MESAJ ORTADA

Alican DEĞER 25 Ağu 2016

Alican DEĞER
Tüm Yazıları
Bu harekat kimlere ne mesaj veriyor?

Bu harekat kimlere ne mesaj veriyor? Öncelikle, DAEŞ’e: Kaçınılmaz bir şekilde yenileceksin. Karşında ilk kez adam gibi bir ordu var. Adam gibi bir devlet var. Seni görünce silahlarını bırakıp kaçan, canlı bombalarından yılan, kitlesel katliamlarla bölünmüş bir düşman yok. Bölgesel küçük diktatörlüklerinin kılıç artığı ordu denemeyecek ordular karşısında kendince birşeyler başarmış olabilirsin. Ama artık cami duvarına ......

  • PYD’ye: Türkiye PKK ile yıllardır mücadele ediyor. Terör örgütü tek bir santimetre kare de bile egemenliğini kuramadı. Sen Suriye’deki mevcut durumdan güç alarak, Esed ile anlaşıp, Esed’e düşman olduğu varsayılan Amerika’dan destek alarak egemen bir unsur olamazsın. Oldu bitti ile bir yere varman mümkün değil. Bugün belki konjoktürel olarak ilerliyor olabilirsin. Ama gerçek olan Amerika’nın burada yaşamadığı. Elbet bir gün gitmek zorunda olduğu.

  • PKK’ya: Hangi isim altında olursan ol. Kimle birlikte hareket edersen et, bizim iznimiz olmadan sonuca ulaşman mümkün değil. Dağda eylem yapmakla, yola döşenen mayınlarla belki belli bir eylemsellik içinde olabilirsin. Ama Suriye’nin kuzeyi senin sığındığın dağlara hiç benzemiyor. Kaçacak yerin yok. Bir yanın Türkiye diğer yanın ise düşmanla çevrili.

  • Suriye yönetimine: Ben senin toprak bütünlüğünü destekliyorum. Amacım senden toprak falan almak değil. Ama mevcut durumda buradaki bataklıktan havalanan sinekler benim insanıma zarar veriyor. Bunun bir an önce sonlanması lazım. Senin üç milyon vatandaşın benim misafirim. Onlar senin vatandaşın. Senin vatandaşlarına karşı koruma-kollama görevini ben yerine getiriyorum. Yediriyor-içiriyor-barındırıyorum. O yüzden klasik “Sınır ihlali” nutuklarını bırak. Bu hareketimle senin sınırların içinde kurulacak iki devlete birden başlamadan son vermeyi amaçlıyorum. Biri DAEŞ’in devleti, diğeri PYD’nin ki.

  • Amerika’ya: Belki darbe girişimi öncesi benim üzerimdeki etkin daha fazlaydı. Ama artık senin iki numaranın geleceği zaman bile hassas olduğun konuda harekete geçtiğimi gör. Yani testi artık kırılmak üzere bilesin. Bana rağmen, bölgesel güçlerle iş birliği yapıp zafer kazanmaya çalışman yanlış. Esed’in uçakları Kürtleri bombaladığında Suriye yönetimini uyarıyordun. Şimdi ben DAEŞ ile savaşıyorum. PYD’nin ise yolunun üzerinde duruyorum. Yolunu kestim. Aslında yapacak fazla bir şeyin de yok. 10 bin kilometre öteden, Ortadoğuyu düzenlemeye çalışmaktan vaz geç. Dostlarından bilgi ve destek al.

  • Türk Silahlı Kuvvetleri’ne: İçimizden hainler çıktı. Bizi bölmek, yok etmek istediler. Belki de bugün yaptığımızı engellemek istediler. Ama siz aynı ordusunuz. Değişen birşey yok. Görev yine size düştü. Bu işi yüzünüzün akı ile tamamlayacağınıza eminiz.

  • Kamuoyuna: Biz ne kadar yıpransak da devlet olarak ayaktayız. Evet ordumuz darbe yedi. Ama onlar küçük bir azınlıktı. Şimdi birlik zamanı.

  • Dünya’ya: Burada birşeyler oluyor. Yıllardır farkındasınız. Size uzak zannettiğiniz şey artık sizin de kapınızda. Ben yıllardır, “Gelin birlikte bu sorunu çözelim diye sesleniyorum.” Aldırmıyorsunuz. Ölenler başkaları olduğunda hiç de derdiniz değil. Benim “Birlikte halledelim” çağrımı belki zayıflık olarak gördünüz. Ama şimdi hayatın gerçekleri ile tanışmanın vakti. 

Mercidabık’ın 500’üncü yıl dönümü.

Derdim hamaset yapmak, geçmiş zamanın “Kahramanlıklarına” öykünmek değil. Hamaseti hiç sevmem. Ama ilginç tesadüflerin (Tesadüfse tabii) altını da çizmem lazım. Suriye harekâtının başladığı 24 Ağustos, Yavuz Sultan Selim yönetimindeki Osmanlı’ya Ortadoğu ve Mısır’ın kapılarını açan Mercidabık Savaşı’nın tam 500’üncü yıl dönümü. Savaşın tarihi 24 Ağustos 1516. Yani tam tamına 500 yıl önce. Dabık Ovası’nda karşılaşan ordular Osmanlı ve Memluk.  Savaşın yeri ise neredeyse bugünkü harekâtın yerine denk geliyor. Halep’in kuzeyi. Savaşın sonucu ise zaten biliniyor: Memluk ordusunun ağır kayıplarla yenilmesi. Bu savaşla birlikte Osmanlı Suriye, Lübnan, Filistin ve sonrasında da Mısır’ı aldı. Halifelik İstanbul’a geldi.

