Geçen yazıda Türkiye'de altyapı sermayesine yapılan yatırımlara ve alt yapı sermayesinin yenilenme dönemlerine bağlı olan imar dalgalarını incelemiştim.
Geçen yazıda Türkiye’de altyapı sermayesine yapılan yatırımlara ve alt yapı sermayesinin yenilenme dönemlerine bağlı olan imar dalgalarını incelemiştim. İlginç olan nokta, orta vadeli iktisadi dalgalar olan imar dalgaları ile siyasetteki dalgaların aynı dönemde oluşmasıydı. Her imar dalgasının genişleme dönemi, aynı zamanda, yeni bir siyasi aktörün iktidar gücüne kavuştuğu ve ülke siyasetine damgasını vurduğu dönem olduğu görülürken, imar dalgasının daralma dönemi de o aktörün güçten düştüğü ve siyasi düzensizliğin oluştuğu dönem olduğu ortaya çıkmaktaydı. Yazının sonunda bir soru sormuştum: 2023 yeni bir imar dalgasının başladığı yıl olacak ve bu yeni imar dalgası nasıl bir siyasi yapı getirecek? Bugünkü yazımda öncelikle günümüz siyasetinin röntgenini çekip, iktidar ve muhalefeti ile bir durum değerlendirmesi yapacağız. Bu, aynı zamanda, en geç bir yıl içinde gerçekleşecek seçimlere dair de ilk yazım olacak. Daha sonraki yazılarımda, önümüzdeki imar dalgasının niteliğine dair tahmin ve beklentilerimi paylaşacağım ve gelecek yirmi yılda bu imar dalgasıyla uyumlu siyasetin ne olması gerektiği hakkında görüşlerimi dile getireceğim.
TÜRKİYEDE SİYASETİN ANATOMİSİ: MEVCUT DURUM
Türkiye’de genel toplum yaşam tarzlarına ve tüketim kalıplarına göre kamplaşmış vaziyetteki topluluklardan oluşmaktadır. Bu farklılaşmış topluluklar, yazılı ve görsel basında – rahmetli Şerif Mardin Hoca’nın icadı olan – “mahalle” olarak adlandırılmaktadır. Her mahallenin ortalama bir giyim tarzı ve yeme – içme kültürü bulunmaktadır. Daha iktisadi kavramlarla açıklama getirirsek, mahalleler tüketim tarzı farklılıklarına göre ayrışmıştır. Bu mahalleleri en kaba tasnifle laik – dindar mahalleler olarak ayırabiliriz. Laik mahallede “çağdaş yaşam tarzı” (o da ne demekse!) adı altında, rakı içen, eşi modern giyimli olan, dini pratiklere bağlılığı zayıf olan, daha şehirli ve kozmopolit bir grup bulunurken, dindar mahallede ise dini pratiklerine sıkı sıkıya bağlı, eşi mütesettir, hükümet yandaşı kalemler tarafından “yerli ve milli” olarak tabir edilen kapalı kültür ve kasaba tutuculuğuna bağlı olan başka bir grup bulunmaktadır. Tüketim tarzından sonra başka bir tasnif unsuru da dini ve etnik aidiyetlerdir. Ülkemizde etnik unsurlar daha az olmak kaydıyla hemşericilik yani bölgecilik temelli bir dayanışma gelişmiştir. Özellikle büyük şehirlerde hemşeri dernekleri ve bunlara bağlı sosyal ağlar insanları belli gruplar halinde toplamaktadır. Öte yandan tarikat ve mezhep bağları da toplumsal zümre oluşumlarında önemli olarak görülmektedir. Dolayısıyla insanlar siyasi tercihlerini belirlerken üç temel kritere dayanmaktadır: tüketim/yaşam tarzları, bağlı oldukları yerel hemşeri grupları ve içinde bulundukları tarikat ve cemaatler. Siyasi partilerimiz bu üç kritere göre siyaset yapmaktadır: Örneğin AK Parti seçmeni dindar mahallede özellikle Karadenizli Doğu ve Güney Doğu Anadolulu ve Doğu Marmaralı seçmenlere yönelirken bazı Sünni cemaatlerin desteğine de talip olmaktadır. MHP daha çok Orta Anadolu ve Doğu Akdenizli Sünni seçmene seslenirken yine dindar mahallede seçmen kovalamaktadır. CHP laik mahallenin açık ara birinci parti konumundayken daha çok Ege, Trakya, Batı Akdeniz bölgelerinde ve Alevi seçmenin yoğun olduğu yerlerde kamp kurmuş vaziyettedir. İYİ Parti dindar mahallede AK Parti ve MHP’ye laik mahallede de CHP’ye rakip olurken daha çok Ege, Trakya, Doğu Marmara ve kısmen Akdeniz bölgesine yönelmiş durumdadır ve birkaç Sünni Cemaatin de desteğini sağlamış görünmektedir. HDP ise herkesin bildiği ve kendilerinin de deklare ettiği gibi Doğu ve Güney Doğu Anadolu Bölgeleri merkezli bir siyaset gütmektedir. Bu beş parti toplam oyların yüzde 93-95’ini misil etmektedir. Diğer partiler ihmal edilebilir oy potansiyeline sahiptir.
