​DIŞA AÇIK ÇOK SEKTÖRLÜ VE ÇOK SERMAYELİ BÜYÜME

Prof. Dr. D. Murat DEMİRÖZ
Tüm Yazıları
Bugün büyüme problemi hakkında kendi görüşlerimi anlatacağım.

Bugün büyüme problemi hakkında kendi görüşlerimi anlatacağım. Tabiî bu konuda bir makalem yok. Küreselleşme ile ilgili bir kitabım var, güncel büyüme ve finansallaşma ile ilgili bir uluslararası makalem var, yine ekonomik büyümenin sektörel etkileri üzerine yönettiğim birkaç tez var. Ancak büyüme teorisi üzerine teorik model olarak sadece Solow Büyüme Modelini dışa açık hale getiren yönettiğim bir doktora tez çalışması var. Ancak yıllardır ilgilendiğim konulardan biri… Bunun sebebi biraz da konjonktür teorisiyle birbirleri ile iç içe geçmiş konular olması olabilir.  Bu yazıda anlatacağım bazı kavramlar büyüme iktisadı haricinde konularda benim çalışmalarıma dayanmaktadır. Ancak formel bir büyüme modeli halinde henüz bir araya getirilmemişlerdir. Bu yüzden buradaki görüşlerimi bir açış peşrevi olarak değerlendiriniz lütfen. Ümit ederim ki bu yazı böyle teorik bir modeli içeren makale veya kitabın başlangıcı olsun.

BÜYÜME PROBLEMİNE GENEL BAKIŞ

Bugüne kadar olan yazılarımda anlattığım büyüme modellerinin ortak noktası (Marx hariç) her kapitalist ekonominin bir doğal büyüme oranı olduğudur. Ekonominin dengeli ve istikrarlı büyüyebilmesi için güncel büyümenin uzun dönemde bu doğal büyüme oranına yakınsaması gerekir. Bu süreci sağlayan bazı modellerde sermaye birikimi arttıkça sermayenin üretkenliğinin düşmesi (Solow – Swan Modeli ve türevleri), bazı modellerde ise kâr oranlarındaki değişime bağlı olarak tasarruf oranını değişmesi (Kaldor – Pasinetti Modeli) idi. Teknolojik değişim ve onun sonucunda ortaya çıkan teknik ilerleme ise büyüme modeli geliştirmemesine rağmen Schumpeter’de ve Romer’la beraber endojen büyüme modellerinde öne çıkmaktaydı. Bütün bu büyüme modelleri (Schumpeter’in ki hariç) ekonomide tek bir sektörün bulunduğu, tek tip bir sermaye ve yine tek tip bir emek kullanıldığı varsayımına dayalıydı. Yine bu modellerde ekonomi dışa kapalı kabul edilmekteydi. 

Bugünkü anlamda küreselleşmenin olduğu ve hükümetlerin aktif bir şekilde kalkınma ve büyüme süreçlerine müdahale ettiği, çok sektörlü ekonomi şartlarında büyüme nasıl modellenir? Öyle durumlar ortaya çıkmaktadır ki, doğal büyüme hızı değişmese de kişi başı gelirde ve kişi başı sermayede ciddi dalgalanmalar olabilmektedir. Kişi başı eğitime aynı miktarda para harcayan ülkelerin büyüme oranları birbirinden farklılaşabilmektedir. Bu farklılıkları nasıl açıklayabiliriz?

Benim ana önerilerim şudur: 1. Sermayenin fizikî sermaye, beşerî sermaye ve altyapı sermayesi olarak üç farklı tipte tasnif edilmesi ve her birinin sektöre spesifik olması. 2. Dış açıkların ve dış borç birikiminin modele dahil edilmesi. 3.Emeğin tanımının sadece basit fizikî emek olarak değil ama farklı sektörlerde beşerî sermaye yoğunluğuna göre artan kullanım oranlarında zihnî emeği de kapsayacak şekilde geliştirilmesi. Bunlar ana önerilerim. Bu, basitçe ifade edilecek olursa, dışa açık çok sektörlü karma bir ekonominin birden fazla farklı doğal büyüme oranı üretebileceği bir modelin temel varsayımlarıdır. Ancak önemli bir nokta da kentsel iktisat alanındadır. Günümüzde hızlı ve istikrarlı büyüyen ve daha fazla kişi başı refah üreten ekonomiler dengeli bir şehirleşme süreci olan ekonomilerdir. Bu açıdan büyüme sürecinin nasıl gelişeceğini belirleyen faktör sadece toplam milli ve sektörel sermaye ve servetin ne hızla biriktiği değil ama aynı zamanda ülke içinde servet ve sermayenin mekânsal dağılımının dengeli olup olmadığıdır. Bu temel tespitler doğrultusunda kafamdaki modeli açıklayayım izninizle…

