Terör örgütü PKK, yaklaşık üç aydan bu yana hemen her gün kendisine bağlı yapılara ve sempatizanlarına çağrılar yaparak, bu kesimleri Türkiye'nin yürüttüğü operasyonlara karşı seslerini yükseltmeye çağırıyor.
Terör örgütü PKK, yaklaşık üç aydan bu yana hemen her gün kendisine bağlı yapılara ve sempatizanlarına çağrılar yaparak, bu kesimleri Türkiye’nin yürüttüğü operasyonlara karşı seslerini yükseltmeye çağırıyor.
Bunun nedeni operasyonlar neticesinde ağır kayıplar vermeleri.
Önce Kuzey Irak’ta yürütülen Pençe-Kilit operasyonlarında “kimyasal silah kullanıldığı” iddiasını yayarak uluslararası kamuoyu desteğiyle operasyonların önünü almaya çalıştılar.
Örgüt yandaşları Avrupa’nın birçok kentinde eş zamanlı gösteriler düzenlendi.
Ancak PKK’nın bu içi boş iddiaları uluslararası toplum tarafından ciddiye alınmadı.
Söz konusu çabalarından bir sonuç alamayan PKK’nın Suriye uzantısı YPG aracılığıyla İstanbul’da İstiklal Caddesi’nde düzenlediği bombalı saldırı sonrası Türkiye eş zamanlı olarak Irak ve Suriye’deki PKK/YPG hedeflerine yönelik bugüne kadarkilerden çok daha güçlü bir hava operasyonu gerçekleştirdi ve ardından aynı bölgelere yönelik bir kara operasyonun hazırlıklarına da hız verildi.
Tüm bu operasyonlardan ağır darbeler alan PKK/YPG, şimdi özellikle Suriye’de denetiminde olan bölgelerin bir kısmını kaybetme endişesi de taşıyor.
“Kimyasal silah iddiası” üzerinden yürütülmeye çalışılan kampanyalar yeni bir kara operasyonunu önlemeye yönelik kampanyalara dönüştürüldü.
Bu kapsamda bir süredir, birçok Avrupa ülkesinde çeşitli kentlerde gösteriler düzenleniyor.
PKK’nın tüm unsurlarını seferber atarak gerçekleştirmeye çalıştığı bu gösterilere katılımın, 10-15 yıl önce yapılan gösterilere oranla çok düşük olması dikkat çekici.
Bu durum terör örgütünün sadece Türkiye’de değil Avrupa’da da en azından kitle desteği anlamında önemli ölçüde gücünü kaybettiğini gösteriyor.
PKK’nın amacı bu gösterilerle Avrupa ülkeleri yönetimleri üzerinde baskı oluşturup Türkiye’nin operasyonlarına karşı bir duruş sergilemelerini sağlamaya çalışmak.
Şu ana kadar bir kara operasyonuna karşı en açık tepki beklendiği gibi ABD’den geldi.
Ancak onların tepkisi de PKK/YPG’yi tatmin etmiş değil.
Zira terör örgütünün beklentisi ABD’nin Türkiye’nin operasyonlarına karşı açık bir şekilde kendilerini koruması.
Ancak Türkiye’nin kararlılığı karşısında ABD’nin böyle bir yaklaşım içine girmeyeceğinin görülmesi PKK/YPG’yi daha da endişelendirmişe, hatta öfkelendirmişe benziyor.
Kandil’den yapılan açıklamalarda bu durum açık ve net bir şekilde görülebiliyor.
O nedenle umutlarını Avrupa ülkelerine bağlamışlardı ki orda da büyük bir hayal kırıklığı yaşamaktalar.
Zira bu tarafta da ülke yönetimleri nezdinde birkaç “endişe duyuyoruz” mahiyetindeki açıklamanın ötesinde bir tutum yok.
Daha önceki operasyonlarda da genellikle tepkiler, “Türkiye’nin güvenlik endişelerini anlıyoruz ancak operasyondan da derin endişe duyuyoruz” şeklinde olurdu.
Bu kez yapılan açıklamalarda ise “Muhtemel bir operasyondan endişe duyuyoruz ancak Türkiye’nin kendini savunma ve güvenliğini koruma hakkı var” şeklinde bir yaklaşım söz konusu.
Elbette Türkiye’nin beklentisi, aynı zamanda birçoğu NATO müttefiki olan bu ülkelerden artık “endişe duyuyoruz” şeklinde ifadeler duymamak ve terörle mücadelede daha net destek mesajlarının gelmesi.
Gelinen aşamada beklentileri tamamen karşılanmıyorsa da Türkiye’nin lehine bir değişimin olduğunu söylemek mümkün.
PKK’nın Avrupa’daki yayın organlarından Özgür Politika gazetesinde geçtiğimiz hafta yayınlanan “Fransa’nın sessizlik duvarı” başlıklı bir haber, bu konuda özelde Fransa’nın genelde Avrupa’nın bu operasyonlar karşısındaki tutumunu ve terör örgütünün buna yönelik tepkisini ifade eder nitelikte.
Bu haberde, açıklamalarına yer verilen Patrice Franceschi isimli bir Fransız Komünist Partisi yöneticisi, Fransa hükümeti nezdinde operasyonla tepki gösterilmesi için yoğun bir çaba gösterdiklerini ancak bu çabalarından bir sonuç alamamasından yakınırken şunları söylemiş:
“Diplomatlarımız ve diplomasimizin en üst kademesi temelde Türkiye yanlısı tutum içinde. Diplomasimiz sürekli şunu tekrarlıyor: ‘Onların güvenlik sorununu anlamalıyız. PKK'nın terör örgütleri listesinde olduğunu unutmayın. PYD, PKK'nın Suriye kolundan başka bir şey değildir’ ve falan filan.”
Fransız diplomasisinin, Franceschi’nin yakındığı bir tutum sergilemesinde Türk dışişlerinin ve diplomatlarının büyük bir katkısı olduğunun altını çizmek gerek.
Kuşkusuz, Türkiye kendi güvenliği ve bekâsı söz konusu olduğunda kimin ne dediğine bakmaksızın gereken her türlü adımı atıyor, atacaktır.
Ancak Türkiye’nin terörle mücadelede Avrupa’nın desteğini alması son derece önemli.
Zira bu destek PKK’nın Avrupa’daki varlığının da giderek sınırlandırılmasını beraberinde getiriyor, getirecektir.
İsveç’in Türkiye’de hakkında yakalama kararı bulunan Mahmut Tat adlı bir PKK’lıyı geçtiğimiz günlerde iade etmesi bunun işaretlerinden biri.
NATO’ya üyelik süreçlerine bağlı olarak İsveç ve Finlandiya’nın PKK’ya yönelik kıskacı daraltmaya başlamasının etkileri diğer Avrupa ülkelerine sirayet ediyor gibi görünüyor.
Türkiye’nin olumluya dönmekte olan havayı iyi değerlendirmesi, demokrasi, insanları ve özgürlükler alanında attığı ve gelecekte atmayı planladığı adımları Avrupa’ya daha güçlü şekilde hissettirmesi gerektiğini düşünüyorum.
Tüm bunlar, terörle mücadelede Türkiye’nin elini daha da güçlendirip daha başarılı sonuçlar almasına katkı sağlayacağı gibi, Avrupa’daki Türkiye aleyhine var olan olumsuz imajın olumluya evrilmesine de katkı sunacaktır.