“Pekiyi Hocam, bu siyasi partilerin siyasetin genel ilkeleri hakkında farklılıkları nelerdir?” Bu partilerin ekonomi politikası hakkında hiçbir farkları yoktur. (Son 6 aydır Hükümetin uyguladığı irrasyonel ve popülist politikayı konu dışında tutalım, çünkü bu politikayı savunan başka bir parti bulunmamaktadır, DMD.) Hepsi özelleştirmeci, serbest piyasa ekonomisi taraftarı, küreselleşmeci, Avrupa Birlikçi, NATO’cu bir konumda bulunmaktadırlar. Ülkenin yaşadığı bu en kötü kriz ortamında bile, muhalefetin söylediği “Biz gelince güven tesis olunacak, dışarıdan borç para bulacağız ve ekonomiyi dış borçla döndüreceğiz!” sözlerinden ibarettir. AK Parti’nin politikalarından özde bir farklılık arz etmemektedir.
İktidar ve muhalefetin ayrıştığı nokta idari sistem hakkındadır: Cumhur İttifakı milli ve üniter devleti mevcut Başkanlık Sistemi ile idareden yanayken, Millet ittifakı milli ve üniter devleti parlamenter sistem ile idareyi savunmaktadır. HDP ise milli ve üniter devlete karşıdır ve çok gevşek bir konfederasyonu savunmaktadır.
Bunlar dışında partiler ve ittifaklar arasında bir farklılık yoktur. Pekiyi, milletin temel sorunları nelerdir? Bakalım…
SEÇMENLERİN ÖNCELİKLİ SORUNLARI
Yapılan bütün anketler ülkemizdeki genel seçmen kitlesinin en temel sorununun ekonomik kriz olduğunu ortaya koymaktadır. Burada defalarca yazdığım gibi 2018 – 19 Krizinden bu yana hem yüksek enflasyon hem de yüksek işsizlik bulunmaktadır. Vatandaşın karşı karşıya geldiği yüksek hayat pahalılığı, bu yüzden, en can yakıcı sorun olarak ortaya çıkmaktadır. İkinci olarak kaçak, göçmen ve sığınmacılara dair halkın artan şikâyetleridir. Resmi rakamlara göre 5-6 milyon arası çeşitli statüde Suriyeli, Iraklı, Afgan ve Pakistanlı ülkemizde bulunmaktadır. Gayr-ı resmi tahminlere göre ise bu sayı 10 milyonu aşmıştır. Üçüncü sırada ise adalete olan güvenin azalması görülmektedir. Bütün bunlar eğitimde fırsat eşitsizliği, gelir ve servet dağılımda adaletsizlik, şehirlerin lümpenleşmesi ve benzeri sorunlarla birleşerek ülkenin geleceği hakkında güvensizlik duygusunun artmasına yol açmaktadır.
SİYASİ PARTİLER VATANDAŞIN TALEPLERİNE GÖRE SİYASET ÜRETİYORLAR MI?
Bugünkü iktisadi problemlerin sorumlusu elbette ki, iktidarda olan Cumhur İttifakı’nın yanlış politikalarıdır. Yine de iyi-kötü Cumhur İttifakı ve Sayın Cumhurbaşkanı (bana göre yanlış da olsa) bir politika önermektedirler. Muhalefette olan Millet İttifakı ise derli toplu bir programla daha ortaya çıkmamıştır. Mevcut durumda ilk anda ciddi bir istikrar programına ihtiyaç bulunmaktadır. Daha sonra ise istihdamı ve üretimi arttıracak, işsizliği düşürecek, Türkiye’nin dış dünyada rekabet gücünü arttıracak bir kalkınma planı önerilmelidir. Millet İttifakının içindeki partiler ayrı ayrı bazı önerilerde bulunmaktadır ama bir bütün olarak önerdikleri, arkasında durup savundukları bir ekonomi programı yoktur. Bütün işi Mr. Babacan’a havale etmiş görünmekteydiler ama Mr. Babacan da gemiyi ilk terk eden oldu geçen günlerde.
Sığınmacılar sorununda beş parti de aynı görüşteydi: “Sığınmacılar kalıcıdır zamanla hepsi Türk vatandaşı olacaktır.” Son iki ayda, daha yedi ay öncesinde kurulmuş olan Zafer Partisi, bu soruna parmak basan açıklamalar yapmaya, Genel Başkan Sayın Özdağ da etkili bir propagandayla parti sinin görüşlerini anlatmaya başladı. Hem iktidara hem - kendi deyimiyle – “sarı muhalefete” sert çıkışlar yaptı. Türkiye’nin gündemini son iki ayda, bu yüzden, Zafer Partisi belirlemiş oldu. Daha teşkilatlanmasını tamamlamamış bir parti nasıl bu kadar etkili olabildi? Cevap basittir: Bir parti seçmenlerin öncelikli sorunlarına çözüm üretebildiği, onların hayatlarına dokunabildiği ölçüde oy oranını arttırabilir.
SİYASİ PARTİLER HALKIN SORUNLARINA ÇÖZÜM ÖNERİYORLAR MI?
Eğer siyasi kamplaşma ekonomik ve toplumsal sorunlara alternatif çözüm önerileri etrafında değil de vatandaşın neye inandığı, ne yiyip ne içtiği, hangi din, mezhep ve bölgede olduğu üzerine kurulursa ortada ne sorunlara çözüm önerisi kalır ne de milli birlik. Zafer Partisi belki seçimlerde yüzde 1 bile oy alamayacaktır ama siyasetin ve muhalefetin nasıl yapılması gerektiğini bütün siyasi partilere gösterdi. “Onlar falan mezhepten, bunlar falan bölgeden, bize oy vermezler…” diyerek oylarınızı arttıramazsınız. Ancak milletin ortak problemlerine çözüm getirir ve bu çözümleri iyi tanıtırsanız, herkesten oy alırsınız.
Pekiyi mevcut durum devam ederse 2023 seçimlerinin sonucu ne olur: Ne olacak, Sayın Cumhurbaşkanı bir balkon konuşması daha yapar…