Önce Sibel Can, şimdi de Seda Sayan…
Önce Sibel Can, şimdi de Seda Sayan… Yaşını küçültmek için mahkemeye başvuran iki ünlü isim. Sibel Can, mahkeme kararıyla yaşını 6 yaş küçültmüş. Eski doğum tarihine göre 53 yaşında olması gereken sanatçının nüfus kağıdında artık 47 yazıyor. Seda Sayan da, Sibel Can'ı örnek gösterip açtığı davada sahneye çıkabilmesi için yaşının 6 yaş küçüldüğünü öne sürmüş.
Sahnelerde, ekranlarda geçen onca yıldan sonra bir kadın orta yaşa geldiğinde neden yaşını küçültmek ister? Yaşları mahkeme kararıyla 50’nin altına düşünce daha cazip iş teklifleri alacaklarını mı düşünüyorlar? Kendilerini daha mı genç hissedecekler? Yoksa, amaçları Azrail’e çalım atıp, yaşam sürelerini uzatmaya çalışmak mı?
İşin şakası bir yana, toplumun çoğunu esir alan ciddi bir hastalığımız var: “50 Sendromu” diyorum ben buna. Yaşın ya da kilon 50’nin üzerindeyse yandın! Kadından beklenen her daim genç, güzel ve sıfır beden olması. İş dünyasında yetenek, iyi bir eğitim, deneyim, yaratıcılık gibi niteliklerin hiçbiri, bireyin aynadaki yansıması kadar değerli ve önemli değil.
İki yıl önce ekibimize sağlık muhabiri arıyorduk. Gelen bir CV’yi hiç unutmuyorum. Üniversiteden yeni mezun bir genç kız, isminin altına şöyle bir not düşmüştü. “Boy: 1.76, saçlar sarı, gözler ela…” Bir an kendimi mankenlik ya da cast ajansı sahibi gibi hissetmiştim. Oysa, ihtiyaç duyduğumuz tek şey, iyi haber yazabilmesi, araştırmacı olmasıydı.
SIFIR BEDEN TAKINTISI…
Genç, güzel ve kusursuz olma baskısının yarattığı takıntı, estetik işlemlere olan talebi de arttırıyor haliyle. Kırışıklıkları, sarkmaları gideren cerrahi ya da ameliyatsız yöntemler kadın-erkek her yaştan insandan rağbet görüyor. Kimi burnundaki kemeri yok etmek, kimi dümdüz bir karına sahip olmak, kimi de zayıflayabilmek için neşter altına yatıyor.
Kişilerin ekranda, sokakta ya da sevgili olarak kolunda sıfır beden kadın görme tutkusu, toplumsal bir histeri halinde giderek geniş kitlelere yayılıyor. Obezite cerrahlarının sayfalarında zayıflama fotoğraflarını paylaşanlara, acımasız yorumlar yapılıyor. 40 kilo vermiş birinin kolundaki sarkmaya laf sokuşturmalar mı dersiniz, kamera açısından dolayı biraz kalın çıkan bacağına “Olmamış. Daha zayıflamalısın” diyenler mi istersiniz!
METABOLİZMAYI HIZLANDIRAN HAPLARIN KALBE ETKİLERİ…
50 kilonun üzerinde olanların “obez”, 50 yaşın üstünde olanların da “yaşlı” diye nitelendirildiği günümüzde, sıfır beden takıntısı yüzünden metabolizmasını hızlandırmak, göbek yağlarını eritebilmek veya selülitlerden kurtulabilmek umuduyla bitkisel çay ve haplardan medet umanlar var. İşte, en büyük tehlike de bu noktada başlıyor. Metabolizmayı hızlandırdığı iddia edilen bu ürünler aynı zamanda kalp ritmini de olumsuz etkiliyor. Kullanan kişilerde ciddi aritmilere yol açarak ölümlere sebep olabiliyor. Sağlık Bakanlığı tarafından onaylanmadan, gıda takviyesi altında piyasaya sürülen bu ürünler aynı zamanda karaciğer, böbrek gibi organların da iflasına yol açabiliyor. Zayıflamak isterken karaciğer yetersizliği ile tanışanların hayatta kalabilmeleri için tek çareleri kalıyor; organ nakli.
Bazıları da dolgunlaştırmak isterken alerjiden şişmiş gibi duran dudakları yüzünden aynalara bakamaz hale gelebiliyor. Bedensel imaja takıntılı bu toplumsal ruh halimiz, estetik ve güzellik sektörü için ciddi bir pazar. Buna bağlı olarak da bireylerin daha genç, daha zayıf görünme arzularını sömüren açıkgözlerin sayısı giderek artıyor. Aman dikkat! Güzellik peşinde koşarken, sağlığınızdan olmayın. Zayıflamak amacıyla bitkisel diye tanıtılanlar da dahil olmak üzere hiçbir hapı veya çayı kullanmayın! Doktor olmayan kişilere botoks, dudak dolgusu gibi enjeksiyonları ise asla yaptırmayın. Bu işlerde en ucuza yapanı değil, en deneyimli uzmanları arayın. Çünkü sağlık ihmale gelmez.