Yönetilme şekli olarak güdülmeyi seçenler, çobanın çaldığı kavalın sesi gibi, sloganlara o kadar bağımlıdırlar ki, âdeta birer sloganperest olurlar.
Toplumlar, kendilerini yönetmeleri için akıllı insanları seçerler. Akıllı insanlar da, akıllarını iyi ve hayırlı şekilde kullanarak, kendilerini seçen toplumları yönetirler ve gelişmelerini sağlarlar. Ama toplum olmayı becerememiş, toplum olmaya niyeti olmayan, toplum olmak için gayret sarf etmek ya da yaşadıkları toprakları vatan bilmeyip hizmet etmek istemeyenler ise, kendilerini sürü gibi güdecek insanların peşine takılırlar. Bu insan sürüsünü güdecek insanlar da, akıllarını kendi menfaatleri için kullanırlar. Sürüyü gütmek için de sloganlar kullanırlar. Bu sloganlar mümkün olduğu kadar kısadır. Birkaç cümleden oluşurlar ki, akılda tutulması ve tekrarlanması kolay olsun. Sürülerin güdülmesinde tekrar önemli bir unsurdur, çünkü tekrar yalan da olsa bir ifâdenin inanılırlığını arttırır ve sloganın peşinden daha çok kişinin daha uzun süre gitmesini sağlar.
Yönetilme şekli olarak güdülmeyi seçenler, çobanın çaldığı kavalın sesi gibi, sloganlara o kadar bağımlıdırlar ki, âdeta birer sloganperest olurlar. Slogana büyük bir taassupla bağlıdırlar. Sloganda tekrarlanan kelimeleri düşünmeden benimserler. Ama o kelimeler “benim” diyecekleri kelimeler değildir. Kendilerini güdecek biri yoksa, kendi yaptıklarını putlara tapan müşrikler gibi, kendi sloganlarını kendileri oluşturup onların peşinden giderler.
Kendi sloganlarını yaparlar
Kendi menfaatleri için slogan veya aforizma bulamayınca, sloganlarını kendileri yaparlar. Bunu yaparken de belli bir anlam örgüsü ve bağlam içinde söylenmiş sözü, başını sonunu keserek alırlar ve kullanırlar. Bir cümleyi bağlamından kopararak işlerine geldiği gibi, hatta tam zıttı bir anlama gelecek şekilde kullanmaktan çekinmezler.
Bu sloganperestlerin küresel ölçekte de örnekleri vardır. Mesela Karl Marx’ın “Din, kitlelerin afyonudur” sözü slogan hâline sokulmuştur. Marx’ın burada Hristiyanlığı kastettiğini ve Hristiyanlığın bozulmuş ve ruhban sınıfı tarafından kullanılan bir inanç sistemi olduğu gerçeği göz ardı ederek, dünyâda ne kadar din varsa hepsine teşmil ederler.
Bunun örneğini İslâm ilâhiyatındaki en büyük tartışma konularından biri olan hadislerde de görürüz. Kendi fikri olduğu bilinence itibar edilmeyeceği için, bâzı sözleri Hz. Muhammed’in hadis-i şerifiymiş gibi kullananların da bu sloganperest vatansever görünümlülerden, renk olarak olsa da, nitelik olarak farkı yoktur.
Slogan üzerinden vatan sevgisi
Vatansever görünümlülerin en kolay yaptığı riyakârlık, görüntüde vatansever olmaları gibi, sözde vatansever olmalarıdır. Kitap okumayıp, sosyal medyada gördüğü aforizmaları, kendisiyle özdeşleştirip bilgiçlik taslayan ve mâlumatfuruşluğu bilgelik zannedenler gibi, sâdece slogan atmayı vatan sevgisi zannederler. Sosyal medyada paylaşım yapınca, o konudaki sorunun çözüleceğini ve bu çözüme katkı sağladığını zannedenler bile, bunlardan daha dürüsttür. Zira bunlarda söz konusu olan vatan sevgisinin suistimâli ve bu suistimâl üzerinden duygu sömürüsüdür.
Kavgada beleşe yumruk ve tekme sallayanlar gibi, bu sloganların arkasına saklanıp atıp tutarlar. Yâsin Sûresi’ni ezbere bildiği söylenen Abbâsî halifesi Hârun Reşid’in papağanının mâsum tarafı bunlarda yoktur. O papağan bu ezberle kendine hiçbir menfaat edinmezken, sloganperest vatansever görünümlüler, hem maddî hem de mânevî olarak prim yaparlar.
