İlk önce Çin’in en önemli cep telefonu üreticisi Meizu, Türkiye Ülke Müdürü olarak daha önce Huawei ve ZTE’nin Türkiye operasyonlarında görev alan Murat Sungur Özkan’ı atadı. Ardından “Çinli cep telefonu üreticisi” dendiğinde tüm dünyada akla gelen ilk firma olan Xiaomi, Evofone ile distribütörlük anlaşması yaptı. Bu anlaşma hem Xiaomi marka cep telefonlarının resmi garanti ile Türkiye’de satılmasını hem de Mi Store isimli kendi teknoloji mağazalarının Türkiye’de açılmasını sağladı. Bu ayın başlarında da yine bir Çinli üretici olan OPPO’nun cep telefonları Türkiye’de satılmaya başlandı. Böylece hedefleri, ürünleri ve fiyatlandırmaları birbirinden farklı üç Çinli cep telefonu üreticisi Türkiye’de resmi olarak rekabete başlamış oldu.

Bu satırları okuyan birçok kişinin Lenovo ve Huawei gibi markaların adının neden anılmadığını merak ediyor olabilirler. Lenovo, Türkiye’de cep telefonu pazarına “Yüzde 10 pazar payı” gibi mükemmel bir hedefle girdikten yaklaşık üç yıl sonra havlu attı. Şu an ülkemizde sadece kişisel ve kurumsal bilgisayar satışı ile ilgileniyor. Bu arada Çinli üreticinin yaşadığı bu başarısızlık nedeniyle hem sektörde hem de son kullanıcı tarafında büyük bir hayal kırıklığına da neden olduğunu düşünüyorum. Sektörde Lenovo markasına güvenerek kişisel kariyerlerini veya şirketlerinin gelecek planlarını yeniden yapılandıran birçok kişi ve kurum zor günler yaşadı. Son kullanıcılar da para verip satın aldıkları Lenovo markalı cep telefonları ile kendilerini aldatılmış hissetiler. Bugüne kadar Lenovo marka cep telefonu kullananlardan “Bir daha Lenovo markalı bilgisayar da almam, kimseye de önermem” diyen o kadar çok okur şikayeti aldım ki cep telefonu tarafında yaşanan karmaşanın bilgisayar satışlarını da olumsuz yönde etkileyeceğine eminim.

Diğer Çinli marka Huawei ise bence artık global bir marka ve benim gibilerin “Çinli cep telefonu üreticisi” tanımlarının dışında kalıyor. Huawei artık Apple ve Samsung’a meydan okuyan bir teknoloji devi.

Rekabet iyidir

Her şeyden önce pazara yeni bir cep telefonu markasının daha girmesi rekabeti arttıracağı için hepimiz için iyidir diye düşünüyorum. Yani tüketicinin önündeki seçenekler artar. “Satış ağı” diye isimlendirebileceğimiz ithalatçıdan satış noktasına ulaşan sistem daha fazla insana ihtiyaç duyar ve istihdam sağlanır. Diğer markalar satış stratejilerini yeniden gözden geçirmek zorunda kalır ve bu süreç fiyatlara yansır, ekonomi canlanır.

OPPO özelinde konuşacak olursak sektör şu an Çinli markanın ekonomiyi fazlasıyla canlandırdığı dedikodularıyla çalkalanıyor. Herkes OPPO’nun Türkiye için ayırdığı tanıtım bütçesinin büyüklüğünü anlatıyor, Çinli bir markanın nasıl bu kadar harcama yapabildiğinden bahsediyor.

Çünkü OPPO hem ilk etapta satmaya başladığı üç farklı cep telefonu için hem de marka bilinilirliğini arttırmak için yoğun mesai harcıyor. Bu eforun karşılığını da bir an önce satışlarda görmek isteyeceklerdir. Ancak 4.999 TL fiyatla satılan OPPO RX17 Pro’nun Türkiye şartlarına göre çok da ekonomik bir seçim olduğunu söylemek mümkün değil. Bence bu fiyatla markanın ülkemizdeki işi çok kolay olmayacak. Ancak aynı cihazın bugün İngiltere’de de 550 Sterlin fiyatla satıldığını unutmamak lazım. Bugünkü kurla 3.800 TL olan fiyata ülkemize özel vergilerin eklenmesi durumundaysa 4.999 TL’lik fiyatın Türkiye özelinde pahalı olmadığını anlayabiliyoruz.

Tüm bunlardan çıkan sonuç bence OPPO’nun ucuz bir Çinli telefon üreticisi olmadığı ve OPPO’nun rekabeti fiyat anlamında yapmayacağıdır. Üst segmentteki rekabet de Apple, Samsung ve Huawei arasında geçtiği için OPPO’nun işinin bir hayli zor olacağını düşünüyorum.

Distribütöründen satıcısına kadar tüm OPPO Türkiye ekibinin bu zorlu mücadele için hazır olduğunu düşünüyorum. Aksi takdirde ikinci bir Lenovo başarısızlığına da şahit olabiliriz. Zaten OPPO’nun Türkiye ofisinde yeterli sayıda Lenovo’nun (ve hatta Huawei’nin) eski çalışanı olduğu için sanırım bu söylediklerime itiraz etmezler.

Rekabet iyidir ve umuyorum ki OPPO şu an piyasadaki tüm markalarla centilmence yarışır. Kazanan da son kullanıcılar olur…