DOĞURDUK DİYE ÖMÜR BOYU ÇEKECEK MİYİZ?

Funda ÖZKALYONCU
Gerçekten de doğurduğun andan itibaren çocuğunun her türlü derdini çekmek için kalbinle mukavele yapıyorsun.

Canımın Müge Anlı'sı.

"Aaaa yeter artık, bu ne ya, doğurduk diye ömür boyu çekecek miyiz yani.

Annen gelmiş gözü yaşlı, ağlıyor kadın endişe içinde sesini duymak için bekliyor, annen borçlarını da ödemiş, daha ne istiyorsun kadın merak ediyor, bir alo demek bu kadar zor mu yani" diyor.

Sinirleniyor.

Programında yaşlı, dünya tatlısı bir anne kayıp oğlunu aramaya gelmiş, acı keder, merak, endişe içinde oturuyor.

Oğlu evli, kripto falan oynamış borçlanmış, bakmış çıkmazda evden haber vermeden çıkmış gitmiş.

Aylar olmuş gideli.

Anne çaresiz kalmış oğlunu bulamıyor, çıkmış gelmiş canımın Müge'sine.

Boynu bükük biçare gelmiş hikayesini anlatıyor.

Malum hemen ihbar telefonu ve oğlu bulunuyor, bir arkadaşı ile beraber yaşıyor. 

Müge'nin muhabiri evin daire kapısını çalıyor, oğlunun arkadaşı açıyor kapıyı.

Evet burada evde diyor, görünmek ve konuşmak istemiyor diyor ve çıkıp annesinin yanına gelecek diyor. 

Müge, tamam anladım da, annesi burada üzülüyor oğlunun bir sesini duysun bu ne eziyet diyor.

Anne oğlunun sesini duyamıyor.

Gerçekten de doğurduğun andan itibaren çocuğunun her türlü derdini çekmek için kalbinle mukavele yapıyorsun.

Memenden akan süt, emeklerin, endişelerin, kalbine sığmayan kocaman sevgin arasında imzalanan karşılıksız bir mukavele.

Süresiz üstelik.

Çocuklar, beni doğururken bana mı sordun der ya.

Biz anneler de seni doğuracağımı sana mı soracaktım demeli aslında.

Dünyanın doğası bu işte, insanlar doğuyor.

Anneler nasıl doğuyorsa, çocuklar da öyle doğuyor.

Analık acizliği diye bir şey var, başka hiçbir acizliğe benzemiyor.

Çaresizliğin yüzünü en iyi bir ananın yüzünde görürsünüz.

Çocuğu ne yaparsa yapsın.

Bana ne diyemez.

Ehh tamam artık gitsin defolsun diyemez.

Artık evladım değilsin hiç diyemez.

Ömürlerinin sonbaharını evlat endişesi içinde geçiren analar.

Geriye alınmayan zamanın içinde, yapma evladım, etme evladım diye ağlaya ağlaya kaybolurlar.

Analık kaderi.

Elde avuçta hiçbir şey kalmayıncaya kadar hep verirler.

Elde kaç gün kaldığını bilmeden, evladının yaptığı her şeye göğüs gererek, vefasızlığı görmemezlikten gelerek yaşarlar.

Anayı sevmiyor, anayı saymıyor, ama ölünce malını mülkünü bekliyor.

Yargıtay yeni bir karar almış.

Anasını babasını aramayan, aile ile ilişkisini kesen evlatlarına miras kalmayacakmış.

Ahhh ahhh.

Hayatlarını sapı kopmuş bir valizin içine sığdırmış analar.

Gözleri yaşlı, gönülleri yaşlı analar.

Sevin ananızı yahu, ne kadar ayıp.

Analarınızın başını omuzuna düşürmeyin.

Bir gün kendi omuzunuzu nelerin beklediğini unutmayın. 

Funda’nın aklındakiler…

… Ajda Pekkan.

Düşmüş, kalça kemiği kırılmış apar topar ameliyata almışlar, şimdi hastanedeymiş haberi ana haberler dahil her yerde vardı.

Evde merdivenden inerken sabaha karşı düşmüş.

Çok geçmiş olsun.

Gazete köşe yazarları yazmış, nazar değdi diye. 

Neden nazar değsin ki.

Düşündüm düşündüm bulamadım.

Kimin gözü değebilir ki?

Dans etmesine laf edilmiş, oynamalarına laf edilmiş.

E çok kötü dans ediyor, abuk subuk oynuyor.

İnsanlar da doymuyor yazıyor.

Bunun nazar ile ne alakası var.

Nazar vardır.

Bilirim ve inanırım.

Benim bildiğim sadece bebeklere nazar değer.

Saçma sapan yazıp durmayın.

Funda’nın aklındakiler…

... Cadılar bayramı, Amerika ve İngitere'den çıkmış, oraların bayramıdır.

Yani bize ait, bizim bayramımız değildir.

Bize ne 

Koskoca gazetenin, köşe yazarı uzun uzun Cadılar bayramında şehirde neler olmuş neler anlatıyor.

Kostümler şahaneymiş, bilmem kimin mekanında şöyle kutlama olmuş, bilmem kimin evin şöyle kostümler giyinmiş falan.

Ben olsam yazamam, utanırım.

Bizim milli ve dini bayramları bellidir.  

Ben demiyorum ki, bu bayramı ne münasebet kutluyorlar.

Kim neyi kutlarsa kutlasın, tuhaf tuhaf kıyafetleri giysin, cadı olsunlar.

Kayınvalidesi tesettürlü, zengin oğlunun karısı, gelini Cadılar bayramı kutluyor coşkuyla.

Bana ne diyeceğim de.

Bana ne olmayan kısım, koca gazetenin köşesinin, uzun uzun coşkuyla kutlanmasını mekan mekan anlatılması.

Ekonomik olarak çok zor durumdayız, mutfakta yangın var, bu kadar tuzu kuru yazı da yazılmaz ki.

Üstelik, uzaktan bakınca ve sizi anlamakta zorluk çekince o kadar berbat görünüyorsunuz ki.