Bir ilişkinin içine aldatılmışlık duygusu girince, taraflar ne kadar çabalarsa çabalasın o ilişkinin eski haline dönmesi mümkün olmuyor.
Ankara-Erbil ilişkileri de biraz böyle.
Irak Kürdistan Bölgesi’nde Eylül 2017’de gerçekleşen bağımsızlık referandumu sırasında bozulan Ankara-Erbil ilişkileri, referandum sonuçlarının askıya alınmasına, Neçirvan Barzani’nin önce başbakan ardından başkan sıfatıyla iki kez davet edilip Türkiye’de bir dizi temaslarda bulunmasına karşın eski düzeye gelmedi.
Ankara, Kürdistan Bölgesi’ne yönelik onca desteklere, olumlu yaklaşımlara karşın Erbil’in kendilerine danışmadan, Türkiye’nin düşmanlarıyla ortak hareket ederek bu şekilde referandumu farklı bir rotaya sokarak kendisini arkadan hançerlediği hissiyle hareket ederken, Erbil ise Ankara’nın gereğinden fazla tepki vererek kendilerini fazlaca incittiği görüşünde.
Aradan iki yıl geçmesine karşın bu algı değişmedi.
Tabi, Ankara-Erbil ilişkilerinden rahatsızlık duyan hatta bu ilişkiyi bozmak için referandumu bir tezgâha dönüştüren güçler bu durumu fırsata dönüştürme çabasına girdi.
2014’ten bu yana PKK’ya bölgede alan açarak ve onlara bir devletçik hediye ederek Türkiye’yi baskılamayı planlayan güçler, özellikle Afrin operasyonunun ardından Ankara-Erbil arasındaki soğukluktan yararlanarak Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile PKK’yı yakınlaştırma çabasına giriştiler.
Bu süreçte yoğun şekilde Türkiye’nin Kürt düşmanlığı algısı yaratılmaya çalışıldı ve bu eksende “Kürtlerin birliği” adı altında Kürdistan Bölgesi’nde PKK’ya alan açılması sağlanmaya çalışıldı.
Afrin operasyonu sırasında yapılan algı operasyonlarıyla bu kısmen başarıldı da ancak bu durum Ankara-Erbil ilişkilerinin kopuşu noktasına vardırılamadı.
Geçen süre içinde aynı güçlerin bu yöndeki çabaları hep devam etti.
Ancak özellikle Barış Pınarı Harekâtıyla bu çabalara yeniden hız verildi.
Afrin operasyonu döneminde yapılmaya çalışılan algı operasyonunun aynısı daha yoğun şekilde sürdürülüyor.
Kürdistan Bölgesi’nden yayın yapan tüm medya organları adeta PKK/PYD’nin resmi yayın organları gibi çalışıyor. Bu yayınların hemen tümünde Barış Pınarı Harekâtı, “Kürt düşmanlığı”, “Kürtlere yönelik katliam hatta soykırım girişimi” gibi aktarılıyor.
Söz konusu güçlerin çabaları, bu yayınların yarattığı algı Kürdistan Bölgesi’ndeki Türkiye karşıtlığını tavana vurdurmuş durumda.
Öyle ki bu hafta başında harekâtı ele almak üzere olağanüstü toplanan Kürdistan Parlamentosu, Ankara-Erbil ilişkilerini tümden rafa kaldıracak nitelikte kararlar aldı. Operasyonu kınamakla yetinmeyen parlamento, Kürtlere yönelik saldırı ve savaş olarak nitelediği harekâtın durdurulması için uluslararası düzeyde her türlü girişimde bulunma kararı aldı.
Kararlar arasında en dikkat çekici olanı ise “Partilerden siyasi ve ideolojik ayrılıkların bir tarafa bırakılarak Kürt halkının çıkarları için ortak bir çalışma etrafında bir araya gelmelerinin istenmesi” oldu.
Bu karar, sözünü ettiğimiz güçlerin, “Kürtlerin birliği” adı altında PKK’yı Kürdistan Bölgesi’ndeki güçlerle yakınlaştırma çabasının ambalajının aynısı.
Söz konusu güçlerin amacı, söz verdikleri devletçik hayali, Barış Pınarı Harekâtı’yla suya düşen PKK’yı, Kürdistan Bölgesi’ne ortak etmek.
Tüm bunları dile getirirken siyasilerin pozisyonu bakımından önemli bir ayrıntıyı dile getirmekte fayda var.
Operasyon devam ederken hemen her gün çok sayıda batılı diplomat Kürdistan Bölgesi yetkilileriyle yoğun bir görüşme trafiği içinde.
Bunların çoğunlukla, aynı zamanda Türkiye’yi çevreleme çabasındaki ülkelerin diplomatları olduğunu belirtmek gerek.
Dikkat çekici bir nokta bunlar çoğunlukla mevcut Kürdistan Bölgesel Başkanı Neçirvan Barzani yerine eski Başkan Mesut Barzani ve yeni Başbakan Mesrur Barzani ile temas halindeler.
Zira onlar da Neçirvan Barzani’nin diğerlerine göre Türkiye’ye çok daha yakın olduğunu biliyorlar.
Geçtiğimiz Mayıs ayında Neçirvan Barzani’nin Kürdistan Bölgesel Başkanı seçilmesinin Ankara-Erbil ilişkilerinin gelişmesi açısından büyük bir şans olduğunu yazmıştım.
Ancak ne yazık ki bu şans iyi değerlendirilemediği için, ilişkiler fazla ilerletilemediği için Kürdistan Bölgesi’nde Neçirvan Barzani’ye oranla ABD ve batı ile daha yakın temas içinde olan Başbakan Mesrur Barzani nerdeyse tüm ipleri eline almış durumda.
Bu gidişatın Neçirvan Barzani’nin giderek daha etkisizleşmesine yol açacağını bunun da Ankara-Erbil ilişkilerinin kopma sürecini daha da hızlandıracağını öngörmek zor değil.
Kanımca gerek Erbil gerekse de Ankara ilişkileri doğru yönetemediği için bu aşamaya gelindi.
Türkiye, Irak Kürdistan Bölgesi için hem siyasi istikrar hem de kalkınma açısından hayati önemde.
Kürdistan Bölgesi’nin desteği de Türkiye için özellikle PKK ile mücadelenin “Kürtlere yönelik savaş algısı”nın kırılması açısından çok çok önemli.
PKK sadece Türkiye’nin değil, Kürtlerin de Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin de en büyük düşmanı.
Dolayısıyla Erbil ve Ankara hattında ipler tamamen kopmadan her iki tarafın da acilen yaklaşımlarını gözden geçirmelerinde fayda var.