MÜSLÜMANLAR'IN EVRENSEL GÖÇMENLİK HAKLARI

Erol ERDOĞAN 21 Nis 2016

Erol ERDOĞAN
Tüm Yazıları
Ülkesi dışına çıkmak zorunda kalan Suriyelilerin sayısı 5-6 milyonu buluyor. Bunların yüzde 90'ı Türkiye, Ürdün, Lübnan, Mısır gibi nüfusu Müslüman olan ülkelerde yaşıyor. Türkiye'ye sığınanlar 3 milyon civarında.

Ülkesi dışına çıkmak zorunda kalan Suriyelilerin sayısı 5-6 milyonu buluyor. Bunların yüzde 90’ı Türkiye, Ürdün, Lübnan, Mısır gibi nüfusu Müslüman olan ülkelerde yaşıyor. Türkiye’ye sığınanlar 3 milyon civarında. Lübnan’daki Suriyelilerin sayısı 1 milyonu aşarken Ürdün’e göç edenler de 1 milyona yakın. Akdeniz ve Ege Denizi adeta ‘göçmen denizi’ oldu. BM’ye göre dünyada şu an yerinden-yurdundan edilmişlerin sayısı 300 milyon civarında. İnsanlık tarihi yeni bir kavimler göçüne şahit oluyor. Kolay geldiği için ‘göçmen’ desek de, her birinin hikayesi ve hukuki durumu farklı. Sorun büyüdükçe literatür genişliyor. Göçmen, sığınmacı, mülteci; onları tanımlarken sıkça kullandığımız üç kelime. Yerinden-yurdundan olanları yoğunlukla Suriye üzerinden konuşuyor olsak da, 20-30 yıldır Irak, Afganistan, Doğu Türkistan, Bosna, Bulgaristan gibi yerlerden yoğun göçlere şahit olduk. İnsanın isteği dışında yerinden, vatanından, evinden olması büyük bir dramdır. Her şeyi ama her şeyi geride bırakıyorsun. İşini, çevreni, akrabalarını, kazandıklarını, haklarını, hatıralarını, ümitlerini… Üstelik ileride ne olduğunu bilmiyorsun. Bir yola çıkıyorsun hesapsızca, çaresizce. Önceki gün gazetelerin hepsi aynı başlığı atmıştı: 400 Somalili göçmen Akdeniz'i geçerken boğuldu. Her gün Ege’de Suriyelilerin boğulma haberleri geliyor. Son üç yıldır Ege ve Akdeniz’de kaç bin Suriyeli son nefesini verdi, biliyor muyuz? Dağları, denizleri, sınırları, mayınları aşarak bir yere ulaşanların da derdi bitmiyor, başka dertler başlıyor. Sığınılacak bir ev var mı, çocukların gidebileceği bir okul olacak mı, iş-güç ne olacak, güvende olacaklar mı, hayat nasıl sürecek, sağlık ihtiyaçları nasıl karşılanacak?  

Suriyeli göçmenlere yaklaşımlarından anlayabiliriz ki Avrupalı siyasetçilerin çözümleri yok. Seçkinci, kibirli, dışlayıcı karakterlerini o kadar açık ortaya koyuyorlar ki, ellerinden gelse “Suriyelilerin hepsi Ege’de boğulsunlar” diyecekler. Buna yakın şeyler söylüyorlar zaten. Onlardan bazıları göçmenleri taşıyan teknelerin batırılmasını istedi, bazıları da kaçak sığınmacıların sınırlarda vurulmasını talep etti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul’daki İslam Zirvesinde yaptığı konuşmada İslam dünyasının kendi sorunlarını kendilerinin çözmesi gerektiğini ifade ederek emperyalist ülkelere fırsat verilmemesi gerektiğinin altını ısrarla çizdi. Batılı ülkeler seçkinci, kibirli ve modernist zihinleriyle göçmen konusunda insani bir çözüme ulaşmaları zaten mümkün değil. Müslümanlar, tüm eksiklerine rağmen yerinden-yurdundan edilmiş kitlelerin sorunlarını çözmede daha başarılılar, daha vicdanlılar. Topraklarını terk etmek zorunda kalan Suriyelilerin yüzde 90’ının Türkiye, Ürdün, Lübnan, Filistin, Mısır gibi ülkelerde yaşıyor olması bunun delili. Şimdi Müslüman dünya, fiili olarak yaptığını evrensel bir metne dönüştürmeli. Yurtlarından ayrılmak zorunda kalan insanların konut edinme, istihdam, eğitim, evlilik, seyahat gibi haklarını adalet üzerine düzenlenmesini sağlayacak bir beyanname oluşturulmalı. Müslümanların sahip olduğu inanç, medeniyet ve tarihi tecrübeleri buna müsait. Böyle bir metin insanlığa hediye olmanın yanı sıra İslam ülkelerini de mültecilik alanında daha iyi bir noktaya zorlayacaktır. Belki o metinden Batı için de bir ders çıkar.