BİRBİRİNİ TAMAMLAYAN FARKLI SERMAYE TİPLERİ

İçinde bulunduğumuz çağda üretim süreci eskiye nazaran daha karmaşık hale gelmiştir. Her şeyden önce sermaye farklı tiplerde bulunmakta ve her sektörde birim üretim için farklı her tipten farklı miktarda kullanılmaktadır. Bir örnek verecek olursak bir ameliyathanede kullanılan fizikî sermaye neşter ve benzeri teçhizat, kullanılan çeşitli elektronik makine ve bilgisayarlardır. Ancak burada en önemli faktör beşerî sermayedir, yani cerrahın, uzman anestizistin ve ameliyat hemşiresinin birikmiş bilgi birikimi. Kullanılan alt yapı sermayesi ameliyathanenin kendisi, elektrik, su ve gaz dağıtım şebekesidir. Dikkat edilirse fizikî ve beşerî sermaye yapılan işe göre farklılaşırken, alt yapı sermayesi her iş için ortaktır. Bir kumaş fabrikasında işi koordine eden tekstil mühendisleri ve teknik elemanlar beşeri sermayeyi oluştururken, orada kullanılan dokuma tezgâhları fizikî sermayedir. Altyapı sermayesi ise yine aynıdır: fabrikanın mekânı, elektrik, gaz ve su şebekesi. Bu üç üretim faktörü birbirini tamamlar ve bir birim üretim için her birinden belirli oranlarda kullanım gereklidir. Her sermaye tipi farklı işlerde farklı oranlarda kullanılır ancak altyapı sermayesi bütün sektörlerin ortak üretim faktörü iken fizikî ve beşerî sermaye sadece tek bir sektör için üretilir. Örneğin bir cerrah iktisat hocası olarak neredeyse sıfır verimliliğe sahipken ben bir cerrah olarak sıfır değil negatif verimliliğe sahibim! Mâzallah hastanın ölümüne sebep olabilirim. Benzeri şekilde sucuk üreten makineyi kumaş fabrikasında, dokuma tezgâhını da et kombinesinde kullanamazsınız. Sonuç olarak bir ülkede dengeli bir büyüme gerekiyorsa üç sermaye tipinin her sektörde birbirine orantılı büyümesi gerekir. Ekonominin bütününde de sektörlerin toplumsal ihtiyaca uygun olarak orantılı büyümesi zorunludur. Eğer bir sektörde (örneğin sağlık sektörü) sadece tek tip sermayenin (örneğin dev şehir hastaneleri) aşırı büyümesi gerçekleşirse ama o sektörün işlemesi için gerekli olan diğer sermaye tipleri yetersiz miktarda artarsa (örneğin tıp hekimi sayısı ve modern tıp cihazları üretimi) aşırı büyüyen sermaye tipi atıl kalır (hastaneler inşa edilir ama içinde yeterli doktor ve tıp cihazı bulunmaz). Bu durum kaynakların etkin tahsis edilmediği duruma örnek teşkil eder. Benzeri şekilde bir ekonomide kaynakların önemli bir kısmı tek bir sektöre aktarılırsa (örneğin inşaat sektörü) aktarılırsa, diğer sektörlere ayrılan kaynaklar onların yeterince büyüyememesine sebep olur. Bu dengesiz ve kalıcı olmayan bir büyümeye sebep olur. Buna kısaca sektörel orantısız büyüme adı verilir. 

