DAEŞ NEYİN FARKINDA DEĞİL?

Alican DEĞER 24 Ağu 2016

Alican DEĞER
Tüm Yazıları
DAEŞ böyle düğünde bomba patlatıp mutlu günümüzü cenazeye çevirmekle ne amaçlıyor? Derdi aşağı yukarı belli.

DAEŞ böyle düğünde bomba patlatıp mutlu günümüzü cenazeye çevirmekle ne amaçlıyor? Derdi aşağı yukarı belli. Ortalığı karıştırmak. İyi de nihai amacı ne? Eğer amacı Irak’ta ve Suriye’de kaybetmesinin intikamını almaksa yeri burası değil. Gider orada patlatır kendini. Eğer amacı Türkiye içinde bir Türk-Kürt gerginliği yaratmaksa yolu bu değil. Çünkü DAEŞ’in farkında olmadığı şey Türkiye’nin bir Irak veya Suriye olmadığı. Ve hiç bir zaman olmayacağı. Bizim kültür DNA’mızda zaman zaman ufak tefek kırılmalar olsa da bir başka etnik veya inanç grubuna toptan katliam yapmak yok. Irak’da Kürtlere veya Şiilere karşı bomba patlatıp belki kendilerince bir Şii-Sünni çatışması yaratabildiler. Şiiler tepki gösterip zaten hazır durumdaki kimi Sünni kitleler DAEŞ etrafında birleşince Türkiye’de de aynısının olacağını zannetmeleri sadece salaklık. Suriye’de belki orada burada kendini patlatıp biraz başarı kazanabildiler ama o oradaydı. Türkiye’yi, yaşama kültürünü, çok uluslu imparatorluk mirasını, Cumhuriyetin getirdiği yönetebilme hakkımızı, ağır darbeler yese de hala ayakta duran hukuk altyapımızı, ne kadar insan katledersen katlet yok edemezsin.

Biz düğünde ve cenazede birleşiriz. Zannediyor musun ki, bir Kürt düğününde bomba patlatıp çoluk çocuk 50’yi aşkın insanı katledince bir Türk-Kürt çatışmasını hızlandırabileceksin? İşte yanıldığın zurnanın zırt dediği nokta bu. Böylesi bir katliamda acılar ortak yaşanır bu topraklarda. Ölenin kimliğine bakmayız. Aynı usülle acı çekeriz, aynı dua ile gömeriz. Böylesi acılar bizi daha da pekiştirir. Ne Maraş-Çorum katliamları, Ne Sivas olayları, ne Gazi Mahallesi provokosyonları. Bu düşündüğünüzü yapamadı. PKK bile başaramadı böylesi bir çatışma çıkarmayı, tam 40 yıldır. Neler yaptı beceremedi. Evet denediler. Ama gördüler ki olmuyor, olmuyor. Ne Türkler Kürt diye mahallelere saldırdı, ne Kürtler, Türk diye komşularına.

Kendinizce yapmaya çalıştığınız şey Türkiye’de amacına ulaşamayacak. Irak ve Suriye’de Kürtlerin daha da bir gaza gelmesine yol açacak. Eğer derdiniz kaybetmenin acısını çıkartmaya çalışmaksa, hayırlı olsun bu yaptığınız kaybetme alemetinden başka birşey değil. Tıpkı, yaptığınız katliamların, kafa kesmelerin, adam yakmaların, sizi aslında yok edecek hareketler olduğunu görmemeniz gibi. Tıpkı kadınları köleleştirmenin, tecavüzlerin sadece size karşı nefret biriktireceğinin farkına varmamanız gibi, bunu da yanlış yorumluyorsunuz. Sonuçta çok büyük bir kısmı çöl olan bir alanda sıkıştınız. Yabancı manyaklardan katılımlar engellendi. Petrol satamıyorsunuz. Mali kaynağınız bitiyor. Kurduğunu düşündüğünüz sistem Hariciler gibi yok olup gidecek. Her geçen gün azalıyorsunuz. Ve kaybedeceksiniz.

