DÜŞMANINA AŞIK PYD

Alican DEĞER 26 Ağu 2016

Alican DEĞER
Tüm Yazıları
Ortadoğu gerçekten ancak içinde yaşanılarak anlaşılabilecek bir coğrafya. Anlaşılabilecek derken, tahmin edilebilir anlamında kullanmıyorum, tahammül edilebilir demek istiyorum.

Ortadoğu gerçekten ancak içinde yaşanılarak anlaşılabilecek bir coğrafya. Anlaşılabilecek derken, tahmin edilebilir anlamında kullanmıyorum, tahammül edilebilir demek istiyorum. Bir Ortadoğulu, yaşananları görünce ancak, “Normal. Burada böyle” diyebilir. Başka coğrafyaların insanları ise olanlara inanamaz. Yıllar önce Amerikan Başkanı Ronald Reagan Ortadoğu ile ilgili bir sorunun nasıl çözülemediğini bir fıkra ile anlatmıştı:

Ortadoğu’da bir nehrin kıyısında bir akrep ile kurbağa karşılaşmışlar. Akrep kurbağaya yalvarmış: “Ne olur beni sırtına al, karşıya geçir” diye. Kurbağa cevap vermiş: “Hadi oradan, sen beni nehrin ortasında sokar öldürürsün.” Akrep sözleriyle ikna ediciymiş: “Niye sokayım ki, seni sokar öldürürsem, ben de nehirde boğulurum.” Bu durum kurbağaya makul gelmiş. Akrebi sırtına almış, gürül gürül akan nehirde karşıya doğru yüzmeye başlamış. Derken yolun ortasında akrep kurbağayı sokuvermiş.

Kurbağa acı ve şaşkınlık içinde: “Ahhh. Beni niye soktun ki bak şimdi kendin de öleceksin.” Akrep, kollarını havaya kaldırmış: “ NE YAPIYIM. BURASI ORTADOĞU.” PKK’nın yurtdışında yayın yapan televizyon kanalına baktım. Haberleri veriyordu. Derken bir alt yazı gözüme çarptı. Türkiye destekli Özgür Suriye Ordusu Cerablus’u ele geçirdi ya. Bu operasyon sırasında ilk etapta 49’da DAEŞ militanının öldürüldüğü duyurulmuştu. Altyazıda geçen bilgi aynen şöyle:

“Türkiye’ye bağlı çeteler Cerablus’ta 45 sivili öldürdü.” Ulan artık izan da kalmamış. Siz daha düne kadar, bırak dünü, halen, bu DAEŞ ile savaş yapmıyor muydunuz? Kendinizi bunlardan zor kurtarmamış mıydınız? Bunlarla düşman değil miydiniz? Ne oldu da şimdi DAEŞ’liler “Sivil” oldu. Türkiye nefreti bu kadar mı gözünümü kararttı? Türkiye destekli güçler yerine DAEŞ’i mi tercih ediyorsunuz? Belli ki tercihiniz bu yönde. DAEŞ ile savaşıyorsunuz, ama bir yandan da DAEŞ’e ihtiyacınız var. Çünkü farkındasınız ki DAEŞ sizi “Anlamlı” hale getiriyor. DAEŞ yoksa, bir terör örgütüsünüz,  DAEŞ varsa, “İnsanlığın kurtarıcısı” di mi? Peki sorum şu, DAEŞ, PYD’yi bu kadar anlamlı hale getiriyorsa, PYD ve dolayısıyla PKK, DAEŞ’in tümden ortadan kalkmasına izin verir mi? Bence vermez. DAEŞ’e karşı savaşın bu kadar ağırdan alınması, Menbiç’in aylarca süren planlar ve harekatlardan sonra temizlenmesi hep bu yüzden. Cerablus 12 saatte alınırken, neden Menbiç aylar sürdü dersiniz.

PYD’nin bu işi olabildiğince ağırdan almasından olabilir mi? Çünkü bir yandan uluslararası meşruiyetlerini sağlamaya çalışırken şimdi birden bire seni var eden düşmanını neden yok edesin ki? Başka türlü Amerika’dan, Almanya’dan destek almanın yolu var mı? Başka türlü sana silah sevkiyatı yapılabilir mi? Tamam, belki senin tarafından bakınca Türkiye ve onun desteklediği ÖSO güçleri hayalini kurduğun işgal planını engelledi. Ama bu DAEŞ sevgisi nereden çıktı? Hiç olmazsa gizli gizli sev. Ortalığa açık etme.

