Rusya'da düzenlenen Dünya Kupası 2018'de son iki maç kaldı elimizde avucumuzda; bugün Belçika ve İngiltere arasında oynanacak üçüncülük maçı ile yarın akşam oynanacak büyük finalde Fransa-Hırvatistan karşılaşması.
Bu Dünya Kupası, Dünya Kupası Tarihi’nde ilginç satır başlarıyla yer alacak ve ilerleyen zamanda hayatımızda yer edecek oldukça önemli değişikliklerin ilk kez uygulandığı bir deneysel kupa olarak anılacak belki de. VAR (Video Asistan Hakem) gerçeği ile yüzleştiğimiz olumlu ve olumsuz yönlerini yaşayarak gördüğümüz bir periyod yaşadık. Bundan sonrası FIFA-UEFA ve IFAB (Uluslararası Futbol Oyun Kuralları Birliği) arasında masaya yatırılacak.
Gerek bu Dünya Kupası, gerekse tüm Dünya Kupaları’nın doğal favorilerinin çok erken nakavt olduğu bir turnuva izledik son bir ay içerisinde. Almanya, Arjantin, İspanya, Portekiz, Brezilya, derken yarı finallerde veda eden Belçika ve İngiltere de son maçı göremedi.
Fransa’nın finale kalması hiç kimse için sürpriz olmadı ama oynadıkları oyunun turlar ilerledikçe yavanlaşmaya ve estetikten uzak, soğuk ve sıkıcı bir hâl almaya başladığı hepimizin şikâyetçi olduğu bir konu. Belçika maçında Kalecileri Lloris olağanüstü işler yapmasaydı ve şans birazcık Belçika’dan yana olsaydı neler olurdu tahmin edebiliyoruz. Fakat kadro derinliği ve kişisel form düzeylerinin zirvede olması sayesinde kötü günlerinde bile maksimum faydayı elde edebilecek bir kurguya ve kenar yönetimine sahipler.
Diğer finalist Hırvatistan ise bizim gruptan kalifiye olan eski göz ağrımız olarak epik bir yarı final maçının ardından kupanın bir ucundan yakaladı. (Dünya Kupası elemelerinde Hırvatlardan iki maçta dört puan almamıza rağmen gidemememiz de enteresandır.) Yarı final maçına iyi başladılar, duraksadılar, golü yediler, toparlandılar, gol attılar, uzatmaya gittiler ve “kazma” forvetleri Mandzukic’in uzatmada attığı gol ile son maça gelebildiler. (Saf dışı bıraktıkları İngiltere ise çok genç kadrosunun delişmen oyunu ve Southgate’in ilginç dizilişi ile eleme maçlarından favori gösterilmeye başlamıştı zaten.) Ne var ki; bu sefer mazlum milletlerin yerleşik düzene karşı temsilcisi olarak sarıldığı bir dal kırılmadı da tüm dünyada garibanların verdiği sinerji ve pozitif elektrikle Hırvatlar altın vuruşu yapabildi.
Hırvatlar tipik inatçı Balkan karakteristiğini oynadıkları her maçta gösterdiler. Asla ama asla pes etmediler. Eski Yugoslavya’nın yıllar önce yaptığını bu sefer de onlar gerçekleştirdi ve büyük bir turnuvada Final’e kadar ilerleyebildiler. Grup maçlarından sonra oynadıkları üç maçta da doksan dakikalar yetmedi ve üç maçı da 120’şer dakika oynadılar ve hatta Danimarka ve Rusya maçlarında 120 dakika yetmedi bir de seri penaltılar atıldı. Normalde son 16 turu, çeyrek final ve yarı finalde 90’ar dakika’dan üç maç oynanırken Hırvatlar 120’şer dakikadan üç maç ama gerçekte dört maç oynamış oldular. (30’ar dakikadan üç uzatma tam bir maç süresine eşit.)
Uzata uzata geldikleri finalde bakalım yarın akşam işi nereye kadar uzatabilecekler?
Pazar gününe kadar dinlenme, gevşeme, rahatlama ve yeniden motive olmak için yeterli zamanları var neyse ki. Yarın akşam 18.00’de ise karşılarında zımba gibi bir Fransa bulacaklar. Çok kaliteli ayaklardan oluşan bir kadro ve “double” peşinde kariyerli bir Hoca onları bekliyor. Hepsi yüzde 100 Hırvatlardan oluşan bir takıma karşı sömürgelerinden devşirdiği ve Fransa’ya işçi olarak gelen gurbetçilerin ikinci-üçüncü nesil evlatlarından seçtiği, eğitip, donattığı bir karma ile çıkacak Fransa Milli Takımı. Bu güne kadar bu çeşitliliği bir zenginlik olarak çok güzel değerlendirdiler.
Gönüller Hırvatlardan yana ama Fransa çok gerçekçi bir futbol anlayışına sahip olduğu için daha şanslı gibi. İnşallah bu maç da uzatmaya ve hatta penaltılara kadar gider, biz de gelecek dört seneyi beklerken birbirimize anlatacak yepyeni hikâyelerle ayrılırız televizyonların başından.
Hepimize iyi bir hafta sonu diliyorum.
Not: Kırkpınar’da yarınki final güreşinin 17.30 olan saatini biraz daha öne alırlarsa sporseverler her iki eğlenceyi de kaçırmamış olurlar.