​ENDİŞELİ BATILILAR

Ekin GÜN 16 Kas 2016

Ekin GÜN
Tüm Yazıları
"Endişeli modernlerin" artık "panik modern" olduğundan dem vuruyordu.

Bir zamanlar Binnaz Toprak adında bir profesör vardı.

Bu hanımefendi Aydın Doğan’ın gazetelerinin birinde köşe yazarlığı yapıyordu, daha sonra da CHP’den milletvekili olmuştu.

Ara ara da televizyonlara çıkıyor, “modernlerin” endişeli hallerinden bahsediyordu.

Hatta öyle ki ilerleyen zamanlarda siyaset bilimi literatürüne “endişeli modern” kavramını sokacaktı.

Pek bir endişeliydi bu hanımefendi.

Nedeni ise; dindarlarla Kemalistlerin eşitlenmesinden duyduğu rahatsızlığı “Türkiye din devletine doğru gidiyor” diyerek endişeli endişeli anlatıyordu.

“Modernlikten” kastı da muhtemelen Nişantaşı’nda yemek yemek, Caddebostan sahilinde yürüyüş yapmak, Bebek’teki kafelerin birinde kahve içmek olarak algıladığından kuşku yoktu.

Daha sonra kayboldu gitti.

Şimdi esamesinin bile okunduğu söylenemez.

Hatta şu sıralar ne işlerle meşgul diye Google’da bir tarama yapayım dedim ve gördüm ki CHP’nin parti meclis kadrosuna adını yazdırmış.

Bir de Mart 2016 tarihli eski röportajına rastladım.

“Endişeli modernlerin” artık “panik modern” olduğundan dem vuruyordu.

Şimdi sorsalar herhalde Binnaz Hanım’a şu meşhur “endişeli modernler”, “manik depresif modernlere” dönüşmüştür.

Geçtiğimiz hafta Trump ABD seçimlerini kazanınca Batı’yı da bir endişe hali aldı.

Batı’dan deyim yerindeyse dakika farkla endişe belirtici açıklamalar geliyor.

Trump’ın seçimi kazanmasından ötürü ilk endişeli açıklama Almanya’dan geldi.

Hani şu FETÖ’cü Can Dündar’ı Cumhurbaşkanı katında ağırlayan, Türkiye’nin mücadele ettiği tüm terör örgütü mensuplarına sahip çıkan, iadesini istediğimiz PKK’lıların bir tanesini dahi vermeyen Almanya.

Terör örgütlerine sahip çıkmak, onların propagandistlerini Cumhurbaşkanı seviyesinde ağırlamak “endişe verici” olmuyor da son derece demokratik bir seçim sonucu halkın oylarıyla seçimden galip çıkan bir liderden ötürü “derin endişe” duyuyorlarmış.

Hatta bunu “ağır bir şok” olarak değerlendiriyorlar.

Haliyle Alman medyası tıpkı Amerikan medyası gibi Hillary Clinton’u şişirmekle meşgulken halk tek tuşla Alman medyasını da afallattı, Amerikan medyasını da.

Angela Merkel’in hemen seçimin başında Clinton’a selam çakmasından anlayacağımız gibi Clinton’ın seçileceğinden pek emindiler.

Ama sonuç öyle olmadı.

Sadece Almanya mı?

Pek tabi ki değil.

İsveç’te şoka uğrayan ülkelerin başında geliyor, onlar da Trump’ın seçilmesini “endişe verici” olarak karşıladı.

Ve en sonunda bu “endişe senfonisi” orkestranın maestrosu Birleşmiş Milletler sahneye çıktı ve onlar da sonucu “endişeyle karşıladıklarını” belirtti.

Zaten Fransa Cumhurbaşkanı Hollande sıcak sıcağına seçim günü duymuş olduğu o büyük “endişeyle”, Trump’ın seçilmesini “belirsizlik sürecinin başlangıcı” olarak değerlendirmişti.

Anlayacağınız Batı’da pek bir endişe hâkim.

Haliyle Batı’nın hepimizi memnun edecek bu endişeli hallerini doğal karşılıyoruz, çünkü beklemedikleri bir sonuçla karşılaştılar.

İngiltere’nin BREXIT kararından sonra beklemedikleri ikinci sonuç oldu bu.

Dolayısıyla yerleşik düzendeki rahatları biraz da olsa bozulmuş oldu, az da olsa tıkır tıkır işletecekleri küresel hesapları sekteye uğradı.

Sadece onlar değil, durum solcular için de pek farksız.

Meşhur solcu teorisyen Alex Callinicos bile Trump’ın seçim zaferini değerlendirdiği makalesinde eminim kendisi bile ne dediğinin farkında değil.

E bu işler sadece “Ciao Bella” söylemekle olmadığı için Callinicos sermayenin Trump’tan rahatsız olduğunu ama solcuların da rahatsız olduğunu belirtiyordu.

Anlaşılan onu da bir endişe kaplamış, pek çaktırmıyor ama hem sermayenin hem de solcuların rahatsız olduğu bir sonuç nasıl oluyor; lafı evirmiş çevirmiş ama bir türlü cevap bulamamış.

Bulamadığı cevap aslında halkların ufaktan ufağa yerleşik düzenlere karşı çıkmasında saklı.

BREXIT’de öyleydi, Trump’ın seçilmesi de öyle; bunların hepsinin bize gösterdiği işaret artık klasik ezberlerle Yeni Dünya’nın okunamayacağını ve küresel hesaplarla “süper güçlerin” nihai sonuca o kadar da kolay erişemeyeceğini gösteriyor.

Onun içindir ki Binnaz Hanım’ın “endişeli modern” halleriyle, Batı’nın “endişeli ağır şok” hallerinin arasında pek bir fark yok.

Binnaz Hanım kendi mahallesinin ezdiği dindarla eşitlenmekten rahatsızlık duyuyordu, Batı’da halkların üzerinde oynadığı hesapların o kadar da kolay bir şekilde tutmayacağını idrak etmesinden ve ezmiş olduğu kesimlerle eşitlenme yolunun açılmasından ötürü rahatsızlık duyuyor.

İki zihniyette ezberlenmiş yerleşik düzenlerini kaybetmekten ötürü büyük bir “endişe” içindeler, iki zihniyette halkı hesaba katmadıklarının yeni yeni farkına varıyorlar.

Fukuyama’nın tezlerinin çökeli çok olmuşken, devletler kendi içine kapanırken ulus devletin bittiğine dair yapılan anlatımlar da kendini La Fontaine’den hikâyelere bırakıyor.

O sebepten olacak ki Trump’ın seçimi kazanmasına değil ama bu yerleşik düzenin az da olsa çatırdamasına, ezberlerin yıkılmaya başlamasına, dünyayı ahı gitmiş vahı kalmış tezlerle artık okumanın mümkün olmayacağına sevindik.

Varsın bazı “objektif” muhabir ve analizci budalalar bunu anlamayıversin.

Onların da “endişelerini” bilmiyor değiliz.