Dünya nüfusunun yaklaşık 1 milyardan fazlası aç iken, 2 milyardan fazla insan da kötü beslenme şartları ile mücadele ediyor.
Dünya nüfusunun yaklaşık 1 milyardan fazlası aç iken, 2 milyardan fazla insan da kötü beslenme şartları ile mücadele ediyor. Uzmanlar pandeminin uzaması durumunda bu sayının hızla artacağı noktasında hemfikir. Dünyadaki pek çok fakir insan için açlık ve kötü beslenme acı bir gerçek olmaya devam ediyor.
Bereketli tarım arazileri küreselcilerin elinde toplanıyor
Dünyanın en zengin insanlarından olan ve ismi son günlerde küresel salgın ile birlikte anılan Bill Gates, ABD’de en büyük tarım arazisine sahip kişi oldu. Yaklaşık 1 milyon dekarın üzerinde toprağı olduğu tahmin edilen Gates, Güney Asya ve Afrika’daki çiftçilere ayırdığı fonlarla küresel açlığa çare bulacağını iddia ediyor. Diğer taraftan ABD Başkanı Biden, halkını aç bırakmayacağına dair söz veriyor.
Bir yandan bereketli tarım arazileri tek elde toplanırken, diğer taraftan Biden halkına temel görevi olan gıda tedariki konusunda söz vererek teveccühte bulunuyor. İşin aslı pandemi, gıda krizini daha da derinleştirdi ve Afrika gibi düşük gelirli bölgelerde açlık ölümlerinin daha da artması bekleniyor.
Yanlış gıda politikası hem açlık, hem de obeziteye neden oluyor
Sahra altı Afrika’da ve Güney Asya’da birçok çiftçi ve tüketici günde sadece 1 veya 2 dolara çalışıyor. Haliyle gıda enflasyonu bu kesimi oldukça derinden etkiliyor. Bunun sonucunda fasulye, yumurta, et ve sebze gibi besleyici gıdalar yerine daha az besleyici tahılları almak zorunda kalıyorlar. Diğer taraftan obezite sorunu, yanlış gıda politikaları ve hoyratça kullanılan kaynaklar sebebiyle meydana geliyor. Hem açlık hem de obezite, uygun olmayan beslenme biçimiyle ve zayıf tarımsal altyapı ile alakalı. Parasal yatırımların sadece tarıma ve açlık yardımlarına yapılmasıyla doğru beslenmenin sağlanması imkansız.
Açlığı yok etmek için fakirliğin önüne geçilmelidir
Yeni nesiller ile küresel gıda sistemi arasındaki bağlantı artık kopacak duruma geldi. Gençler çiftçi olmak istemezken, tüketicilerin hazır gıdaya alışmaları sebebiyle temel yemek pişirme becerilerini unuttular. Tarımsal çeşitlilik giderek azalıyor. Çünkü daha iyi gıda sistemi için daha fazla gıda üretmek gerekmiyor. Şu anda dünyanın besin kaynağı 11 milyara kadar insanı besleyecek seviyede. Dolayısıyla esas mesele fakirliğin önüne geçebilmektir. Dünyada 2 milyardan fazla insanın günde 2 dolardan az gelirle yaşadığı, küresel işsizliğin rekor seviyelere geldiği ve gelişmekte olan ülkelerdeki fakir evler gelirlerinin yüzde 70’ini gıdaya harcadığı bir düzende küresel adaletten söz edilebilir mi?
Merhamet, birlikte hissetmektir
Elbette devletler her insanın doğduğu andan itibaren uygun fiyatlı, güvenli ve sağlıklı gıdaya ulaşma hakkını kabul ederek politikalar üretmeli. Özünde adalet, kuşaklar arası adaleti faydaların ve zararın eşit miktarda dağıtılmasını gerektiriyor. Merhametle hareket etmek, ahlaklı varlıklar olarak en büyük sorumluluğumuz. Çünkü merhamet, birlikte hissetmek, kendimizi başkasının yerine koymaktır. Dolayısıyla bir şey ancak yaşamsal topluluğun bütünlüğünü, istikrarını ve güzelliğini korumaya yönelikse doğrudur. Dünyanın güzelliklerine ve harikaların hak edilen değeri vermek için harekete geçilmelidir.
Adalet inanmadan nasıl adil olunabilir?
Bugün dünyamız kabul edilmez iki alternatif arasında sıkışıp kaldı. Biri boş umuttan doğan ahlaki hoşnutluk, diğeri de kör edici çaresizliğin yol açtığı ahlaki sorumluluktan kaçma hali. Adalete inanmadan adil olduğunu sanan bir anlayışla ahlaki bütünlüğün sağlanması mümkün değil. İnsanlık hayatını en derin değerlerinin bünyesinde toplayan bir sanat serine dönüşmeli.
Hülasa
Tüm bunlar için toplumlar, müzakereci demokrasiyi benimsemelidir. Bu sayede vatandaşlar, şu anki düşüncelerinden daha öteye gidecek, fikir geliştirmeye ve değerlerinin farkına varmaya başlayacak. Zamanla yeni insanlar ile bağlantı kurulacak, çevresindekilerle ve dünya ile daha altı dolu ilişkiler kurmaya başlayacak. Çünkü gerçek manada demokrasi, vatandaşların toplumun iyiliği için kendi isteklerinden vazgeçebilmeleri esasına dayanıyor. Bu manada tarım bir dönüm noktasıdır. Tarım reformu devam etmelidir. Nihayetinde bir milletin derdi, tüm dünyanın derdi olmadıkça, hakkaniyetten, adaletten ve barıştan bahsetmek mümkün değil.