İnsan en çok uzaklaşınca veya kaybedince kıymetini biliyor anlıyor birçok şeyin

BİZ BU DEĞİLİZ!..

Geçen hafta yaşanan ve medyaya bir utanç olarak düşen haberlerden sonra hala Suriye’den gelenlere laf söyleme cesareti gösterebilecek olanları o cürümü işlemiş olanlarla aynı safta görüyorum. Anadolu toprakları bereketin, adaletin, edebin, güvenilecek bir limanken bize bu ahlaksızlık damgasını yapıştıranların idam cezası ile cezalandırılmaları gerekiyor. Avrupa İnsan Hakları gibi hiçbir zaman insanların haklarını düşünmemiş, umurunda dahi olmayan bir Avrupa’nın benim dinimin en güzel emri olan kısasa kısastan daha alî olamaz. Bir annenin yavrusuna, bedenine yapılan melanetleri insan hakları adı altında nasıl mazur görebiliriz. Ölenler hangi hakla öldüler! Bu tür suçlarda bir kısasa kısas gelmezse biz nasıl bu olayların önüne geçeceğiz!.. Kamu vicdanına, anaların, babaların vicdanlarına bir nebze de olsa nasıl su serpeceğiz!.. Türkiye’min onurunu nasıl tekrar ihdas edeceğiz!.. Diyanet işleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in feveran ettiği cenaze namazı sırasında söyledikleri hepimizi düşündürmeli. İnsan hakkı dediğimiz şey önce canın korunmasıdır. Çünkü kısasta hayat vardır.

SADECE UMUT

Siyah Afrika ve çocuk!.. İçinde biriktirdiği sadece bir umut... Kızgın çöllerin ortasında yaşamak siyah bir kaderse eğer, o kaderi beyazı çevirmek gerek!.. Kıtlıktan, susuzluktan, savaşlardan, hastalıklardan, misyonerlerden ve sömürgeci güçlerden kurtulmak gerek!.. Yeryüzü kızgın çöllerle kaplı olsa da yeraltı zenginliklere sahip olmak gerek!.. Nice elmaslar, nice yakutlar, altınlar, gümüşler, paha biçilmez zengin madenleri Batının elinden almak gerek. İnsanoğlu bir kere İlahi adaletle özgürlüğü tatmaya görsün! İnsan bir kere onurluca yaşamaya görsün! Yine bekler gafletten dirilenleri... Yine bekler Hakkı tutup kaldıran yiğitleri... Bir umut; masum çocuğun bakışlarında gizli. Bir umut; belki bugün, belki yarın, belki de yarından da yakın!. Çünkü yüreğinde var oldukça Allah sevgisi...

TÜRKİYE’M; YALNIZ OLSAK DA BİZ BİZE ONURLUYUZ!

Avrupa’da Türk olmak

İnsan en çok uzaklaşınca veya kaybedince kıymetini biliyor anlıyor birçok şeyin. Özellikle de vatanınızdan uzaktaysanız, geri döneceğinizi bilseniz bile daha fazla kıyas yapıyorsunuz. İçindeyken aman, öf, pöf dediğiniz şeylere bile özlem duymaya başlıyorsunuz. Çünkü ancak biz Türkler kendi vatanımıza bu kadar bağlıyız, sevdalıyız. Bir süredir İngiltere’nin eğitim endüstrisi ile ünlü şehri Oxford’dayım. Burada Çinliler başta olmak üzere, İspanyollar, İtalyanlar ve başka değişik ülkelerden kısa süreli dil öğrenmeye gelen gençleri görmek mümkün. Temmuz ayı burası çok kalabalık oluyormuş zaten. Türkler de var bu kalabalıkların arasında. İnsan kendini yabancı hissediyor onca kalabalığın arasında. Ne kadar uluslararası birçok insanın içine karışsan da ne bir Alman, ne İspanyol, ne de Yunanlısın. Hatta ne Pakistanlı, ne Hintli, ne de Malezyalısın. Oysa insanlık ailesi ırktan doğmamıştır, insanlığın parçası olsak ta kültürler, inanışlar, ortak yaşanmışlıklar bizi birbirimizden ayırıveriyor.

