"Mevlâm ne eylerse güzel eyler" deriz.
PAZARTESİ OKULLAR AÇILIYOR
Malum pazartesi okullar açılıyor. Milyonlarca çocuk okullara koşacaklar demeyi çok isterdim. Ancak ne hikmetse zamane çocukları okul lafını duyunca irkiliyor. Oysa ben okullar açılacağı zaman içimde başka bir heyecan olur ve hayaller kurardım. Okullar açılacağı o hafta sonu formalar yıkanır, ütülenir hazır edilirdi. Küçük gelen gömleklerin yerine yenisi alınırdı. Benim için kitap, defter okulla ilgili her şey çok anlamlıydı. Öğretmenler ve okullar bugüne nazaran daha disiplinliydi. Sınıfta kalmak vardı. Zordu dersler. Günümüzde acaba öğretmenler kendilerini güncellemekte mi eksikler, teknoloji aldı başını gidiyor çocukların düşünce hızına mı yetişemiyoruz? Onlarca soru. Ölümünden kısa bir süre önce çok kıymetli ağabeyim, eğitimci rahmeti bol olsun Murat Aşıcı ile bu sorunları konuşuyorduk. Eğitim ve bilgi bugünkü okul modelinin dışında bir yere taşınmalı artık diyordu. Bu sınıflara girip ders işleme modeli Prusya’dan kalma ve sanayi devrine ait diyordu. Her şeyde olduğu gibi hep yeni şeyler söylemek ve uygulamak lazım. Bil vesile yeni eğitim ve öğretim dönemi hayırlı olsun.
TEVEKKÜL SONSUZ ÖZGÜRLÜKTÜR
“Mevlâm ne eylerse güzel eyler” deriz. Öyle kutlu bir sözdür ki; bunun içinde kulun Allah’ı vekil tayin etmiş olmanın huzuru vardır. Tevekkül vekâletten türemiştir. Bir kişinin bir işini başka kişiye bırakması, ona yetki vermesi ve güvenmesi anlamındadır. İnsan ancak güvendiği birini vekil tayin eder. Nefis tam anlamıyla Allah’tan başka güvenecek biri olmadığına mutmain olduğunda, kalp Allah’ı vekil tayin eder. Bu lafta kolay ancak yapması zor bir şeydir. Vekil tayin etmenin de bir şartı ve usülü vardır. Önce üzerinize düşen bütün görevleri eksiiksiz yapmaktır. Sonra da tamamiyle Yüce Kudrete teslim olmaktır. İşte o zaman gereğini yapmış olmanın huzurunu hissedersiniz. Çünkü tevekkül kaza ve kader inancı kadar imanidir. Biz gereğini yapar yerine getiririz Mevlamız Onu kendi dergahı izzetinde takdir eder ve önümüze koyar. Kulu için O en iyisini, en hayırlısını takdir eder. Kulluk görevini yaparak Allah’a teslim olmak, tarifi bile mümkün olmayan sonsuz bir huzurdur. Bu huzur insanı sonsuz, sevgi, şefkat ve merhamet sahibine teslim eder. İnsan olarak duyduğumuz tedirginlik, telaş, kaygı ve huzursuzluk yerini Yüce Allah’ın takdirine boyun eğmiş oluruz. Gerçek kul olmanın hazzını yaşamak da, özgürlüklerin de özgürlüğüdür.