Biri sayın valimi evlendirsin lütfen

Ne diyeceğimi bilemedim. İşin saçmalığına mı değinsem, yoksa aşkın çılgınlığına saygı mı göstersem. Olayı biliyorsunuzdur. Kısaca şöyle: Diyarbakır’ın polisten sorumlu vali yardımcısı, FETÖ operasyonundan gözaltında bulunan bir kadın hâkime evlilik teklif etmiş. Sayın vali yardımcım, gözaltındaki hâkim hanımı bir kaç kez ziyaret etmiş. Sonunda da özel bir avukat göndermiş. Avukat, kapalı spor salonunda kadınların tutulduğu bölüme giderek polise, müvekkiline bir evlilik teklifi olduğunu ve yüzük getirdiğini söylemiş. İş, savcıya gitmiş. Savcı da izin vermiş.

Görüşmede avukat, polislerin gözetiminde FETÖ ve KCK soruşturmaları kapsamında gözaltında bulunan onlarca kadının önünde vali yardımcımın gönderdiği kutuyu hâkim hanıma iletmiş. Ama beklendiği gibi olmamış. Hâkim hanım teklifi reddedivermiş. Zaten hakim hanım da bir süre sonra denetimli serbestlikle bırakılmış. En komiği ise haberin en dibindeki bölüm. İddiaya göre vali yardımcım uzun süredir evlilik planları yapıyormuş ve Diyarbakır’da aralarında kamu görevlileri ile bir STK başkanının da olduğu birçok kişiye evlilik teklifinde bulunmuş. Her seferinde de ret cevabı almış. Fotoğrafını gördüm. Vali yardımcım yakışıklı bir adam. Üstelik mevkii çok iyi. Önü açık. Diyarbakır gibi bir yerde 4 yıl vali yardımcılığı yapmak zor iş. İleride muhtemelen vali olur. Eh maaşı da var. Peki, kadınlar neden sayın vali yardımcımın bu tekliflerini reddediyor? Zor bir soru. Bu haberde fikri takip şart.

Muhtemelen sayın vali yardımcım, gözaltındaki hakim hanımın teklifini kabul edeceğini düşünmüş. Herhalde, “Böyle bir evlenme teklifine hayır diyemez. Bana her şartta destek oldu diye düşünür” zannetti. Ama bilmediği bir şeyi sayın vali yardımcıma ben aktarayım. Kadınlar, ne kadar zor şartlarda olursa olsun, vekâleten bir evlenme teklifine asla “Evet” demezler. Hele avukatla yollanana...

Motosikletin tamponu nerededir?

İsrafil Köse. Sevmeyeni yoktu herhalde. Ekmeğini oyunculukla kazanıyordu. İşinin hakkını veriyordu. Yaşayıp gidiyorduk hep birlikte. Ürettiği değer, birçoğumuzdan fazlaydı. Ama bir tutkusu vardı. Motosiklet. Bir trafik kazasının kurbanı oldu. Haberi ilk okuduğumda kazanın detayları belli değildi. Sanki yolda yürürken otomobil altında kalmış gibiydi. İlerleyen saatlerde belli oldu ki, motosikletinin üstündeydi. Motosikleti ile giderken yanından geçtiği bir taksinin kapısı aniden açılmıştı. O da kapıya çarpıp takla atmıştı. Başında kaskı olmasına rağmen kafatasında birçok kırık oluşmuştu. Dün sabaha karşı hayatını kaybetti.

Motosiklet dersi verilirken hocalar sorarlar: “Motosikletin tamponu neresidir?” diye. Kursiyerler motorun çeşitli yerlerini gösterirler. Ama doğru cevap sürücünün alnıdır. Motosikletin tamponu yoktur. Onun yerine sürücünün başı vardır. Gider başı ile vurur. Genellikle de biraz da sürat varsa sonu facia olur. Hız tutkusu, macera isteği, İstanbul’un trafiğinin zorlaması falan filan. Motosiklet kullanımı her geçen gün artıyor. Bir motosiklet sürücüsüne “Çok tehlikeli değil mi?” diye sorduğunuzda aldığınız cevap hep aynıdır: “Yooo. Yıllardır kullanıyorum. Dikkatli olursanız bir tehlikesi yok.” Ama öyle olmuyor işte. Ne kadar dikkatli olursan ol. İşin doğasında olan tehlike gelip seni buluyor. Er ya da geç.