Burada Türküm deyince Müslümanlar bir sempati duyuyorlar bunu hissedebiliyorsunuz. İngilizler zaten tepkisiz oldukları için ‘nice’ falan deyip geçiyorlar. Ancak burada uzun zamandır yaşayıp İngiltereli olan Türkler sizi bağrına basıyor. Lokantasında ağırlıyor, beş kuruş para almıyor. Nerdeyse Kabe’den gelmiş gibi sana sarılıp, oralardan getirdiğin havayı alacakmış gibi özlemle muhabbet ediyor. “Burada Türk’üz, Türkiye’de de gurbetçiyiz” diyorlar.

Onların Toleransı bizim Hoşgörümüz değil.

Burada çoğu kişi birbirine gülümseyerek selam veriyor. Yardımsever davranılıyor. Hanımlara ve çocuklu hanımlara öncelik veriyorlar. Herkesin elinde bir kitap var. Otobüs şoföründen, temizlik işçisine kadar akademisyeninden durakta yağmur altında bekleyen herkes kitap okuyor. Kitapçılar, kütüphaneler dolu. Hint ve Pakistan kökenli çok vatandaşları var. Hemen hemen her sektördeler. Onlara fırsat verilmiş gibi düşünebilirsiniz. Ancak bu kadar güzel ve yüksek değerleri uygulayan bu dünyanın en medeni insanlarının gösterdiği bu teveccüh hoş görüden kaynaklanmıyor. Üstün olduklarına inandıklarından kaynaklanan bir tolerans onlarınki. Yoksa bizdeki Yaradan’dan ötürü herkesi seven, kucaklayan bir anlayış değil. Öyle olsaydı sömürgecilik yani imparatorluk değil; tam aksine adalet ve hoşgörü devleti olurlardı.

Türk olmak anlaşılmayı beklememektir.

Türk algısı Avrupa’da zaten tarihten gelen bir süreç nedeniyle çok farklı bir şekilde anlaşılmıştır. Hele günümüzde bu algının üzerine tuz biber ekecek derecede güçleniyor olmamız Avrupa için son derece rahatsız edici bir durum. Kitapçıları gezerken Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilgili yazılmış aslı astarı olmayan kitap gördüm. Bu kitabın adı “Yeni Sultan Erdoğan” başlığını taşıyor. Üstelik yazan da Türk ismi taşıyor. Tabi gerçekten Türk’se. Bu propagandalarla Türk olmak ve Türkiye sevdalısı olmak dünya üzerinde sizi hep yalnız olduğunuzu hatırlatacaktır. Çünkü Türk olmak, Osmanlı demektir. Osmanlı demek Müslüman olmak ve cihanşümul bir adaletin timsali olmak demektir. Hristiyan baskısı altında inleyen Musa’nın dinine bağlı olan insanlara kapını açmak demektir. Osmanlı topraklarında 500 yıldır Seferad olabilmek demektir. Diğer milletten olanlara Ermeni, Rum, İtalyanlara dahi Hristiyan külahı görmektense Osmanlı kavuğunu yeğleyen bir anlayışın sahibi olmak demektir. Türk olmak 15 Temmuz’un bir kontrollü darbe algısının önüne geçememektir. Çünkü algı beyazı siyah göstermekten ibarettir. Osmanlı Avrupa’ya girdiğinde zulmü yıkmak adaleti yaymak içindi. Avrupa’nın o zamanki algı operatörleri mızmız eden çocukların susması için “Türkler geliyor” cümlesini kurarak küçük çocuklarını korkuturlardı. Velhasıl şuurluysanız, hakikati kuşanıyorsunuz. Öylece zulme karşı çıkıyorsunuz.