Önce sorumluluğunu bil ve gereğini yap
Her iş bizim emeğimize muhtaçtır. İnsan önce yapacağı işle ilgili elinden geldiği gayreti gösterir, gerekli çalışmayı yapar ve kalben de bu anlamda emin olursa sonrasında huzursuzluk yaşamaz. Ben gereğini yaptım istişare ettim, çalıştım, araştırdım emek verdim ve teslim oldum diyerek sonuca razı olur. İslam inancı her anlamda bireyin toplumla birlikteliğini sağlayan bir inançtır. Hepimiz birbirimizi etkileriz. Allah’ın lütfu inayetine karşılık, inanmak ve inandığımızı yaşamak yerine, nankörlük yapmak, şımarıklık içinde bulunmak aynı zamanda felaketleri de üzerimize çağırmak demektir. Geçtiği yerleri alt üst eden, yakan, yıkan, deviren, sürükleyen büyük bir kasırgayı kim önleyebilir ki!.. Kim böyle bir felaketi durdurabilir ki!.. Bir kul önce kendi nefsinden başlayarak itikadını yerine getirecek. Sadece inanmakla kalmayıp ahlaken de bütün insanlığa örnek olacak. Elinden ne geliyorsa insanlığın iyiliği ve kurtuluşu için çalışacak, ne yaparsa yapsın sorumluluğunu yerine getirirse de sonunda Allah’a tevekkül edecek.
Teslim olmak
Tevekkül Allah’tan başka tüm sebepleri ortadan kaldırmak ve onun verdiğine razı olmak demektir. Bugün içinde bulunduğumuz açmazlar bu teslimiyeti kaybetmiş olmamızdan kaynaklanıyor. Şımarıklığın da temelinde tevekkülsüz bir hayat vardır. Oysa tevekkül sahibi kul dingindir, razıdır. Çünkü emeğinin karşılığına razıdır. Ama emeğinin karşılığını sürekli isteklerinin yerine getirilmesi olarak algılamak büyük bir yanılgıdır. Teslimiyet kader ve kazanın içindeki oluşta gizlidir. Biz iyi ve hayır umduğumuz bir şeyi yaharız fakat sonuç bizim istemediğimiz istikamette olursa; durum düşünmeliyiz. Hatalarımızı bertaraf etmeliyiz. Hatalarımızdan ve sonuçtan ders çıkarmalıyız. Ondan sonra da başımıza gelenleri bir ibret vesilesi, bir hayır ve bir hikmet olarak kabul eder Allah’a tevekkül ederiz.
Hayır olandadır
Eğer kul hakkı ile tevekkül etseydi muhakkak ki; kuşların rızıklarını bulmaları gibi onlara da rızıkları verilecektir. Ancak bu rızık bizim tevekkül ettiğimizde çoğalan etmediğimizde de yok olan bir rızıktır. Allah kullarına az çok rızık bahşetmiştir onları çoğaltan ve azaltan bizim tevekkülümüzdür. Ancak bu tevekkülün sonunda bizim istediğimiz değil Allah’ın istediği olacaktır. Bu bizim bir yandan imtihanımız bir yandan da sonradan iyi ki Allah’ın dediği olmuş dediğimiz sonuçtur. Onun için, olan biten her işte hayırlar vardır. İslam’ın tevhid dini olmasının bir anlamı, bütün insanlığın inanarak birlikte Allah’ın ipine sarılmalarıdır. İslam bireyden toplum şuuruna götüren sıratı müstakimdir. Bütün İslami kavramların da birbiriyle irtibatı vardır ve tevekkül de bütün ulvi kavramlarla olan bağı, bireyin tek başına salih bir kul olarak yaşayamayacağıdır. Esas olan toplumun ve bütün insanlığın şuur içinde olmasıdır.
