"Bazı "bilim insanlarının" pandemi boyunca en büyük hatası karantina tedbirlerine uyulduğunda virüsün dünya üzerinden kalkacağına dair insanlarda bir inanç geliştirmesi oldu."
Omikron varyantıyla ilgili ABD’de projeksiyonlar yapan IHME’nin tahminine göre virüsün önümüzdeki 2-3 ay içinde 3 milyar kişiye bulaşacağı öngörülüyor.
Küresel Sağlık Politikası uzmanı Josh Michaud ise Wuhan’da ortaya çıktıktan sonra defalarca değişime uğrayan koronavirüs için “sonsuz bir virüs” tespitinde bulunmuş.
Pandeminin başlarında tek doz aşı yeter diyen Türk asıllı mucidimiz Uğur Şahin daha sonra dozları arttırarak üçüncü dozun gerekli olabileceğini söylemişti. Şimdi de “sonsuz aşılama” der mi?
Geçtiğimiz gün Sağlık Bakanı Fahrettin Koca uzun zamandır beklediğimiz umut verici açıklamayı yapıyordu:
“Artan vaka sayılarının sizi ürkütmemesini Sağlık Bakanınız olarak en yüksek sesle söylüyorum; endişe etmeyiniz, hastalık eski günlerindeki gücünde değil. Grip olan vatandaşlarımızın sayısını günlük olarak ilan etsek benzer manzaralarla karşılaşacağız. Gripten kaybettiğimiz vatandaşlarımızın sayısını günlük olarak açıklasak salgından farklı olmadığını göreceğiz. Müsterih olunuz, en kötü günler geride kaldı.”
Omikron varyantıyla beraber son iki yıldır unutmuş olduğumuz gribi de böylece hatırlamış olduk, zira pandeminin başından bu yana virüslerin mutasyona uğrayabileceğini bunun çok doğal bir şey olduğunu ve virüsün zaman içinde insanı öldürmemeyi öğreneceğini söylediğimizde bizi “bilim karşıtlığıyla” suçlayanlar utanacak mıdır bilinmez.
Öyle ya, bazı “bilim insanlarının” pandemi boyunca en büyük hatası karantina tedbirlerine uyulduğunda virüsün dünya üzerinden kalkacağına dair insanlarda bir inanç geliştirmesi oldu.
Sadece koronavirüs değil, milyonlarca virüs gezegende binlerce yıldır bulunuyor.
Bu virüs de ne ilk ne son olacak, grip nasıl kış mevsiminde yaşamımızın bir parçası haline geldiyse Covid-19’unda bir süre sonra böyle olacağı belliydi.
Velhasıl ne izolasyon tedbirleriyle ne de aşılarla tüm dünya üzerine yayılan bu virüsü ortadan kaldırmak da pek “bilimsel” değil.
Her ne kadar kazanımlarımızın da olmadığını söyleyemem. “Sevimli liberal” Kanada Başbakanı Justin Trudeau’nun kamyonculara aşıyı zorunlu hale getirmesinin ardından ülke çapında artan protestolardan sonra kendini “karantinaya” alması düşünüldüğünde “özgürlükçü” görünenlerin içinden nasıl faşist bir karakter ortaya çıktığını da tecrübe etmek böyle bir döneme nasip oldu.
Donald Trump’ın 2024 yılında yapılacak seçimlerde tekrar başkan seçilmesi halinde pandemi kurallarını bitireceğini vaat ettiği mitingler olağanüstü katılımla yapılırken, Elon Musk’ın ABD yönetimini kastederek “halkı yeterince korkutursanız, özgürlüğün kaldırılmasını talep ederler. Bu tiranlığa giden yol.” çıkışı bir şeyleri görmeyi zorunlu kılıyor.
Öyle ya, sağlık krizi neticesinde temel hak ve özgürlüklerimiz bireylerin onayıyla “gönüllü” bir şekilde askıya alındı, günün sonunda da koronavirüs griple eşitlenir duruma geldi.
“Neden sürekli bu konuyu yazıyorsun” diyenlerin de anlaması için şunu diyebilirim…
Özgürlüklerimizden daha önemli neyimiz var?
Elektrik faturaları
Doğru mu yanlış mı bilmiyorum, insanların sosyal medya üzerinden paylaştıkları astronomik elektrik faturalarına gözüm çarpıyor.
Kendimden örnek verecek olursam 1+1’lik evde tek başıma yaşıyorum ve sırasıyla Ekim’den bu yana 118, 107, 133 ve 189 kWh elektrik tüketimi yapmışım. Ocak ayında gelen faturam ise 214 TL.
Ocak ayında sürekli evde olduğum hesaba katılsa bile tek yaşıyorum, öyle gelen gidenim de çok olmuyor.
Zira ekstra çalışan bir şey olmadığı halde hatta ütü bile hiç yapmamışken 189 kWh tüketimi tek başıma gerçekleştiriyorsam dört kişi yaşayan bir ailenin tüketimini düşünemiyorum.
Bu noktada yüzde 127 zam uygulanan sınırın 150 kWh’tan daha yukarıya çekilmesi mümkün olamaz mı?