Osmanlı Padişahı Birinci Selim. Yani bizim tanıdığımız adıyla Yavuz Sultan Selim hâkimiyetini Ortadoğu’ya doğru yönlendirmesi bölgedeki iki devleti alarma geçirdi. Biri İran, diğeri ise Mısır ve Ortadoğu’ya egemen olan Memluk Devleti. Memluk Hükümdarı Kansu Gavri, İran ile ittifak kurdu. Yavuz, sadece iki yıl önce yine aynı tarihte (23 Ağustos) Çaldıran’da Şah İsmail’i yenmişti. Bunu öğrenen Yavuz, Veziri Azam Sinan Paşa’yı 40 bin kişilik bir ordu ile İran üzerine gönderdi. Sinan Paşa’nın ordusu Diyarbakır’a doğru giderken, Fırat’ı geçmek için Memluk beylerinden izin istedi ancak bu izni alamadı. Üstelik Memluk Sultanı’da Halep’e bir ordu yerleştirdi. Tabii bu durum harp sebebi sayıldı. Savaş fetvası, ünlü din adamı Zenbilli Ali Efendi tarafından verildi.

Memluk Sultanı, Kahire’den bir ordu ile yola çıktı. Bir çok askerin yanı sıra 5 bin kişilik Sultan'ın özel kölemen ordusu da bu yürüyüşe dahil oldu. Ayrıca Suriye’deki bedevi Araplar, Abbasi Halifesi üçüncü Mütevekkil de Memluklularla birlikteydi. Kansu Gavri 9 Haziran'da büyük bir törenle Şam’a girdi; yoluna halılar serilmişti ve Avrupalı tüccarlar etrafa paralar saçmaktaydı. Kansu Gavri ile ordusu bir hafta Şam'da kaldıktan sonra yine büyük törenle yola çıkıp Humus ve Hama üzerinden Halep’e doğru yola çıktı. Yavuz komutasındaki Osmanlılarla, Sultan Kansu Gavri komutasındaki Memluklular arasında muharebe Halep'in bir günlük yol kuzeyinde bulunan Dabık ovasında yapıldı. Osmanlı ve Memluk orduları sayı ve teçhizat bakımından birbirine benzemekteydi. Her iki ordunun da kuvvetleri eşit miktarlarda olup, altmış bin civarındaydı. Ama Osmanlı ordusunun elinde çok iyi kullandıkları ateşli silahlar, özellikle de sahra topları bulunmaktaydı. Osmanlılar; ateşli silahlar, teşkilat, kumanda heyeti, sevk ve idare bakımından Memlûklardan üstündü. Buna karşılık Memlûkların da süvari kuvvetleri meşhurdu ve çok güçlüydüler.

24 Ağustos 1516 sabahı, Osmanlı ordusu hilâl şeklinde bir tertibat aldı. Ordunun merkezinde Yavuz Sultan Selim Han olup, yanında Kapıkulu askeri ve önünde birbirine zincirle bağlı üç yüz top bulunuyordu. Osmanlı topçu ateşiyle başlayan muharebeye, Memlûklar süvari taarruzu ile karşılık verdiler. Muharebe başladıktan iki saat sonra, Memlûklar bozguna uğradı. Öğleden sonra kesin netice alınarak, Memlûk karargâhı, bütün ağırlığı ile Osmanlıların eline geçti. Daha kötüsünün olamayacağının düşünüldüğü bir anda, Memluk sultanı savaş alanında öldü ama cesedi bulunamadı. Mercidabık’ta kazanılan zafer, Osmanlı’ya dini, siyasi, askeri, iktisadi pek çok fayda sağladı. Hilafetin Osmanlı Hanedanı’na geçme yolu açıldı.

Savaş fetvası

Mercidabık Savaşı’na Memluklular da Müslüman olduğu için fetva alınarak çıkıldı. Fetvayı veren ise devrin ünlü dini alimlerinden Şeyhülislam Zenbilli Ali efendi idi. İki tarafta da savaş hazırlıkları başlayınca Yavuz Harb Divanı’nı topladı. Yavuz, Zenbilli Ali Efendi’den “Müslümanlara işkence ve eziyet edip, Eshab-ı kiram ve Ehl-i sünnet alimlerini kötülüyenlere karşı sefere giderken buna mani olmak isteyen Müslüman bir devlete karşı girişeceği zaferin meşruluğuna dair” fetva istedi. Zenbilli Ali Efendi, Mühhidlere (Sapıklara) yardım eden cezalandırılır diyerek Yavuz’un istediği fetvayı verdi. Sultan Memluk seferini böylece dini açıdan da meşrulaştırmış oldu.