''DÜMDÜK'' DEMOKRASİ. FACEBOOK DEVLETİ

Alican DEĞER 13 Nis 2016

Alican DEĞER
Tüm Yazıları
Amerikanın nüfusu 319 milyon. Çin'in ise 1.3 milyar. Facebook kullanıcılarının sayısı ise 1.6 milyar.

Amerikanın nüfusu 319 milyon. Çin’in ise 1.3 milyar. Facebook kullanıcılarının sayısı ise 1.6 milyar. Tek başına bir internet uygulaması dünyanın en büyük bir ve ikinci ekonomileri kadar kişiyi kapsıyor. Üstelik sadece bir tuşa basarak bu 1.6 milyar kişiye her istediğini iletebiliyor. Diyelim ki Facebook bir devlet olsun. Yöneticileri sadece 5 dakika süren bir seçimle belirlenebilir. Seçilenler öyle bitmek tükenmek bilmez basın toplantıları, resmi açıklamalar ile uğraşmaz. Bir düzenleme mi yapılacak, bir yasa mı çıkarılacak? Bas bir tuşa doğrudan halka sor. Online olarak oylamanın sonucunu göster.

İşte sana “Doğrudan demokrasi”

Bir ara İngiltere’de bir yerel seçim görmüştüm. Mahallelerde insanlar belirli yerlere gidiyor, bir bilgisayar gibi aletle sadece oy vereceği partinin tuşuna basıyordu. Ne kağıtla, ne sayımla uğraşılıyordu. Bildiğim kadarıyla Amerika’da da bazı yerlerde böyle bir uygulama var. Şimdilerde gündem anayasa ya. Hepimizin  kimlik numarası gibi bir internet imzamız olsa. Girip doğrudan oy kullansak. Şimdilik yasal bağlayıcılığı olmasa da  kanaat belirtmiş olsak. Kısacası “Vekilleri” aradan çıkartıp doğrudan “Asiller” olarak duruma el koysak. Hadi “Üst yapı” kurumlarıyla ilgili halka güvenmediniz diyelim. Bari yerel uygulamaları soralım. Yol mu yapılacak, baraj mı? Hemen cevabını alırız.  Temsili, yani vekiller aracılığıyla sürdürülen demokrasi ucu taa eski Yunan’a dayanan 2500 yıllık bir süreç. Artık başka bir dünyada yaşıyoruz. İnternet devrimi zaten kitlelere en azından düşündüklerini söylerek sisteme katkıda bulunma şansı veriyor. Eminim bunun bir adım sonrası “Katkı” vermek yerine “Karar” vermek olacak.

