Bugün itibarıyla bakıyorum da bu yazımın içeriğine uygun hal vaziyet hala dört nala yol alıp gidiyor.
‘Toplumsal His Taraması‘ başlıklı bir yazı idi. 2017 yaz aylarında yazmıştım. Neredeyse üç yıl olmuş. Okuyanlar hatırlayacaktır. Halen mevcut köşe yazılarım arasında duruyor. Yazının en son cümlesi de şöyle idi; ‘Velhasılı hisler işte yahu, hisler… Sislisi de var, sissizi de! Sislilere biraz far, sissizlere sizi yar tuttuk. Velhasılı hepsi sizli ve de bizli hislerdi…‘
Bugün itibarıyla bakıyorum da bu yazımın içeriğine uygun hal vaziyet hala dört nala yol alıp gidiyor. Ama o zamanki sisler şimdi ortadan kalkmış olarak! O zamanlar sisli diye hissettiğimiz, öngördüğümüz bazı hususlar artık bugün ‘sissiz‘ ve ‘net‘ olarak görülüyor. Tek farkı bu. Ve yanılmadığıma bir yandan seviniyorum. Bir yandan da üzülüyorum. Çünkü o gün toplumsal olarak hissettiğim ve oraya yazdığım bazı hisler, toplumun bir parçası olduğum için şüphesiz beni de huzursuz eden türdendi.
Maalesef, bu gün itibarıyla ‘takke iyice düştü ve kel de iyice göründü‘. Hatta takkenin altındaki ‘peruğu‘ da uçtu gitti sanki. O derece ayan beyan her şey belirginleşti.
Gene o yazımda ‘Vefasızlık‘ sisli de olsa ortalarda kol geziyor diye bazı olan-biteni de misal vererek, o olaylar üzerinden bu durumu ima etmeye çalışmıştım. Neredeyse tam 3 yıl önce. Çünkü ‘toplumsal his‘ o günlerde bu yönde idi. Kamuoyu da, ben de öyle algılamıştım. Keşke yanılsaydık, yanılsaydım!
Haa, bu günlerde bir şey, çok çok daha belirgin olarak atak yapmış ve öne çıkmış bir hale geldi. Çok konuşulur oldu. Histen de öteye geçti. Artık bir ‘Klasik‘ ve ‘Realite‘ olmuş gibi algılanıyor, kamuoyunda. En kötüsü de bu, ne yazık ki! Kamuoyunda konuşulan o sözcüklere gelince; ‘Vefasızlık, nankörlük, tınlamamazlık!‘
Anadolu’da daha fazlaca, hatta her yerde kullanılan bir deyimimiz vardır; ‘Nankör it, köpek‘ gibi… Yani köpeklere bile yakıştırılmaz bizlerde bu üç sözcükten ilki. O garibim hayvanlar için bile koca bir lekedir. Ayıptır, ‘Vefasızlık‘ sözcüğü. Hal böyleyken kamuoyunun yoğun bir kesiminin, insanların böyle bir vefasızlığı bu günlerde o kadar net algılaması, gündemine alması pek hayra alamet değil. Bundan sonrası için de…
Vefanın karşılığı daha çok manevidir. Parayla, pulla ölçülmez. Menfaat ile de. Bu yaşıma kadar ilk kez bu sözcüğün ruhunun bu denli yaralandığına şahit oluyorum. Üstelik bu sözcüğe ‘halel‘ getirmeye çalışanların ekseriyetinin de bu sözcüğü en fazla dillerinde ‘pelesenk‘ eden kişilerden oluştuğunu hayretler içinde, kamuoyu gibi ben de gözlemliyorum.
Artı, bu vefasızlığı kim yapıyor? Orası boşlukta kalsın. Ben cevaplamıyorum. Okuyucularımız doldursun o boşluğu. Dolduran epeyce çok olacak, bundan da adım gibi eminim. Nedeni açık; okuyucularımızın büyük kısmı kamuoyu dediğim o kesimden, hal böyle olunca bu sorunun cevabını da kolaylıkla verirler. Sadece siyasi açıdan düşünmeyin bunu, halkın arasında da siyasette yaşananlara paralel olarak yaygınlaşıyor bu durum… Unutuluyor, yok sayılıyor, solduruluyor. ‘Üzüm üzüme bakarak kararır‘ misali…
Günümüz gençliği arasında da yaygın, ben hoşlanmasam da bazıları der; ‘yahu Vefa, Fatih'te bir semt adı‘ diye. Sanırım bu son dönemlerde bu deyimi yaptıkları vefasızlıklarla bir nevi tescil ettirdi bazıları. Fatih, Vefa’da bulunan, benim de geçmişte arada-sırada, yolum Vefa Bozacısına düştüğünde ziyaret etmeye çalıştığım ‘Ebu-l Vefa’ Hazretlerinin kemiklerini de sızlatacak bir şekilde…
Yarası olan da; ‘gocunsun‘ artık. Gocunsun, çünkü artık faturada içeriği dolduran kalemler fazlasıyla doldu. Alt-alta koya koya. Kamuoyunda algı bu yönde. Hani ne almışsanız, ne satmışsanız, onun fiyatı, adeti, cinsi, türü, vergisi vb. bilgileri tek tek yazılır ya bir faturada. Kalem dediğim onlar. Her bir tanesinin adına ‘kalem‘ diyorum. Muhasebe ve ekonomi de kullanılan bir terimdir bu. Herhalde artık kesilir!
Alacaklının da aynı bir araç gibi ‘istiap haddi‘ var sonuçta. Yük taşıma haddi. Alacağından dolayı karşı tarafa kredi verme kapasitesi. Kabiliyeti. Aksi halde alacaklı batar büyük zarar görür. Borçlunun bazı şüpheli hareketleri kamuoyunca da anlamlandırılmıyorsa, burada da bir boşluk varsa, ki var. O zaman ikinci faturaya muhtemelen sarkmaz bence artık başka başka kalemler. Borçlunun güven vermeyen hali böyle devam edip, gide-durursa.
Diğer iki sözcüğe gelince, onların üzerinde fazlaca durmuyorum... İlkinin olduğu yerde olurlar. Onlar akrabadır, muhtemelen peşinden gelirler. O yüzden benim gözümde, dünyamda bir yıldız olan bu sözcüğün soldurulmasına gönlüm razı olmadığı için sadece onun (Vefa) üzerinde durdum. Toplumsal birliğimizin, huzurumuzun, mayamızın da vefa ile yoğrulduğunu bilerek. Temel bileşenlerden olduğu için. Bunu iyi bildiğim için.
Dediğim gibi kamuoyu algısı bu yönde. ‘Tınlayan‘ olur veya olmaz orasına karışmam. Ama tınlamayanların faturası gittikçe kabarıyor, aha da buraya yazıyorum. ‘Vefasızlık‘ ardından ‘Sefasızlıkta‘ getirir! Vefasızlar için... Ama er ama biraz geç. Getirir ama. Bu da, bunu bilmeyenlerin, unutanların kulaklarına küpe olsun. Biraz ‘Teşbih‘ biraz da ‘Alegori‘ sanatı kullandık bu yazımızda. Arifleri vardır herhalde, anlarlar. Sağlıcakla kalın.