sonucu olarak Sezen Aksu’nun müziğine sinmiştir. Cem Karaca’nın şarkı söyleme tekniğinde Azeri tarzı bariz bir biçimde hissedilmektedir. Benzer bir şekilde Ajda Pekkan’ın birçok popüler şarkısında Feyruz’un ve Arapça şarkıların izlerini bulmak mümkündür. Rum müziği belki de Türk Pop’u ile en çok alışveriş halinde olan ‘ayrıcalıklı’ bir müziktir. Çoğu zaman, özellikle Yunanistan ile ilgili siyasi konjonktürle bağlantılı olarak, popüler müzik piyasasında Türkçe dışında ifade olanağı bulan, diğer dillere uygulanan sansürü geçen tek dil Rumca’dır. Yeni Türkü ve Grup Gündoğarken’in yorumladığı şarkıların Rumca versiyonları da Türkiye’de bilinir ve dinlenir olmuştur.

GÜNÜN SÖZÜ: YAŞASIN POP MÜZİK