AKADEMİSYENLER GAZETECİ DEĞİLDİR.

Alican DEĞER 01 Haz 2016

Alican DEĞER
Tüm Yazıları
Gazetecilik bir meslektir. Hayatını gazetecilik yaparak kazananların yaptığı. Muhabirlikten başlar, pişe pişe devam eder. Akademisyenlik de başka bir meslektir. İkisi de çileli, bilgi gerektiren ve önemli mesleklerdir. Ama iç içe geçmemelilerdir.

Gazetecilik bir meslektir. Hayatını gazetecilik yaparak kazananların yaptığı. Muhabirlikten başlar, pişe pişe devam eder. Akademisyenlik de başka bir meslektir. İkisi de çileli, bilgi gerektiren ve önemli mesleklerdir. Ama iç içe geçmemelilerdir. Bazı gazeteciler, üniversitelerde ders verir. Ama bu onları nasıl akademisyen yapmıyorsa gazetelerde yazı yazan akademisyenler de  gazeteci olamazlar. Onların formatları değişiktir. Bilgiyi farklı işlerler. İyi veya kötü demiyorum. Ama sürekli köşe yazan bir akademisyen, kendi formatının dışına çıkıyor demektir. Bilgiyi, bilgi işleme tekniğini boş verdiği ortaya çıkar.

Bir gazeteci işini yaparken başka kriterleri gözetir. Gerçeklik algısı farklıdır. Sahadadır. Halkın içindedir. Akademisyen ise biraz yukarıdan bakar. Korunaklı mevzilerdedir. Üstelik işler kötü giderse çekilecek bir başka mecrası da vardır.  Gazetecinin gidecek başka bir yeri yoktur. O yüzden iki meslek grubu da kimi zaman aynı olaya farklı yaklaşır. Aynı konuda farklı kavga eder. Akademisyenler tabii ki gazetelere yazı yazmalı, fikirlerini açıklamalıdır. Ama bunu kendi mesleğinin sorumluluklarını yerine getirerek yapmalıdır. Başka bir disiplinin alanına girerek değil. Üstelik her gün yazarak hiç değil. Türk Basını’nı gözünüzün önüne getirin lütfen. Akademisyen “Gazeteci-Yazarları” bir sıralayın. Sonra son 5-10 yılda yaşananlara bir göz atın. Alt alta topladığınızda ne çıkıyor dersiniz? Ben söyliyeyim, adı üstünde üniversitelerde bilim yapmak için eğitilenler doğrudan sokağa hitap ettiklerinde ya çok uç noktalara savruluyor ya da saçmalıyor. Hepsi böyle demiyorum. Ama geneli bu durumda.

Bir gazetede yazmaya başlayan kimi akademisyen bir süre sonra bilgi aktarımında zorluklar çektiğinde sivrilme yaşıyor. Bilgiden güç alması gerekirken, siyasi polemiklerden, kavgalardan medet umuyor. Ne kadar sivrilirse o kadar dikkat çektiğini fark ettiğinde ise bir felakete dönüşüyor. Artık bir medya starı haline geldiğinde ise aktaracak hiç birşeyi kalmıyor. Üstelik popüler kültür kimilerinin üzerinde eğreti de durmuyor. Ama iki şapka aynı anda taşınmıyor maalesef. Bizim mesleğimiz öyle bir şey ki, hani bir zamanlar sokakta yakalanan her fahişe manken olduğunu söylerdi ya işte tıpkı öyle. Her iki satır yazı yazan, bunu yayınlatacak yer bulan da gazeteci. Bu kadar kolay mı? Ben bir üniversitenin kapısından girsem ve “Bana doçentlik verin” desem ne yanıt alırım?

Bilgiye ulaşmanın bir çok yolu olduğu muhakkak. Ama bilim üretecek olanların, üretim yerine laf salatasını tercih etmesi olağanüstü bir entellektüel kısırlık yaratıyor. Televizyonlar, gazeteler, internet aslında mesleği bilim adamlığı olan ama siyasi tartışmalar yapan insanlarla dolu. Eh siyasetimizin de durumu ortada. Demek ki hiç bir derde deva olunduğu yok. Bilim adamı topluma yön vermek istiyorsa, bunu kitap yazarak yapmalı. Bunu araştırmalar ile yapmalı. Biz gazeteciler olarak bu bilgileri yayınlarız hiç merak etmesinler.