DIŞ BORÇ VE SERMAYE BİRİKİMİ

Danışmanı olduğum Dr. Barkın Akçayer’in doktora tezinde Solow Büyüme Modelinin dışa açık bir versiyonunu inceledik. Küreselleşme şartlarında küçük ekonomilerin toplam tasarrufları milli tasarruflar artı küresel ekonomiden ithal ettiği tasarruflardan, yani dış borçtan, oluşur. Tasarrufların tamamen -yatırıma dönüştüğü varsayıldı. Bu durumda küçük bir ekonomi yerli tasarruflar artı dış borç kadar yatırım yapabilmektedir. Bu doğal büyüme hızını değiştirmese de kişi başı sermaye ve kişi başı milli gelirin artmasına yol açmaktadır. Ancak kişi başına sermaye arttıkça hem kişi başı dış borç stoku artmakta hem de sermayenin reel getirisi de düşmektedir. Bu yüzden, sermayenin ortalama gelirinin dış dünya faiz oranının altına indiği belli bir kişi başı sermaye ve kişi başı dış borç düzeyine gelindiğinde dış borç alınamaz duruma gelinmektedir. Bu durumda yatırımlar sadece yerli tasarruflarla karşılanacağı için kişi başı sermaye ve kişi başı milli gelir hızla düşmektedir. Biz bunu belli aralıklarla yaşadığımız krizlerde tecrübe ettik: 1994, 2001, 2008, 2018 ve2021-2023 krizi. Dikkat ederseniz bu modelde hem sermayenin ortalama ürünü hem de ortalama tasarruf oranı değişmektedir. Bu model, aynı zamanda, küçük ülkelerin büyüme dinamiklerinin dış dünya faiz oranlarına ve dış dünya likidite hacmine ciddi bir bağımlılık içinde olduğunu da göstermektedir. Bu modeli çok sektörlü küçük bir ekonomi için uygularsak, dış borç stokundaki dalgalanmalar ile sektörel orantısız büyüme arasındaki bağlar kurulur. 

FİZİKÎ EMEK VE ZİHNÎ EMEK AYRIMI

Her çalışan çalışırken emeğini sarf eder. Bunları iki kategoriye ayırabiliriz: zihnî emek ve fizikî emek. Örneğin ben bu yazıyı yazarken klavyeye dokunan parmaklarım ve belli bir süre sandalyede oturmaktan tutulan eklemlerim beni harcadığım fiziksel güç miktarını belirler. Burada harcadığım fizikî emektir.  Ama bu yazıyı yazarken yazıyı herkesin anlayıcı bir dille yazmaya özen göstermem, (bu çok önemli çünkü biz iktisatçılar 100 sayfada anlatılabilecek bir konuyu iki sayfada matematik denklemleri ile anlatabiliriz, dolayısıyla bu çok teknik bir konudur, DMD.), güncel örneklerle anlatmak için planlama yapmam sürecinde harcadığım zaman ve tasarım için sarf ettiğim emek benim zihnî emeğimdir. Her işte fizikî emek ve zihnî emek oranı değişir. Bir yazar çok daha fazla zihnî emek sarf ederken bir temizlik işçisi çok daha fazla fizikî emek sarf eder. Burada önemli olan bir nokta da zihnî emek sarf etmek için belli bir beşerî sermaye birikimi olması gerekir.  Örneğin ben bu yazıyı belli bir bilgi birikimine sahip olmadan yazamam. O bilgi birikimi olmadan ne kadar zihnî emek harcarsam harcayayım, bu yazıyı yazamam. Dolayısıyla üretim süreçlerinde zihni emek ve beşerî sermaye birbirini tamamlar. Toplumsal açıdan baktığımızda beşerî sermayenin üretimi eğitim sektöründedir. Eğitim sektöründe de büyük oranda beşerî sermaye ve zihnî emek kullanılır. Ancak her sektörde farklı beşerî sermaye ve zihnî emek gereklidir: avukat, muhasebeci ve cerrah örneklerinde olduğu gibi.

SONUÇ YERİNE               

Bir ülkenin dengeli ve istikrarlı büyümesi için şu şartlar gereklidir:

1.Fizikî sermaye bir ülkenin uzun dönemde öncelikleri sıralamasına göre sektörlere orantılı bir miktarda dağıtılmalıdır. Bunun için makine teçhizat sanayinde uzun dönemli planlama gereklidir. 

2.Benzeri şekilde beşerî sermaye de uzun dönemde toplumsal ihtiyaçlara göre sektörlere etkin bir şekilde dağıtılmalıdır. Bu yüzden eğitim sektörü de uzun dönemli planlamaya tâbi tutulmalıdır.

3. Alt yapı sermayesi diğer iki sermaye tipindeki planlamayla orantılı olarak büyümelidir. 

4. Bütün bunlar hedeflenirken dış borcun tahammül sınırlarında kalması, bir dış borç krizinin yaratılmamasına özen gösterilmelidir.

5. Bu saydıklarım finans sektörü eli ile piyasa mekanizması tarafından sağlanamaz mı? Mümkün ama pek muhtemel değil. Çünkü bahsedilen süreçler on yıllar sürecek olan süreçlerdir. Finans piyasaları ise kısa vadeli, yani birkaç yıl ileriyi görecek şekilde, çalışır. Bu yüzden ciddi bir planlama yapılması dengeli büyüme için zorunludur. 

Cumartesi Türkiye’nin büyüme problemlerini anlatacağım.