Bugün sizlerle Araplar ve İranlılardaki müzmin Türk düşmanlığını tartışacaktım ama işler o kadar hızlı gelişiyor ki, dört gün önceden planlanan yazının içeriğini değiştirmek zorunda kalıyorsunuz.

Bugün sizlerle Araplar ve İranlılardaki müzmin Türk düşmanlığını tartışacaktım ama işler o kadar hızlı gelişiyor ki, dört gün önceden planlanan yazının içeriğini değiştirmek zorunda kalıyorsunuz. Kısaca manzara-i umumiye şöyledir:

Türk ordusu bir yıldırım harekâtıyla eşkıyayı önüne katıp gidiyordu. Bütün höykürmelerine, çıldırmalarına rağmen bölge Kasabanın Şerifi ve onun Batılı muavinlerinin (Çakma Napolyon Macron, müstafi Kaiserin Merkel, Tel Aviv’de Bünyamin Efendi ve diğer irili ufaklı figüranlar) elinden kayıp gitmekteydi. Bölgede sözde Müslüman özde cahiliye bedevisi Arap yöneticileri de hop oturup hop kalkmaktaydılar. Batı ve Arap medyasına yansıyan görüşlerde IŞİD / DEAŞ militanlarının serbest bırakılacağı gibi palavralar sıkılırken birkaç önemli ismin ağzından “Türkiye’nin Osmanlı’yı diriltmek istediği” gibi görüşler dillendirilmekteydi. Hoş, Türkiye ne DEAŞ’ı ne de Osmanlı’yı diriltmek peşindedir. Dünyada en fazla DEAŞ’lıyı etkisiz hale getiren ordu Türk ordusudur. DEAŞ’tan en fazla zarar gören ülke Türkiye’dir. Bu akla ziyan görüşler ancak Batılıların iftiraları olabilirdi. Öte yandan Osmanlı’yı diriltmek söz konusu değildir çünkü zaten Osmanlı İmparatorluğu’nun meşru varisi, devamı Türkiye Cumhuriyeti’dir. Bu ahval ve şerait içinde Kasabanın Şerifi can havliyle askerlerini çekti. Her zaman dediğim şey gerçekleşti ve ABD “kazanan ata oynadı.” Kendi boşalttıkları yere de Rus askerleri ve Suriye Arap Ordusu’nu davet ettiler. Bölücü eşkıya çetesi, bundan on beş gün önce kimsenin beklemediği bir şekilde, Suriye Arap Ordusuna teslim olmayı seçti. Sayın Cumhurbaşkanı Suriye Arap Cumhuriyeti’nin kendi topraklarında düzeni sağlamasından rahatsız olmayacaklarını, eşkıya çetesinin silahları bırakıp güvenli bölgeyi terk etmeleri gerektiğini belirtti. Bu yazı yazılırken de Şerif Yardımcısı Ankara’yı ziyaret etmekteydi. Belki görüntüyü kurtarmak, belki Türkiye’ye son bir gözdağı vermek amacını güden bu ziyaretin sonucunu bu yazıyı okurken siz öğrenmiş olacaksınız. Pekiyi bu bilgi karışıklığı içinde ne olmaktadır? Türkiye dünyada yalnız mıdır? Hiç mi dostumuz yoktur? Öyleyse başlayalım.

HAREKÂTIN SONUCU NE OLACAK?

Bu köşede neredeyse iki senedir söylediğim iki temel nokta vardı: Birincisi Türkiye’nin eşkıya çetesinin devlet kurmasına müsaade edemeyeceğiydi. İkincisi ise temel muhatabın Suriye Arap Cumhuriyeti olduğuydu. Bu harekâtın sonucu eşkıya çetesinin çadır devletinin çökmesi ve Suriye Arap Cumhuriyeti’nin egemenliğini kendi topraklarında pekiştirmesidir. Her ne kadar Kasabanın Şerifi yiğitliğe toz kondurmak istemese de, bu savaşı kaybetmiştir. Bu sürecin sonunda Suriye’de Baas rejimi eşkıya çetesini teslim alacak ve Türkiye ile Suriye ilişkileri de normalleşecektir. Kurulan Karagöz Hacivat oyunu bozulmuştur. Yaptırımlar ve ambargo tehditleri de birkaç aya biter. Çünkü savaşı (yanlış anlaşılmasın biz eşkıya ile savaşmıyoruz, biz Batı emperyalizmiyle savaşıyoruz, DMD.) süngü kazanır, boş tehditler ve palavralar değil. Batıya gelince, bütün üçkâğıtçılarda olduğu gibi Batı’nın temel ilkesi kendi menfaatleridir, yani ilkesizliktir. Onlar da hiçbir şey olmamış gibi Türkiye ile ilişkilerini düzeltmek zorundadır.

TÜRKİYE DÜNYADA YALNIZ MIDIR?