Arap Ahmet, dünyanın ilk siyahi pilotu

Bu pilot bir Amerikan havacısı değil. Amerikalı Afrika kökenliler daha belki beyazlarla aynı okula gidemez, otobüse bile binemezken İzmirli Ahmet Ali Çelikten gökyüzünde uçuyordu. O dünyanın ilk siyahi pilotuydu. Ahmet Ali Çelikten, 1883’te Aydın’da doğmuştu. Bir iddiaya göre  büyükannesi Nijerya’dan köle olarak getirilmişti. Arap lakaplı Ahmet Ali, 1914’te Yeşilköy Deniz Tayyare Mektebi’ne başlar. Fransa’da pilotluk eğitimi için seçilen pilot adayları arasında yer alır. Arap Ahmet bir gazidir. Birinci dünya savaşında bir çok cephede savaşır. Dünyanın ilk siyahi pilotu unvanını elde eder. İzmirli Arap Ahmet, Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Kurtuluş Savaşı’nda da önemli görevler üstlenir. Cumhuriyet döneminde Çelikten soyadını alır ve 1969’da İzmir’de hayata gözlerini yumar. Ailesi de onun açtığı yoldan ilerler. Ailesinden birçok havacı çıkar.

SMS ile gelen kabus

Artık bile bile yalan söylüyorum. Sizin de başınıza gelmiştir. Bir alışveriş yaptınız. Diyelim ki bir pantolon aldınız. Satıcı fişinizi verirken, sanki çok doğal bir şeymiş gibi telefon numaranızı soruyor. Eğer boş bulunup da verirseniz, hayatınız kaydı. Birbirinin peşi sıra SMSler insanı canından bezdiriyor. Artık rasgele bir başka telefon numarası veriyorum. Kendimce bunlarla böyle mücadele ediyorum. (Kim bilir kimin canını yakıyorum). Ama geçmişin hayaletleri peşimi bırakmıyor. Daha önce verdiğim telefonlar yüzünden hayatım kabusa dönüştü. Telefon numaralarımız artık kimlik numaralarımızın yerine geçti adeta. Bu numaralar elden ele listelenmiş satılıyor bile.

Kim bilir kaç kere yeni bir telefon numarası almayı düşündüm. Sonra başka dertler gelecek peşinden diye vaz geçtim. Banka şifresi kilitlenecek, gerçekten beni arayan bulamayacak vs. Üstelik yeni aldığım numaranın temiz olacağının da garantisi yok. Bazı telefonlarda SMS engelleme özelliği var. Olmayanlar için ise hazır aplikasyonlar var. Ama hiç biri doğru düzgün çalışmıyor. Hayatımda bu derece taciz edildiğimi hiç hatırlamıyorum. 

Bu işi nasıl çözeceğimizi bilemiyorum. Güya yasal düzenleme yapıldı. Ama “Bu tür SMS almak istemiyorsanız, falanca numaraya hayır yazıp SMS atın” türü mesajlar adeta küfür eder gibi geliyor. Yapılacak tek şey telefon operatörlerinin belli sayının üzerinde toplu SMS atımını engellemesi. Mesela bir kişi aynı anda beşten fazla SMS atamasın. Bakalım o zaman aynı anda onbinlerce mesaj ile insanlar taciz edilebilecek mi?

Keşke böyle yaşlansam

Yıllar bazı erkeklere gerçekten iyi davranıyor. Gençliğinde tıfıl olan kimilerimiz yaşlandıkça etkileyici bir hal alıyor. Tabii ki kendimden bahsetmiyorum. Konumuz Sean Connery. Bu iki fotoğraf arasında yaklaşık 50 yıl var. Ne olur bir bakın gençliği mi, yaşlılığı mı daha yakışıklı? Veya mobil operatörler bir şikayet birimi kursun. Toplu SMS atılan numaralar engellensin. Artık bunlardan para da kazanamıyorlar nasılsa. Gelirleri asıl başka yerlerden. Ama ne olur bizi bu durumdan kurtarsınlar. Çünkü her ay kira kadar para ödüyoruz onlara.