Çocuklarımızı apartmanların balkonlarına hapsedemeyiz. Balkonların tümü çocuklarımız için büyük tehlike. Apartmanlarda yaşıyorsanız eğer gözünüz sürekli çocuklarınızın üzerinde olur kuşkusuz. Çünkü tedirginsinizdir. Çocuklar gökkafesinde yaşamak değil, ayaklarını yere basmak ister. Gökyüzünün derinliklerinde değil; yeryüzünde oynamak ister. Bir park, boş bir arsa, bir deniz kenarı gibi meydanlarda koşmak, yorulmak, spor yapmak ister. Bir köy çocuğu gibi yalınayak toprakta koşamasa da, betonlarda topaç çevirir, kaykay yapar ve kent duvarlarına graffiti çizer. Yeter ki çetelere katılmasın, uyuşturucuya bulaşmasın, haydutluk yapmasın. Bir kafa dengi arkadaşıyla birlikte break dans yapsın. Çocukluğunu yaşasın, güzel anılar biriktirsin çocukluk anılarından. Büyüdükçe yüzleri gülümseten masumiyetini hatırlatsın. Kutsal bir inanç taşısın yüreğinde, bin bir umutla yürüsün geleceğine. (Fotoğraf: G. Gordan)
ŞEHİTLERİMİZİ TEKBİRLERLE UĞURLUYORUZ
İçişleri Bakanlığından, 81 ilin valiliğine gönderilen "Şehitlerin Cenaze Törenleri" konulu yazıda şehit cenazelerinde ihtiram yürüyüşünün Itri'nin "Segâh Tekbiri" ile yapılacağı ifade edildi. Şehitlik mertebesi inancımızda en önemli bir rütbeye sahiptir. Bu rütbenin karşılığı da şehitlere olan ihtiramımızdır. Özellikle şehit cenazelerinin defnine kadar olan merasim yürüyüşünde tekbirin cenazeye katılan bütün müminlerin hep bir ağızdan hep bir gönülden söylenerek bu görevi yerine getirmeleri inancımız olduğu kadar aynı zamanda kültürümüzdür. Türkiye’nin her konuda batıya öykünmesi sonucunda saygı yürüyüşlerinde Chopin’in cenaze marşının bando ile icrası şehit ailelerinde açıkçası incitiyordu. Doğru olan her inancın her kültürün kendi değerleri içerisinde uygulanmasıdır.
Bir yıl öncesinde şehitlerin gürültü ile değil belli bir disiplin içerisinde şehitlik ulviyetine yakışır bir biçimde cenaze merasimini gerçekleşmesini için sayfamızda haber yapmıştık. Şehitlerimiz hiçbir siyasi görüşün slogan malzemesi haline getirilemez. Müminleri birleştiren tek vücut haline getiren tevhit inancıdır. Buhûrizade Mustafa Itri Efendi’nin bestelediği Tekbir’i bakanlığın nezdinde uygulamaya sokulması çok yerindedir. Artık milletimiz kendi öz inancı ve değerleri ile buluşmaktadır.
Hayır diyebilmek
Herhangi bir işte, durumda evet deyip olur verdiğimiz kadar, hayır deyip, karşısında olduğumuzu gösterebilmeliyiz. Bir iyiliği teşvik etmek, bir kötülüğü hayır diyerek önlemek ve böyle bir tutum içine girmek ayrıca insanlığın gereğidir. Kötülük karşısında suskun kalmak da imani zaaftır. Özellikle bazı insanlar karşısındakini kırmamak için pek hayır diyemezler. Her şeylerine olur diyerek üzerine gereksiz yük alırlar. Bunun da bir sonu gelmez. Çünkü insanoğlu maalesef kötüyü çabuk, ama iyiliği zor öğrenir. Bu yüzden de karşı tarafa hayır diyemediğimizde ona kötülük ediyor kendimize de eziyet ediyoruz. Hayır diyebilmek çocukluktan başlamalı. Çocuklarımızın her isteğini yerine getirmemeliyiz. Çocuklar anne ve babalarının zaaflarını çok iyi bilirler ve iyi de kullanırlar. Bu nedenle en baştan onlara, nerede dur dersek onlar da, birey olduklarında hayır demeyi öğrenirler. Ancak çocuklarımıza hayır derken bunun nedenini açıkça anlatmamız gerekir. Doğrudan çocuğa hayır demek, onu agresif hale getirecektir. Dediğimiz gibi nedeni açıklanarak verilen hayır cevabı onu tatmin edecek ve ileride de başına gelebilecek felaketleri önleyecektir. Anne ve baba olarak bu büyük sorumluluğumuzun bilincinde olmalıyız.