Türkiye resmiyette küresel iktisadi ve siyasi ittifaklar içinde yer alan, uluslararası hukuk kurallarını benimsemiş ve küresel sistemle bütünleşmiş bir ülkedir. Bu yüzden içinde bulunduğumuz siyasi ve iktisadi ittifakların bizim zora girdiğimiz anda bize yardım etmelerini, destek olmalarını ya da hiç değilse köstek olmamalarını beklemekteyiz. Ne var ki, bu beklentilerimiz tersine çıkmaktadır. Özellikle Batılı müttefiklerimiz Türkiye’nin içine girdiği uluslararası ihtilafların hemen hemen hepsinde Türkiye’nin karşısında yer almaktadır. Yetmedi, özellikle iktidar partisinin özel bir ihtimam gösterdiği, halkımızın çoğunluğunun Müslüman kardeşlerimiz diyerek samimi duygularla muhabbet beslediği Arap ülkeleri de, hiçbir uluslararası ihtilafta Türkiye’ye destek çıkmazlar. Aksine Arap ülkeleri uluslararası ihtilaflarda hep Türkiye’nin karşısında yer almıştır. Barış Pınarı harekâtında da bu gerçek adeta gözümüze sokulmuştur. Haliyle medyada ve halkımız arasında başlıktaki soru sıklıkla sorulmaktadır: Türkiye dünyada yalnız mıdır? Hayır, Türkiye dünyada yalnız değildir. Ancak Türkiye dostlarını, müttefiklerini yanlış yerde aramaktadır. Türkiye’nin jeo-politiği öncelikli olarak Türk Dünyası, İran, Rusya ve Balkan ülkeleri ile yakın ilişki içinde olmamızı gerektirmektedir. Bu ülkeler Türkiye’ye hem kültürel, hem tarihi hem de coğrafi olarak en yakın bölgelerdir. Bizim Cumhuriyetimizi kuran büyüklerimiz zaten önceliği bu aks üzerinde kurmuşlardır. Atatürk’ün Rusya ile, İran ile, Balkan ülkeleri ile kurduğu yakın ilişkiler ilkokul inkılap tarihi derslerinde öğretilmektedir. Ancak 1960 İhtilalinden bu yana Türkiye ABD ve Batı Avrupa yörüngesine girmiştir. Bizim “liberal sol entelektüeller” ve etnik azınlık milliyetçilerinden oluşan “aydınımsılarımız”, Batı gibi üretmeyip Batılı gibi yaşamak isteyen “Beyazlatılmış Türklerimiz” medyada, akademide ve STK’larda yarattıkları algı ile Türkiye’nin Balkanlar, Türk Dünyası, İran ve Rusya ile ilişkilerine karşı tavırlı olmuş, hükümetler de hep bu yörünge de politikalar üretmiştir. Türkiye’nin kendi sınırlarında ve bölgesinde olan belirsizlik bizi olduğu gibi bölge ülkelerini de ilgilendirmektedir. Bu anlamda ortak menfaatlerimiz bu ülkelerledir. Ancak biz, bölgedeki problemlerin kaynağı Batı Emperyalizmi ile kendimizi müttefik addetmekteyiz. Hangi anlaşmayı yaparsak yapalım bizim menfaatimize olan Batılıların aleyhinedir. Bu yüzden bizi desteklemeleri mümkün değildir. Öte yandan iktidarlarını Batı desteğine dayamış, ancak Batı desteğiyle ayakta durabilecek cahiliye itikadındaki bedevi şeyhlerinin Batı’dan farklı bir tavır alması düşünülemez. Böyle olunca, bunların Barış Pınarı harekâtına karşı çıkması şaşırtıcı değildir. Asıl şaşırtıcı olan Türkiye’ye destek vermeleridir. Pekiyi, Türkiye’ye destek çıkan ülke var mıdır? Türk ülkeleri destek vermektedir. Balkan ülkelerinden aleyhte hiçbir ses çıkmamaktadır. Bu harekâta en fazla karşı çıkması gereken Suriye Arap Cumhuriyeti ses çıkarmamakta, Rusya ise destek vermektedir. Öte yandan, beni şaşırtan tek ülke İran olmuştur. Ben ses çıkarmayacaklarını, “Bekle gör!” politikasını takip edeceklerini beklerken, harekâtın ilk günlerinde İran yüksek sesle harekâta karşı tavır koymuştur. Yine Türk soylu devletlerden Macaristan harekâta tam destek verirken, başka bir Türk soylu devlet Bulgaristan da zımni destek vermektedir. Pakistan’ın tam desteğini, mağrip ülkelerinin çekimser kalmalarını da ekleyelim.

Sonuç: Biz dünyada yalnız değiliz, ancak ittifaklarımızı jeo-politiğimize göre oluşturamadığımız için düşmanlarımızı dost, dostlarımızı düşman olarak görüyoruz.

Allah devletimize ve milletimize zeval vermesin. Allah askerimizin yardımcısı olsun.