Biden, Fetullah Gülen ile komşu çıktı

Amerika’nın iki numarası geldi ya. Bir sürü önemli açıklama yaptı. Gerçekten önemli açıklamaları dinlerken benim gözüm onun vücut dilindeydi. Sesi ve tonlaması berbat simultane ile bozulsa da, vücut dili çok netti. Beni etkiledi açıkçası. (Belki de alışmadığım için) Türk politikacılarında görmediğimiz bir üslup. Öncelikle çok samimi bir görüntü çiziyordu. Rahattı. Jestleri mimikleri yerindeydi. Geliş amacı bir anlamda “Türkiye ile Birleşik Devletler arasındaki gerilimi” yok etmeye çalışmaktı. Belli ki geliş amacına uygun davranıyordu. Sözleri ile Türkiye’nin tezlerine destek verdi. Ama sonuçta aslında Fetullah Gülen’in neden iade edilmediğinin, edilemediğini anlattı. Bunu düz ve ciddi bir üslup ile söyleseydi, bu kadar etkili olmazdı ve tepki de çekebilirdi.

Öncelikle bizi övdü, yaşadıklarımıza üzüldüğünü söyledi. Ama sonuçta istediğimizin yapılamayacağını (En azından bu konuda ve şimdilik) anlattı. Suriye harekatına da açık omuz verdi. Belki aslında, en önemlisi de buydu. Ben de bu yukarıdaki paragrafları yazmak için internete girdim ve kabaca bir hayatını okuyayım dedim. Birden ilginç bir tesadüf fark ettim. Joe Biden 1942 Pensilvanya doğumlu. Yani anlayacağınız şu anda Fetullah Gülen ile komşu bir kentte doğmuş. Biden’in doğduğu kent, Scranton, Fetullah Gülen’in kaldığı Saylorsburg’a sadece ve sadece 49 mil uzaklıkta. Yani kabaca 75-80 kilometre. Araba ile 45 dakikada gidilebiliyor. Amerika’nın büyüklüğü dikkate alındığında, bu köşedeki bakkal gibi yakın sayılır. Tabii ki bu tesadüfün hiç bir anlamı yok. Ama yine de komik bir tesadüf sayılmaz mı? 

Parayı mı daha çok seviyorsun Fetullah Gülen’i mi?

Küçük çocukları zor duruma düşürmek için sorulur: “Anneni mi, babanı mı daha çok seviyorsun?” diye. Zavallı çocuk kızarır bozarır. Sonunda, “İkisini de” der. Ama soran ısrarcıdır: “Hayır, birini söyleyeceksin” dediğinde, zavallı çocuğum perişan olur ya, işte tam da böyle. Şimdi soru: Hakan Şükür, parayı mı yoksa “Hoca”sını mı daha çok seviyor? Şimdilerde moda, “Fetullah Gülen’in ayağının turabı olam” söylemini bırakıp,  FETÖ’ye küfür etmek. Bir sürü iş adamı, mallarına el koyulunca bir anda bağırınmaya başladı.

Aslında bu mallara el koyma durumu başlarda benim garibime gitmişti. Çünkü “Adam terör örgütü desteğinden hapse giriyor, mal ne ki?” diye düşünmüştüm. Sonra birden fark ettim ki, aslında bu işi yapan gerçekten bu adamları tanıyormuş. Bu adamlar paralarını o kadar seviyorlarmış ki Hoca’larını falan satıveriyorlarmış. Akın İpek, aylar sonra, “Hocamın bir gülüşü için tüm mal varlığım feda olsun” lafını kendisinin etmediğini açıklayıverdi. Ama daha önce iddia ettiği gibi kendisi söylememiş bile olsa, ret etmeyerek sahiplenmişti.

Şimdi de Hakan Şükür bu kervana katıldı. Anlaşılan Hakan Şükür kazandığı serveti, babasının üstüne mal mülk alarak korumaya çalışmış. Yoksa adamcağızın 200 milyon liralık mal alacak halimi var? Belli ki oğlu almış. Bu mallara el koyuluverdi. Ama bildiğim kadarıyla Hakan Şükür’ün kardeşi de var. Allah gecinden versin, ileride kardeşi Gökhan Şükür ile bir miras sorunu yaşamasalar bari. Amerika’ya kaçan Hakan Şükür, sosyal medyada bir açıklama yaparak FETÖ’nün karşısında olduğunu açıkladı. Ailesinden kimsenin FETÖ ile ilgisinin bulunmadığını iddia eden Şükür darbe girişimi lanetledi ve şehitlere rahmet diledi Hakan Şükür bir yandan böylesi bir açıklama yapıyor ama ilk iki harfe dokunamıyor. “Ne demek ilk iki harf?” diyeceksiniz. FETÖ bildiğiniz gibi “Fetullahçı Terör Örgütü”nün kısaltması. İlk iki harf, yani “F” ve “E” Fetullahçı demek. Hakan Şükür öyle  “FETÖ’ye karşıyım” diyerek laf oyunu yapmaya çalışmasın. Bu kadar laf ederken, “Muhterem Hocası”nı da dahil etmeli. Bir yandan bu yazıyı yazıp bir yandan da için için gülümsüyordum. Hayır, Hakan Şükür’e değil. Garibim solcular aklıma geldi. Binlercesi “Örgüt üyeliği”nden içeri alındı. Hiç birinin malına el koyulamadı. Çünkü zaten el koyacak bir malları yoktu.