Babam ve oğlum

Benimle babam arasında 30 yaş bulunuyor. Benimle oğlum arasında ise 27. 1935 doğumlu olan babamın çocukluğu ile 1965 doğumlu olan benim çocukluğum arasında hiç bir fark yok. Aile arşivinde babamın “Ekmek karnesi”ni  görmüştüm. Ben de “Benzin karnesi”ni yaşadım. Onlar da yağ, gaz, ekmek kuyruğuna girdi, ben de. Babamın çocukluğunda elektrik çok kısıtlıymış. Gaz lambasında ders çalışırlarmış. Ben de gaz lambasını iyi bilirim. Günler süren elektrik kesintilerine öyle dayanırdık. Bir ara Lüks çıkmıştı. Küçük tüplere takılan bir fitilin ateşlenmesiyle ışık verirdi. Adı o yüzden “Lüks” olmuştu. Onun çocukluğunda televizyon yoktu. Benimkinde de. İlk tv gördüğüm zamanı hala hatırlarım. Biz “Regülatör”ün ne olduğunu, nasıl çalıştığını bile biliriz. İkimizin de radyoları lambalıydı. İkimiz de hazır giysi giyemedik. Annelerimiz dikti. İkimiz de bayramdan bayrama ayakkabı aldık. İkimiz de saman dolu yastıkları biliriz. Hallaçları, kalaycıları, bohçacı kadınları, kamyonlardan oluşturulan Migros arabalarını, omuzda taşınan yoğurtları, lahmacunları. İkimiz de akşam Ankara ile konuşabilmek için santralde sabahtan sıraya girdik. “Acil” aramanın daha pahalı olduğunu, “Acil, ödemeli” diye birşey bulunduğunu biliriz. Çaresiz kalınca telefon jetonunu delip ip de bağlarız elbet. Onlar hulahup ile büyümüş, biz “Laklak” adı verilen bir ipe bağlı iki topla. Onlar da topaç çevirdi biz de. İkimizde kalas ve rulman bilyelerinden iki tekerlekli araçlar yapmayı biliriz. Karda nasıl kayılacağını, nasıl çivi oynanacağını, nasıl kuş tutulacağını. İkimiz de havadaki sürüyü indirecek kadar saka gibi ötmeyi, ayakkabılarımız karda ıslanmasın diye naylon sarmayı beceririz. İyi sapan yaparız, çam ağacının taç dalından. İyi de uçurtma. Uçurtmanın kuyruğuna jilet takmak bizim işimizdir. Misket oyunlarında usta olmasak da iyi sayılırız. Benden fazlası babam süt de sağabilir. Bir de benim beceremediğim  futbolu çok iyi oynar (dı) . Biz iyi biliriz, hastanelere gidip saatlerce bekledikten sonra doktoru görememeyi, soğuk kış yağmurları altında İstanbul’un sokaklarında otobüs beklemeyi. Okulda öğrencilere dağıtılan siyah-beyaz unları, süt tozlarını, Marshall yardımlarını. Bit salgınları yaşadık çocukluğumuzda. İkimizin de üzerine sonraları son derece kanserojen olduğu ortaya çıkan DDT sıkıldı. Çiftalan linyitinin nasıl yakılabileceğini, koca koca parçaların balta ile nasıl kırılacağını, kömürün yarısından fazla çıkan külün nasıl bahçenin bir köşesinde tepe yapılacağını öğretebiliriz. Veya delikanlılık günlerinde bir pavyonda dayak yemeyi. Karakolda sabahlamayı. Dediğim gibi babamın doğumuyla, benim doğumum ve gençliğimi geçirdiğim zaman arasında 45 - 50 yıl var. Hemen hemen ikimizin de çocukluğu aynı. Oğlum ise 1992 doğumlu. Yukarıda saydığım onlarca maddenin hiç ama hiç birisini bir an bile yaşamadı bile. Benim çocukluğum ile babamın çocukluğu aynı iken, benim çocukluğum ile oğlumun çocukluğu arasında 30 yıl değil adeta 200 yıl var. Bizim çocuklarımız ne kadar şanslı ki, şimdi nostalji ile hatırladığımız ancak yaşarken hiç de güzel olmayan bir sürü şeyi atladı. Diyeceğim o ki, ne kadar eleştirsek de Türkiye’de iyi şeyler oluyor. Eleştirmek istedikten sonra, daha iyisinin olması gerektiği babında bir sürü madde sıralayabilirim. Onun yerine gündelik yaşamımızda nelerin değiştiğini hatırlatmak istedim kısaca. Çetin Altan’ın dediği gibi, “Enseyi karartmamak lazım”

Savaş tazminatı olarak “Eroin”

Almanya, Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıktığında sonraları İkinci Dünya Savaşı’na yol açacak bir çok savaş tazminatı ödemek zorunda kalmıştı. Bu tazminatlardan biri neydi biliyor musunuz? Asprin ve eroinin patent hakkının üzerindeki Bayer tekelinin kaldırılması. Yani isteyen herkes tarafından üretilebilmesi. Savaş alanlarında özellikle organ kayıplarında yaralı askerler çok acı çekiyordu. Morfin gibi ağrı kesiciler, bu acıları dindirmeye yetmiyordu. Eroinin üretilme amacı işte buydu. Daha etkili bir ağrı kesici bulunmalıydı. Bu amaçla Asprin’in üreticisi olan Bayer çalışmalara başladı. Felix Hoffmann adlı kimyager afyon sakızının doğal türevi olan morfine benzeyen fakat ondan daha az bağımlılık yaratan kodeini elde etmeye çalışıyordu. Fakat ortaya çıkan şey kodein değil, morfinden üç kat etkili olan eroindi. Bu madde 1898’den 1910’a kadar bağımlılık yapmayan morfin ismiyle pazarlandı. Ayrıca çocuklar için öksürük ilacı olarak satılmıştı. Eroin karaciğerde parçalanarak morfine dönüşüyordu. Şirket bu durumu atlamıştı. Veya açıklamamıştı. Bu yüzden eroin bir süre morfin bağımlılığı ilacı olarak da pazarlanmıştı. Sonrası bildiğiniz süreç. Eroinin korkunç bir ilaç olduğu ortaya çıktı. Çok yüksek bağımlılık yapıyordu ve ölümlere yol açıyordu. Tüm dünyada yasaklandı. Bilim her zaman iyi şeylere yol açmıyor değil mi?