Anlam bağlamından çıkardıkları sözlerden yaptıkları sloganları derleyip kitap diye satanlar olduğu gibi, otomobil camlarına çıkartma, kolye ucu ve bileklik, çay bardağı, kitap ayracı, tişört, bandana, kol düğmesi ve akla gelebilecek her türlü ticârî ürün üzerine bu sloganları yazıp satmak onlar için göstermelik vatan sevgilerinin en bâriz işâretidir.
Atatürk sevgileri de göstermelik
Millî Mücâdele’nin ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucu kadrosunun lideri Mustafa Kemâl Atatürk, bu sloganperestlerin suistimâl ettiği değerlerinden başında gelir. “Beni görmek yüzümü görmek değildir; beni görmek fikirleri anlamaktır” demesine rağmen, Atatürk’ü rakı sofrası, beyaz leblebi, ekose desenli süveter gibi imajlara sıkıştıran bu vatansever görünümlüler, Atatürk’ün birçok sözünü de bağlamından çıkarıp kullanmaktadır. Mustafa Kemâl Atatürk’ün “Türk demek Türkçe demektir. Ne Mutlu Türküm Diyene” sözünün sâdece ikinci kısmını alıp Atatürk’ü ilâhlaştıran Kemalizm’in “amentüsü” hâline getirdikleri “Andımız” metnine ekleyenler, bu sloganperest vatansever görünümlülerin en prim yapanlarıdır.
Atatürk’ün bu sözünün baş tarafı atarak anlam bağlamından koparan ve bu sözü siyâsî bir sürtüşme ve gerilim malzemesi yapanlar, Kemalizm adına girdikleri kavgada beleşe yumruk ve tekme atma sevdâsındadır.
Zâten bu sözü bağlamından koparmayıp anlamış olsalardı, bu devletin resmî dili ve çoğumuzun anadili olan Türkçe’ye ikinci sınıf dil muamelesi yapıp, öğrendikleri yarım yamalak İngilizce ile hava atmaya kalmaz ve İngilizce eğitim veren okulları baş tâcı etmezlerdi. Bu sözdeki “Türküm” ifâdesi “I am Turkish”, “Je suis Turc” ya da “Ich bin Türkish” olarak çevrilemeyecek ve Türkçe olarak söylendiğinde anlam bulan bir ifâdedir.
Metnin sonuna ekledikleri bu yarım cümle ile tanrısal bir dokunulmazlık vermeye çalıştıkları “Andımız” denen metin, senelerce bu ülkenin ilkokullarında her sabah bağıra bağıra okunmasına rağmen, toplumda hiçbir karşılığı olmamıştır. Anayasamızın değiştirilmesi teklif edilemeyen kanunlarından biriyle sâbit olduğu için kaldıramadıkları İstiklâl Marşımız’ı gölgede bırakmak için çıkardıkları “Andımız” denen metindeki ifâdeler de slogan örnekleridir.
“İlkem küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu milletimi özümden çok sevmektir” diye and içenlerin birçoğu, büyük küçük demeden insanları inançları gereği yaşamaktan alıkoymuş ve hep öz menfaatini düşündükleri için yurdu ve millete sıra gelmemiştir. Buldukları ilk fırsatta da yurdu terk edip başka bir ülkede başka milletler için çalışmaktan mutlu olmuşlardır.
“Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe hiç durmadan yürüyeceğime and içerim” diyenlerin çoğu, bir taraftan yirmi yılda emekli olmanın, çalışmadan para kazanmanın, rant geliriyle rahat hayat sürmenin yollarını ararken, diğer taraftan da bu ülke için gecesini gündüzünü katanların önünü kesmekten ve hatta hayâtlarına kastetmekten geri durmamışlardır. Bunları da yaparken “çağdaş Türkiye” sloganı atmaktan utanmamışlardır.
“İstikbâl göklerdir” sözünü slogan hâline getirip tekrarlayanlar, bu ülkenin uçak sanayisini toprağa gömmekten çekinmediği gibi, şimdi yapılanları da mizâhî yollarla itibarsızlaştırmaktan çekinmemektedir.
Aynı gemideyiz
Bu devlet hepimizin içinde olduğu bir gemi gibidir. Lafla peynir ekmek gemisi yürümediği gibi, sloganlaştırılmış, içi boşaltılmış, toplumda ve çağın ihtiyaçları açısından karşılığı olmayan sloganlarla devlet ve ülke bir yere götürülemez. Niyetleri ülkenin hayrına bir şey yapmak olsaydı, sloganla konuşmayı bırakıp, ellerini taşın altına koyarlar ve bu ülke insanları ve vatandaşı oldukları devlet için iki taş olsa bile üst üste koyarlardı. Ama böyle yapmadıkları bir yana, “Ne mutlu Türküm diyene” sözünü slogan hâline getirip Türk devletini yıkmak isteyen teröristlerle iş birliği yaparlar.