Başta ABD olmak üzere Türkiye'nin batılı müttefikleri ile ilişkileri karşılıklı menfaat ve eşitlik esasına dayanmak zorunda.

Başta ABD olmak üzere Türkiye’nin batılı müttefikleri ile ilişkileri karşılıklı menfaat ve eşitlik esasına dayanmak zorunda. Bu noktada bir farklılık olarak Türkiye’nin geçmişte batıya rağmen Batılılaşan ve antiemperyalist bir tarihe sahip olması onu bazı zamanlarda Asya ve Afrika ülkesi gibi hareket etmesini gerektiriyor. Dolayısıyla Türkiye’nin hem batı hem de Asya-Afrika ekseninde yer almasından çıkar sağlayarak, iki blok arasında lüzum görüldüğünde bir köprü hatta arabulucu rolü oynaması gerekiyor.

NATO’nun geleceği nerede?

NATO’nun 2030 vizyonunda “Güncellenmiş Kuzey Atlantik İttifakının” oluşturacağı ABD-İngiltere-İsrail etkisi görülmesi muhtemel. Çünkü bu yeni anlayışın siyasi ve askeri omurgasını ABD, İngiltere ve İsrail’in oluşturması bekleniyor. Küresel Azınlık Etkisi olarak da ifade edilebilecek olan yeni anlayışın temelde Çin sermayesine karşı alternatif projelerin ortaya konulacağı görülüyor. NATO’nun geleceği Doğu Akdeniz’i içine alacak şekilde Büyük Ortadoğu ve Hazar havzasındadır.

Daha büyük güvenlik bunalımları kapıda

Uzun zamandır ABD’nin liderliğindeki Batı’nın ve küresel elit azınlığın gelecek vizyon tasarımı ile alakalı dayatmasından dolayı derin bir siyasi kriz mevcut. Bu da kendiliğinden daha büyük güvenlik bunalımları doğuruyor. Türkiye’nin de içinde tutulmaya çalışıldığı mevcut krizde eş zamanlı olarak gittikçe tırmanan, devletlerarası ve devletler ile küresel devlet dışı aktör arasında olan küresel güç mücadelesinin meydana getirdiği küresel ölçekteki siyasi, ekonomik ve güvenlik krizinin bölge üzerinde yansıması görülüyor. Rusya kendi çevre coğrafyasında, Çin ve ABD, hem bölgesel hem de küresel ölçekte jeopolitik olarak önemli bölgesel aktörleri kendi tarafına çekmek istiyor.

Batının uydusu olarak hayal edilen Türkiye

Güç mücadelesinin ağırlıklı olarak yaşanacağı coğrafya Avrasya’dır. Bu kara alanını çevreleyen deniz alanları ve hava sahasıdır. Bu manada dünya hakimiyet teorileri açısından Kalpgah içinde yer alan Türkiye, tercih yapmaya zorlanırken, “Güncellenmiş Atlantik İttifakında” Batının uydusu olan bir devlet olarak hayal ediliyor. Avrasya’nın önemli bir kara köprüsü olan Türkiye’nin bölgesel gücünün artması ve Türk-İslam coğrafyasında çıkarlarını gütmesi noktasında etkisini sahaya ve masaya yansıtması küresel aktörleri elbette rahatsız ediyor.

ABD ve Rusya’nın ortak kartı PKK

PKK/PYD Türkiye’ye karşı hem Rusya hem de ABD ile ilişkilerini iyi tutmaya çalışıyor. Çünkü bir ihtimal bile olsa ABD’nin bölgeden çekilme senaryosuna karşı terör örgütü Rusya ile ilişkilerini belli bir seviyede tutmayı amaçlıyor. Münbiç’in terörden temizlenmesi hususunda Türkiye ABD ile uzun müzakereler yürütmesine rağmen, ABD yönetimi bu kritik alanı NATO müttefiki Türkiye yerine küresel rakibi olan Rusya’ya bırakmayı tercih etmişti. Altı çizilmesi gereken önemli husus ise, ABD ve Rusya’nın PKK/PYD’nin Suriye’nin kuzeyinde yaşamlarının garanti altına alınmasında mutabık kalmasıdır. Çünkü hem Rusya hem de ABD, terör örgütünü her an kullanılabilecek önemli bir kart veya enstrüman olarak görüyor. Terör örgütü ise iki ülkeden de en yüksek düzeyde çıkar sağlamak için iki yüzlü bir politika yürütüyor.

ABD, küresel üstünlüğünü Avrasya coğrafyası ile sağlayacağını bilerek, doğu, batı, orta ve güney bölgeleri olmak üzere dört farklı alana yöneliyor. Bu durum gerçekçi olarak ABD ile Rusya arasındaki hakimiyet ve güç oyununun tezahürüdür. Çünkü Avrasya coğrafyası dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 75’ini barındıran, dünyanın en büyük fiziki özelliklerine sahip kıtası ve jeopolitik eksenidir.

İmparatorlukların mezarlığı Afganistan

En geniş manada bugünkü dünya hakimiyeti mücadelesinde Atlantikçiler ile Avrasyacılar yerini “Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi” ile “Büyük Avrasya Birliği” projelerine bıraktı. 19. Yüzyıl boyunca Rusya ve İngiltere arasında süren “Büyük Oyun” mücadelesi 1907’de Afganistan’ın İngilizlere, Orta Asya’nın ise Rusya’nın kontrolüne bırakılması ile sonuçlanmıştı. Fakat “imparatorlukların mezarlığı” olarak adlandırılan Afganistan coğrafyası bir ülkenin kontrolüne bırakılmayacak kadar büyük bir jeopolitik değer. Çünkü Türkiye’nin ileri savunma hattında yer alan Afganistan, Türkiye ile birlikte Avrasya’nın bir diğer kritik kara köprüsüdür. Orta vadede Rusya ve Çin Şanghay İşbirliği Örgütünü, bölgesel bir NATO ve eko politik bir yapıya doğru eriştirmek istiyor. Bu süreçte de Türkiye-İran-Mısır’ın örgüte üye olarak kabul edilmesi gündemde yer alıyor.

Hülasa

Türkiye’nin NATO zirvesinden sonra yeni bir “grand strategy,” yani kara ve deniz sınırları ötesine yayılmasına dönük anlayışa sahip olması gerekiyor. Mutlak “Batımerkezci” politika dünyaya vurulmuş bir prangadır. Türkiye’nin alternatif diplomatik koalisyon seçenekleri artmasıyla küresel azınlık ittifakı yeni “şark sorunu” ortaya koymaya çalışıyor. Ülkelerin dış politikası coğrafyalarında gizlidir. Türkiye’nin jeopolitik değeri, dış politikasında stratejik başarıyı sağlayacak zaferleri saklıyor.