istanbul_Buyuksehir_Belediyesi_Sarachane2

15 Temmuz Demokrasi ve İstiklal mücadelesidir.

Cumhurbaşkanlığı himayesinde hazırlanan www.15temmuzetkinlikleri.com portalı hazırlanmış. Detaylı bir şekilde incelemenizi öneririm. Özellikle nerede ne tür etkinlikler yapılacak Türkiye’de olanlar katılabilirler. Kurumsal logo, afiş, sahne tasarımı, ilüstrasyonlar ve müziklerle ilgili ayrı ayrı bölümler var. Hatta tişört, şapka, cep telefonu kılıfı için bile logolar tasarlanmış. İndirip kendinize yaptırabilirsiniz. Web sitesinin ana sayfasında Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın Üç Şehitler Destanından bir şiirine yer verilmiş;

Durduk, süngü takmış kâfir ayakta

Bizde süngü yok

Bir hayret kızıllığı akardı üstümüzden

Dehşetten daha çok

Durduk, süngüsü düşmanın pırıl pırıl,

Önümüze çıktı bir gündüz, bir gece

Korku değil hâşa

Bir büyük düşünce

O gün Türkiye’m hepimizin ortak sevdası vatanımız uğruna sokaklara çıktık ve çıkamayanlar da duaları ile eşlik etti. O gün kimse arkasına bakmadı. O gün kimsede korku yoktu. O gün salalar şehitlerimize ve gazilerimize eşlik etti. O gün artık hiç unutulmayacaktır.

İşte bu yüzden içerde ve dışarıda biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları yalnız olsak da biz bize onurluyuz. İnsanlık adına ve demokrasiye baş koymuşuz. Bu bizi daha güçlü yapıyor. Mücadelemize güç ve kimliğimize değer katıyor.

TÜRKÇEYİ İYİ KULLANABİLMELİYİZ

Türkçeyi iyi kullanmamak, kelime, deyim ve tabirleri düşünmeden ve gelişigüzel kullanmak, hem cahilliğimizi hem de patavatsızlığımızı ortaya döker. Türkçe bir inanç ve kültür dilidir. Sadece düşünmemizi sağlamaz, aynı zamanda hislerimizi de harekete geçirir. Sarfettiğimiz kelimelerin ve cümlelerin sadece manasını bilmemiz yetmez... Aynı zamanda bizim harekete geçmemiz için, kelimelerin ve cümlelerin işaret ettiği manalara da müdrik olmamız gerekir. Gaflete düşmememiz için, Türkçemizin sırlarına vakıf olarak şuur sahibi olmalıyız.

KISALTMALAR VE KURUMSAL MARKALAR

Siyasi hayatımızda bir çok partiler yer almıştır. Parti isimleri uzun yer aldığından, kısaltmalar yapılır. Örneğin Adalet Partisi AP, Cumhuriyet Halk Partisi CHP gibi kısaltmaları mevcuttur. Bir zamanlar Anavatan Partisi kısaltılması yapıldığında başka bir partiye benzememek için "ANAP" kelimesiyle markalaşmayı tercih etmişti. Aynı şekilde daha yaratıcı bir yaklaşımla Adalet ve Kalkınma Partisi de markalaşmayı "AK Parti" olarak belirlemiştir. Muhalefet partileri ısrarla Adalet ve Kalkınma Partisi'ni meydana getiren kelimelerin baş harflerini kullanarak, AKP olarak dillendirildiğinde AK Parti bundan rahatsızlıklarını belirtmiştir. AK Parti marka olarak kendini konumlandırırken; kendilerini "Biz akız, temiziz" anlamını içeren bir konsept üzerine oturtmuşlardır. Muhalefet partileri ısrarla AK Parti demekten imtina etmektedirler. Çünkü onların bütün argümanları, hırsızlık, dolandırıcılık, baskı ve umutsuzluk aşılamak üzerine kuruludur. Diğer yandan da, benim asıl üzerinde durmak istediğim konu "AK Parti" ismini, markasını ve deyimini "AK Partisi" şeklinde yanlış kullanan gafik siyasetçiler içindir. Bir anlamda manava manavcı, kasaba kasapçı, berbere berberci diyenler olduğu gibi.